Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın (TİHV) ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği'nin (TMMOB) eski başkanı Yavuz Önen, Kürt sorununa çözüm için ortaya çıkacak "yol haritası"nın "toplumun üzerinde uzlaştığı, toplumun yol haritası" olması gerektiğini söylüyor.
"Tek muhatap, tek merci" yaklaşımından yana olmadığını söyleyen Önen'e göre bu "yol haritası", içinde hapisteki PKK lideri Abdullah Öcalan'ınkini de barındıran birçok önerinin bir bileşkesi olabilir. "Hepimizin bir yol haritası olmalı. Ki aslında Öcalan da bunu söylüyor. Yol haritası Öcalan'dan geliyor diye bir kenara atılmamalı. Bütün tarafların katıldığı sürecin örgütlenmesini başarmak gerekiyor."
Önen, son dönemde konuşulan önerilerin, yöntemlerin "yeni olmadığını" da vurguluyor. "25 yıldır, çözüm için, barış için birçok kesim çözüm önerilerini ortaya koydu. Aslında çözüm önerileri olgunlaşmış durumda" diyor. Önen'in vazgeçilmez bulduğu konuysa, herhangi bir yol haritasının hayata geçebilmesi için toplumun katılımıyla, toplumun güveniyle ortaya çıkması. Bu anlamda hükümetin birçok farklı kesimle görüşüyor olmasını değerli buluyor, ama süreç uzadıkça ve şeffaflaşmadıkça, toplumsal güvenin oluşturulamamasından kaygılı.
Önen'le hükümetin "demokrasi açılımı" dediği adımlarını ve Öcalan'ın son açıklamalarını konuştuk.
Aşamalı yaklaşım: Bu bir süreç. Aşamaları var. Kısa vadeye değil, yıllara tabi unsurları var. Çok Güney Afrika'da ırkçı rejimin tasfiye sürecinde oluşturulan modeli hâlâ uygulamaya çalışıyorlar. Çünkü çatışmanın toplumdaki izleri çok acılı ve derin. İlk aşama silahların susmasını sağlamak. Sonra toplumsal güveni ve köprüleri kurmak. Her önerinin konuşulabilir olmasını, Kürtlerin taleplerini kimlik üzerinden de ifade edebileceği, siyaset yapmak ortamını sağlamak gerek.
Anayasa güveni sağlayabilir: Çözüm önerilerinde açık olup karşılıklı güveni anayasal çerçevede tayin edip konuşmak gerek. Eşit vatandaşlığa dayanan, sistemin üniter devlet yapısını zorlamayacak bir uzlaşma noktası olabilir. "Ayrı devlet, ayrı topraklar" kuşkularını ortadan kaldıracak güvenceyi anayasaya yazmak, yol haritasına anayasayı da katmak gerek. Güvenin oluşabilmesi için, Kürt kimliğinin tanınır kılınması, inkarının sona erdiğini gösteren bir politika gerekiyor. Ama bu arada DTP ve KESK üyelerinin, eylemlere katılan çocukların tutuklanması süreci yıpratıyor.
Çeşitlilik var: Resmi çözümlerin, sivil çözümlerle iç içe geçmesi gerekiyor. Katıldığım Diyarbakır Çalıştayı'ndaki çeşitlilik, umut vericiydi. Otorite olan PKK'nin gücünü halkla paylaşma adımı gibi geldi bana. Kürt hareketinin de akılcı ve hiç olmazsa öncelikli konuların çözümüne yardım edici bir tavır sergilenmesi gerekiyor.
Öcalan'ın sözleri
"Kürtlerin kendilerini kararlaştırmaları gerekiyor. Sorumluluğu sadece benim üzerime atarak bu işler yürümez": Bu Öcalan'ın toplumsal uzlaşma arayışının işareti. Kürt halkının sürece katılımına işaret ediyor. Seçilmiş DTP'liler de önemli bir çözüm unsuru. Parti içinde iki yaklaşım gözlüyorum. Tek merkezi muhatap olarak gösterenlere pek katılmıyorum. Katılımcı çözüm süreci öneren Ahmet Türk'ün tarzı bana daha uygun geliyor. Uçlarda dolaşmanın zamanı değil.
"DTP bu yeni dönemi anlamazsa, derinlemesine anlamazsa aşılır": Öcalan siyasi grupları süreç içinde tutmayı öneriyor. "Kimseyi dışlamayın, kimse kendini dışlamasın, yanlış yapıp devre dışında kalmasın" demeye getiriyor. Ben bazen, Kürt siyasetçilerin bu yanlışı muhatap tayin etme konusunda yapabildiğini düşünüyorum.
Yerel yönetim modeli: [Öcalan devlet çatısı altında, Kürtlerin kendi sporunu, eğitimini, dini örgütlenmelerini, meclisini, belediyelerini, "hatta özsavunmasını" yapılandırabilmesini öneriyor.] Bu konu çatışmalar başlamadan önce, meslek örgütleri ortamında Türkiye'nin bütünü için dile getirildi. Türkiye'nin pek çok bölgesi için benzer çözüm akılcı olabilir. Kürt sorununun çözümünde yardımcı olacaksa, özel olarak burada da kullanılabilir. Yerel seçimlerde ortaya çıkan durum, böyle bir iradeye işaret ediyor. Yeni yerel yönetim modeline ihtiyaç olduğu açık. Paralel olarak ekonomik kültürel modele de ihtiyaç var. Aç insanların olduğu yerde sivil başarı olmaz. Ayrımcı politikaların sona ermesi, yatırımların yapılması gerek. Halk topraktan, üretimden koparıldı. İşsizlerin sayısı çok. Bu görev devlete ve yerel yönetimlere düşer. Yerel yönetimler üzerinden bir ekonomik açılıma ihtiyaç var.
Yerel yönetimlerin "özsavunması" olması: Öcalan bir tür yerel zabıta, polis gücünden söz ediyor. Korucu sistemi yerine böyle bir sisteme halk daha çok sahip çıkar. Ben yetkili olsam bundan korkmam. Önemli olan görev alanlarının, yetki ve sorumluluklarının yasayla belirlenmesi ve denetlenmesi. Bu, PKK militanlarının dağdan indirildikten sora istihdamı için de bir yöntem olabilir.
Halkların gelişme hakkı: [Öcalan "Türkler de Kürtler de kendi dillerini, kültürlerini, tarzlarını ortaya koyacaklar, ikisi de yan yana olacak. Hangisi daha çok istenirse o alınacak, o ilgi görecek" diyor.] Kültürlerin yarışı diye bir şey yok. Ulusların, halkların uygarlık alemindeki adı, dünya kültürüne yaptıkları katkıya bağlı. Bu kimlik siyasetinden ibaret değildir. Bu birbirine karşı bir üstünlük sağlama aracı olmamalı. Kürt halkının sanatta, bilimde, her alanda uygarlığa katkısının önünü açmak gerek. Bu da üretken bir toplum haline gelmesinin önünü açmak demek. Kürt halkının gelişme hakkı kısıt altında. Özetle, grup haklarını ihmal eden çözüm çözümden uzak olur.
Fethullah Gülen: [Öcalan Fethullah Gülen için "Olumsuz değerlendirmiyorum. Kürdistan'da okulları cemaatleri var, örgütlüler. Demokratik temelde, karşılıklı yaklaşımlar olabilir" diyor.] AKP çözümü İslami bir zemine taşımaya çalışıyor. TRT Şeş'in kullanılmasından, Erdoğan'ın konuşmalarına kadar bu böyle. Öcalan siyasi güç karşılaşmasında, taktik olarak herkesle konuşabilir konumda olduğunu beyan ediyor. Bu olabilir. Ama o alana taviz verilmesi halinde Kürtlerin demokratik unsur olma şansını kaçırmasından endişe ederim. Kürtler bireysel özgürlükler üzerine kurulu yaşamı, laikliği de savunan bir halktır. O nedenle ölçüyü kaçırırlarsa partiyi kaybedebilirler. (TK)