“Ben 24 yıldır Galatasaray’dayım. Kaybedilen herkes benim kızım, oğlum, benim vicdanım ve şerefim. Kayıp kızlarımı ve oğullarımı istiyorum, onları aramaktan vazgeçmeyeceğim.”
Emine Ocak
“Gözaltında kaybetme suçunu işleyenler, ortak olanlar bize barikat olanları utanmaya çağırıyorum. Bu duygunuzu yitirmeyin, çünkü ölye olursa insanlığınızı kaybedersiniz.”
Ali Ocak
“Hasan bizim evimizin gül yüzlü çocuğuydu. Bizim bir mezarımız var. 58 gün sonra bulduğumuz bir mezarımız var. Tırnaklarımızla kazıya kazıya bulduğumuz bir mezarımız var. O mezar sanki Hasan’ın mezarı değil gibi geliyor bize. Çünkü biz ilk başladığımızda ‘son kaybımız bulunana kadar’ demiştik diğer kayıplarımızın bir mezar yeri olmadığından, gerçek bir adalet sağlanmadığından yasımız bitmiyor.”
Maside Ocak
Hasan Ocak’ın 21 Mart 1995’te gözaltına alındıktan sonra işkence görmüş bedeni kimsesizler mezarlığında bulunmuştu.
Cumartesi Anneleri/İnsanları, 730. açıklamalarını da İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi'nin bulunduğu Çukurluçeşme Sokak'ta yaptı. Cumartesi İnsanları/Anneleri, İçişleri Bakanlığı'nın "yasaklaması" nedeni ile 31 haftadır Galatasaray Lisesi önünde açıklama yapamıyor.
Cumartesi Anneleri/İnsanları, bu haftaki eylemlerinde de ellerinde karanfiller ve kaybedilen kadınların fotoğraflarını taşıdı.
Eyleme, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ile Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Oya Ersoy da destek verdi.
Cumartesi Anneleri/İnsanları 730. Hafta eyleminde Hasan Ocak davasındaki hukuksuzluğa dikkat çekildi, varolan soruşturmanın mahkemeye dönüştürülmesi istendi.
“İçişleri Bakanı çaresizce bizi itibarsızlaştırmak istiyor’
Eylemde ilk olarak haftanın açıklamasını Cumartesi Anneleri/İnsanları’ndan Besna Tosun okudu.
“Gözaltında kaybedilişinin 24. Yılında Hasan Ocak'ı unutmadık! Bizim sevdiklerimiz devletin güvenlik güçleri tarafından gözaltına alınarak kaybedildiler. Başvurduğumuz idari ve yargı makamları maddi gerçeği açığa çıkarma ve adaleti sağlamak yerine, kaybetme suçunun fail ve sorumlusu konumunda olan kamu görevlilerini korudular.
“Biz 730 haftadır ısrarla bu gerçeği anlatıyoruz. Sevdiklerimizi kaybedenleri ve onları azmettirenleri ve koruyanları tanıyoruz. Bizim şikâyetlerimizi araştırmak ve taleplerinizi yerine getirmekle yükümlü olan devlet makamlarının kayıplar gerçeğinin üstünü örtmeyi ve bizi yıldırmayı hedeflediklerini biliyoruz. 31 haftadır kayıplarımızla buluşma mekânımız olan Galatasaray'a çıkışımızın engelleyicisi bu politikanın sonucu olduğunu söylüyoruz.
“Anlattığımız hakikatler karşısında söyleyecek söz bulamayan içişleri bakanının çaresizce bizi itibarsızlaştırmayı hedefleyen iftiralara başvurduğunun farkındayız."
Yoleri: Soruşturma neden davaya dönüştürülmüyor?
Tosun’un ardından Ocak Ailesi’nin avukatı ve İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi başkanı Gülseren Yoleri konuştu. AİHM’in Hasan Ocak davasında etkin soruşturma yapılmadığına hükmettiğini ve davayı takip ettiğini söyleyen Yoleri şunları söyledi:
“Ergenekon Davası açıldığında bir gelişme ortaya çıktı. Hasan Ocak ve Ergenekon örgütü ile bağ kuruldu buna ilişkin açıklamalarla mahkemeye çeşitli dilekçeler sunularak bunlar araştırılsın dendi. ‘Hasan Ocak’ın ölümüne neden olanlar ortaya çıkartılsın’ dendi. Ama o zaman Ergenekon Davası’nı yürüten mahkeme ‘bu olayları soruşturmuyoruz’ diyerek kendi dosyasına yansıyan beyanların bir takım ithamların gereğini yapmadı, bu iddiaları takipsiz bıraktı.
“Son olarak ortaya çıkan tablo sulh ceza hâkimliğinin dosyayı kapatmasının ardından bizim itirazımızla yeniden açılmasını istedik. Hâkim dosyayı tekrar savcılığa itiraz etti. Savcılığın bu olayı soruşturmama noktasında bir ısrarı olduğu ortaya çıktı. Bu kararı veren cumhuriyet savcısı hâkimin kararına itiraz etti kanun yararına bozma istedi. Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı’nda şu an dosya. Bir soruşturma var ancak davaya dönüştürülmedi.
“AİHM’in bu dosyada ne tür gelişmeler olduğunu takip ettiğini biliyoruz. Burada en çok söylenecek şey cumhuriyet savcısına hem adalet bakanlığının bir an evvel soruşturma dosyasının davaya dönüştürülmesidir.”
Hasan Ocak’a ne oldu?
Sosyalist kimliğiyle bilinen 30 yaşındaki Hasan Ocak İstanbul/Avcılar'da yaşıyordu. 21 Mart 1995 tarihinde annesini arayarak, akşam için yemek hazırlamamasını kendisin balık getireceğini söyledi.
Hasan ne o akşam ne de sonrasında bir daha eve gelemedi.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi'nde gözaltında tutulan iki kişi, Hasan'ı şubede gördüklerini söyledi. İki kişi de Hasan Ocak'ın isnıini emniyetteki parmak izi listesinde gördüklerini açıkladı. Newroz nedeniyle gözaltında tutulan ve kendisi de kayıp yakını olan bir tanık ise şubedeyken bir hareketlilik olduğunu ve polislerin "Hasan Ocak getirildi.” diye aralarında konuştuklarını duyduğunu söyledi.
Ocak Ailesi savcılıklara başvurarak Hasan'ın akıbetinin açığa çıkarılmasını talep etti. Aile ayrıca; TBMM, Başbakanlık, Bakanlıklar, savcılıklar, hastaneler ve Adli Tıp nezdinde de girişimlerde bulundu. Bu girişimler sonucunda dönemin İçişleri Bakanı Nahit Menteşe, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu ve İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir'in imzasını taşıyan resmi yazıda "Hasan Ocak'ın gözaltında olmadığı, hiç gözaltına alınmadığı, suçlu olarak aranmadığı” belirtildi.
Resmi makamların tüm engellemelerine karşı 58 günlük ısrarlı bir arayışın sonunda ailesi Hasan'ın ağır işkence izleri taşıyan bedenine "meçhul kişi” olarak defnedildiği Altınşehir Kimsesizler Mezarlığı'nda ulaştı. İşkenceyle ölümü resmi raporlara girmiş olan Flasan'ın cansız bedeni tüm resmi makamlardan geçirildiği halde onu soran ailesine "bizde yok” denildiği açığa çıktı.
Dönemin İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Algan Hacaloğlu yaptığı araştırmalara dayanarak "Ocak'ı konuşturmak için gözaltına aldılar ve orada uyguladıkları işkence ve darptan sonra öldürülmüş halde Beykoz'a attılar.”dedi. Ayrıca Hacaloğlu, Devletin Hasan Ocak'ın ölümünde sorumluluğu olduğunu, Devletin bazı unsurlarının Ocak'ın nasıl öldürüldüğünü ve kimin öldürdüğünü bildiğini söyledi.
AİHM, Hasan Ocak'ın kaybedilmesi ve ölümüyle ilgili koşullarının belirlenmesi için yeterli ve etkin bir soruşturma yürütülmediğini tespit ederek Türkiye hakkında ihlal kararı verse de Ocak Ailesi'nin iç hukuktaki tüm girişimleri bugüne kadar sonuçsuz kaldı.
Beykoz Cumhuriyet Savcılığı'nın 1995/1075 soruşturma Numarasıyla takip ettiği dosyada, 17 Ekim 2016 tarihinde "zaman aşımı” nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi.
Ailenin ve İHD'nin avukatı Gülseren Yoleri, 29 Kasım 2016 tarihinde bu karara itiraz etti. İstanbul Anadolu 7. Sulh Ceza Hakimliği "toplanan delillere göre dava açılması gerekir” diyerek bu itirazın kabulüne karar verdi. Bu kararla zamanaşımı kararı kaldırılmış ve soruşturmanın devamına karar verilmiş oldu. Bu kararın üzerinden iki yıldan uzun bir zaman geçmesine rağmen dosyada bir gelişme olmadı. Savcılık, dava açmak yerine rutin yazışmalarla iki yıldır soruşturmayı oyaladı. (EMK)