Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Dunja Mijatovic, Türkiye’de insan hakları, ifade özgürlüğü ve yargı bağımsızlığı konularındaki gözlem raporunu 5 Mart’ta yayınladı.
Gizli tanık ifadeleriyle 7 ay tutuklu kalan gazeteci Sedat Yılmaz: Hani nerede o ‘ağır suçlar’
14 sayfalık raporda, Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğünün endişe verici düzeyde gerilediği, medyanın yüzde 90’ının hükümet kontrolünde olmasının demokratik tartışma ortamını engellediği,kalan muhalif medya organlarının giderek artan bir baskı altında olduğu belirtilerek, Türkiye’deki yetkililerin yaşanan bu sorunların çözümü için acilen harekete geçmesi çağrısında bulunuldu.
Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti’i başkanı Felat Bozarslan ile raporda geçen başlıkları değerlendirdi.
“Basın özgürlüğü kırmızı alarm veriyor”
“Türkiye’de geçmiş yıllarda da basın özgürlüğünün istenilen seviyede olmadığı hepimizin malumu. Ancak, son 20 yılda bu durum sistematik bir şekilde hızla gerilemeye başladı. Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türkiye’de basın özgürlüğünün artık dip seviyelerde olduğunu söylemek çok da abartılı bir değerlendirme olmaz."
"Düşünce ve ifade hürriyetinin en önemli temellerinden biri olan basın özgürlüğü gerek toplum açısından gerek biz gazeteciler açısından maalesef artık endişe verici düzeyi geçmiştir. Bizim açımızdan artık durum kırmızı alarm seviyesindedir. Çünkü sokağa çıktığınızda mikrofon uzattığınız her 10 kişiden 6 veya 7’si düşüncelerini söylemekten korkmakta, çekinmektedirler."
"Türkiye’de gazetecilik kör bir kuyunun içine hapsedilmiş durumda. İnsanlar düşüncelerini istediği gibi ifade edememekte, etmek isteyenler de merkez medyada seslerini duyurabilecekleri bir mecra bulamıyor."
"Bir şekilde sosyal medyadan sesini duyuranlar ise önce bazı toplumsal kesimler tarafından linçe uğramakta, bu linçlerin sonucu da çoğu zaman adliye koridorlarında bitmektedir. Şunu açıksa söyleyebiliriz ki, yıllardır değişmeyen bir durum bağımsız ve objektif gazeteciliği tamamen kör bir kuyuya hapsetmiş durumdadır.”
Felat Bozarslan’a göre Kürtçe yayın yapan medya çalışanlarına yönelik yargısal baskı belli dönemlerde Türkiye’de zirveye çıktı. Şu anda da o dönemlerden birini yaşıyoruz. Bozarslan, Kürtçe yayın yapan medyaya yönelik baskıları şöyle anlatıyor:
“Evet geçmişte arkadaşlarımız sokak ortasında faili meçhul cinayetlere kurban gidiyor, karanlık yapılar tarafından kaçırılıyor ve akıbetleri bilinmiyordu. Bugün ise haber kaynaklarıyla yaptıkları görüşmelerden, aldıkları haber notlarına kadar neredeyse her adımları soruşturma konusu yapılıyor.”
"Bu durum maalesef Kürtçe dili üzerinde de ciddi bir baskıya neden oluyor. Bugün bu pozisyonda yolu adliyeye düşmeyen gazeteci neredeyse yok gibi. Tabii ki bu durum hem meslektaşlarımız, hem de halkın haber alma özgürlüğü önünde büyük bir engel oluşturuyor.”
"Basın özgürlüğü endeksinde her yıl biraz daha gerilere giden bir pozisyondayız. En çok gazeteci tutuklayan, en çok yargılayan, gazetecilerin en çok şiddet gördüğü, engellendiği gibi birçok olgudan bahsedebiliriz.”
“Türkiye’de genellikle olağanüstü dönemlerde ortaya çıkan bu durum artık olağanlaştı ve sıradan bir hal aldı. Çok sayıda meslektaşımız sadece haber kaynaklarıyla yaptıkları görüşmeler bile suç unsuru sayılara cezaevine atılıyor."
"Meslektaşımız Abdurrahman Gök uzun süre cezaevinde kaldı. Dicle Müftüoğlu cezaevinden yeni çıktı. Sedat Yılmaz yine uzun süre cezaevinde kaldıktan sonra tahliye oldu.” Tüm bu yaşananlar meslektaşlarımıza yönelik gözdağı operasyonlarıdır."
BİA Yerel ve Bölgesel Medya Raporu Açıklandı
Gazetecilerin davasındaki gizli tanık: Devlet adına çalıştım
(HA/EMK)