*Duygusal zedelenme, çocuklar arasında yaygın bir sendrom haline geldi.
*Kapitalizm, şiddeti yaygınlaştırarak çocukların zihinlerinde karanlık yaratıyor.
*Medya, şiddet kültürünü yaymak için kullanılan en kolay araçlardan biri.
Medyanın şiddetin yayılmasında etkisi ne? Çocuklar bu durumdan nasıl etkileniyor? Daha da önemlisi, çocuklar medyanın iyi bir tüketicisi haline dönüşürken medyanın zararlı etkilerinden nasıl koruyabiliriz?
Eğitimci yazar Nevzat Süer Sezgin’in bu soruya yanıtı net: “Çocuklara doğru seçim yapmayı öğretmek, onları şiddetten korumanın en önemli adımıdır.”
Nevzat Süer Sezgin anlatıyor.
“Şiddet çok yaygın”
Ödüllü yazarlar yetiştirdiniz, Eksi 18 Edebiyat Topluluğu’nda çok sayıda derleme kitaba imza attınız ve devam etmekte olan "Yetişkinler İçin Çocuk ve Gençlik Edebiyatı" atölyeleriniz var. Ayrıca anne-baba-öğretmenler için çocuk gelişimi, iletişim, insan gelişiminde medyanın etkileri, demokratik yaratıcı kişilik gelişimi ve çocuk edebiyatı üzerine pek çok çalışmanız olduğunu biliyorum. Türkiye'de ve yurt dışında medya, şiddet, oyuncak, kitap vb. konularda söyleşiler de yaptınız. Bu saydığım başlıkların her biri ayrı bir söyleşi konusu, buradan diğerlerinin de hazırlığı içinde olduğumuzu duyuralım ve ülke gündemini oldukça sarsan çocuğa yönelik şiddet konusuyla başlayalım. Uzun yıllar çocuklarla çalışmış biri olarak son yıllarda çocukların daha çok şiddete maruz kaldığını düşünüyor musunuz?
Evet, ne yazık ki ülkemizin her kesiminde şiddet çok yaygın. En ağır bedeli de kadınlar ve çocuklar ödüyor.
Günümüzde her kesimden çocuk, güçlü bir şiddet bombardımanı altında. Artık çocuklar şiddet içeren davranışları doğal bir olguymuş gibi algılamakta ve öğrenmekte. En vahimi de artık masum çocukluk kültürünün yok edilmiş olması.
“Karanlığın yaratılmasında kapitalizmin payı büyük”
Sosyal medya ve bilgisayar oyunlarında şiddet içeren içerikler hakkında genel bir değerlendirme yapabilir misiniz?
Çocuk ve genç penceresinden bakılınca günümüz dünyası alabildiğine zengin, eğlenceli, karmaşık ve korkutucu bir öğrenme ortamıdır. Bir yanda bin bir çeşit yiyecek giyecek, bin bir çeşit oyuncak, bin bir çeşit olay, bin bir çeşit kitap, bin bir çeşit müzik, bin bir çeşit eğlence… Diğer yanda savaşlar, ölümler, doğal afetler, açlıklar, yoksulluklar, umutsuzluklar, korkular, korkular, korkular… Bir yanda doğruluk dürüstlük, çalışkanlık, gibi erdemler; diğer yanda paranın, silahın ve kasın gücüne olan tapınma.
Çocuk hızlı değişen bir varlık. Her yaşta bilişsel, dilsel, bedensel, cinsel, sosyal ve duygusal değişimi farklı.
Dolayısıyla çocuğun yaşam deneyimini anlamlandırma becerisi, estetik değerleri, kültürel birikimi ve duygusal gereksinimleri, içinde bulunduğu yaşa göre çok değişken.
Çocukların düş gücü yetişkinlerden çok fazladır ancak anlamlandırma yetisi yaşıyla birlikte büyür. Dolayısıyla yetişkinlerin erken yaşta onlara sunduğu filmlerle ve bilgisayar oyunlarıyla yaratabilecekleri düşleri gereğinden fazla büyütebilirler. İşte o zaman ne olur? Düşle gerçek zaman karışabilir, üstelik bu karışıklık 9 yaşın sonuna kadar sürebilir.
Çocuklar, neredeyse ergenlik ortalarına kadar duygusal gereksinimlerinin henüz farkında değildir. Tüm bu gelişimsel özellikler göz önüne alındığında görülür ki çocuk, kendisine sınırsız sunulan (aslında maruz kaldığı) her şeyi sorgulamadan kabul ederek gerçekmiş gibi algılayabilir. Oynadığı oyunların, izlediği filmlerin kahramanıyla özdeşleşebilir.
Çocuk ve genç intiharlarının, depresyonlarının, çocuk bombacıların ve genç katillerin katlanarak arttığı dünyamızda işte bu karmaşanın payı büyük. Bu karanlığın yaratılmasında vahşi dediğimiz kapitalizmin etkisi ise çok daha büyük. Bir yandan tüketim kültürü körüklenirken, diğer yandan an be an artan korku kültürü bütün dünyayı sarıyor, insanlar yalnızlaştırılıyor.
Başta Amerika olmak üzere emperyal güçler insanlığın düşlerini çalarak, dilini bozarak sermayenin isteklerini silahla, şiddetle, kanla gerçekleştirecek bireyler yaratmak için her çeşit medyayı, edebiyatı, sinemayı ve oyunları kullanmaktan sakınmamakta.
Otoritenin hâkimiyeti altındaki medya, korku kültürü yaratmak için kullanılan en kolay araç. İnternetin yaygınlaşmasıyla hızla çoğalan sosyal medya da bu amaca hizmet etmekte gecikmedi elbette.
“Duygusal zedelenme çok yaygın”
Şiddet içeren medya içeriklerinin çocukların sosyal ve duygusal gelişimleri üzerindeki uzun vadeli etkilerinden bahseder misiniz?
Neil Postman 1985 yılında, Birleşmiş Milletlere “medya çocukları küçük yetişkinler haline getiriyor” diyerek uyarıda bulundu. Bu uyarıya rağmen gelişmekte olan ülkelerde durum hiç de iç açıcı değil.
Ipsos'un “Türkiye'yi Anlama Kılavuzu” araştırma verilerine göre toplumun %69’u her gün ortalama 3 saat 44 dakika televizyon izliyor. Kadınlar erkeklere göre daha fazla TV başında. Bu izlenme oranı haftada 26 saate yaklaşıyor (aynı verilere göre Almanya’da TV izleme oranı haftada 15 saat, Hollanda’da 11 saat). Ülkemizde çocukların %31’i yatma saati gelinceye kadar yetişkinlerle birlikte ekran başında her çeşit programı izliyor.
Bir başka araştırmaya göre ülkemizdeki dört büyük televizyon kanalındaki görüntülerin %75’i olumsuz. Anlık olarak ise saatte 213 şiddet görüntüsü veriliyor (bu olumsuz şiddet görüntüleri en çok haberler, diziler, çizgi filmler ve spot görüntülerde mevcut). Yani kısacası küfür, kötü söz, tehdit, korkutma, dayak, tecavüz, fuhuş, döverek öldürme, eşya fırlatma, ölü insan ya da hayvan, tabut, korku veren hayvan, ev ve trafik kaza görüntüleri günde 3406 defa karşımıza çıkıyor. Buna karşılık aynı televizyon kanallarında günde sadece 25 adet olumlu görüntü var.
Bazı abone olunan TV kanallarında ve erotizm, pornografi içeren internet sitelerinde ise çocuk pornosu, taciz, ensest, hayvanlarla seks, teşhircilik vb. öğeler yaygın. Araştırmalara göre internet sitelerinin %20’si bu tarzda.
Ergenlik döneminin sonuna kadar bu tip görüntülere ve seslere maruz kalan çocuklarımız cinselliği şiddet olarak algılıyor. Bununla birlikte bu tür içerikler çocuklarda cinsel kimlik yabancılaşmasına, korkulara, kaygılara, erken ve gereksiz meraklara, cinsiyet ayrımcılığına, özellikle de ergenlik çağında bunalımlara neden oluyor.
Medyadaki bazı dizilerde, reklamlarda, haberlerde ve çizgi filmlerdeki şiddet görüntüleri gelişme çağındaki çocuklarımızın kişilik yapılarını; bedensel, duygusal, sosyal, cinsel ve bilişsel gelişim boyutlarında olumsuz yönde etkiliyor. Çocuğun büyüme koşullarına, ailenin yapısına ve seyredilen medya programlarına göre değişen bu olumsuz etkilenmeler, çocuklarımızın davranışlarında kısaca anlatmaya çalışacağım şu tür bozuklukları yapabiliyor:
Günümüzde özellikle 9 yaşa kadar sanal dünya ile gerçek dünya arasındaki ayrımın farkında olamamaktan kaynaklanan duygusal zedelenme çok yaygın bir sendrom halinde. Bu duruma maruz kalan çocuklar, ön ergenlik ve ergenlik çağlarında daha da önemli sorunlarla karşılaşabiliyorlar.
Oyunlardaki, dizilerdeki ve çizgi filmlerdeki karakterleri taklit yaygınlaşıyor. Yaşamın ve dünyanın kötü olduğuna, hiçbir şeyin düzelmeyeceğine inanma eğilimleri artıyor. Çevresindekilere, özellikle en çok ihtiyacı olan ebeveyne, öğretmene ve arkadaşa güven kaybı, yaşamdan, mücadeleden korkma gittikçe çoğalıyor.
Ön ergenlik ve ergenlik dönemlerinde derslerde başarısızlık, dikkat eksikliği, konsantrasyon bozukluğu, iştahsızlık ya da abur cubur yeme, aile içi iletişimsizlik, özgüven kaybı sık rastlanan sorunlar olarak karşımıza çıkabiliyor.
Gittikçe artan akran zorbalığında da gördüğümüz gibi çocuklar isteklerini baskı ile elde etme çabası içindeler. Ne yazık ki sorun çözmede tek yolun para, kas ve silah gücü olduğuna inanma, bedensel ya da duygusal saldırganlık geliştirme, yargısız infaz yapmaya yatkınlık, saldırganları olağan kabul etme davranışları çoğalıyor.
Bazı çocuklar ise bu durum karşısında korkuyorlar ve baş edebilmek için suskunluğu ya da sahip olduğu değerli eşyaları rüşvet olarak verme yollarını seçebiliyor. Bu nedenle de erken yaşta sorunlar karşısında çaresizliği kabullenme ve yalnızlık giderek artıyor.
Cinsiyet ayrımcığı, erken ve yanlış cinsel kimlik gelişimi, üstün güçlere inanma, ön ergenlik ve ergenlik tepkilerinin abartılı yaşanması, intihara yatkınlık, hedef belirleyememe ya da yanlış hedeflere odaklanma gibi pek çok sonuç, çocuk gelişiminde günümüzün önemli sorunları olarak yaygınlaşıyor.
“Bilgisayar oyunları seçerken yanında olup katkı koyabiliriz”
Bilgisayar oyunlarında şiddet unsurlarının yaygınlaşmasının arkasında ne tür sosyo-kültürel faktörler yatıyor sizce? Bu faktörleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yukarıda da anlattığım gibi vahşi kapitalizm şiddeti yaygınlaştırmak amacıyla bir yandan medyayı egemenliği altına alırken bir yandan da yarattığı bilgisayar oyunlarıyla şiddeti çocuklarımızın zihinlerine yerleştiriyor.
Böylece körpe zihinler şiddeti olağan bir durummuş gibi algılamaya başlıyor. Sorgulamadan savaşmaya giden, haplarla otlarla mutlu olmaya çabalayan gençler, silah ve uyuşturucu patronlarıyla işbirliği içindeki emperyal güçlerin askeri haline geliyor.
Ne acıdır ki bilgisayar oyunlarının çekici olan kısmı, basit gibi görünen bir öldürme olayı bile değil. Oyuncu ya da seyirci için asıl çekici olan parçalamak ve acı çektirmek. Bu tip oyunlarda birçok farklı, gerçeküstü silah ve şiddet öğesi olan materyaller var.
Zafer uğruna yalan söyleme, öldürme ve işkence şart. İşte bu entrikalar birbirine eklendikçe adrenalin veriyor.
Böylece yabancılaşmanın asıl sebebi olan bağımlılığa kolayca dönüşerek, çocukluk çağında kişilik yapısının temel taşlarından birisi haline gelebilir.
Hızlı kentleşme, çocukların apartman dairelerine sıkışmışlığı, ebeveynlerin vakit darlığı da bilgisayar oyunlarına yönelmeyi artırmakta.
Elbette en önemlisi ülkemizin ekonomik durumu. Bir yanda inanılmaz bir zenginlik, diğer yanda akıl almaz bir yoksulluk… Tüm bunlar çocuklarımızın şiddete yatkınlığını çoğaltıyor.
Sosyal medya ve oyun endüstrisinin şiddet içeren içerikleriyle mücadele ederken nasıl bir yol izlenmeli sizce? Ailelere ve öğretmenlere neler önerirsiniz?
Çocuklar medyanın her çeşidini çikolata sever gibi severler. Yani doyumsuzca ve bilinçsizce. Ne yazık ki günümüzde pek çok yetişkin elinden telefonunu bırakmadan sürekli sosyal medyada geziniyor.
Evde de bu durum devam ediyor. Aile içi iletişimi katletmenin en kolay yolu budur. Ailenin bir araya geldiği yeme saatlerinde televizyon açmamalıyız, telefonlarımızı sadece konuşmak için kullanmalıyız. Y
akın akrabalar dâhil bakım veren herkesi, çocukları saatlerce çizgi film karşısına oturtmamaları konusunda uyarmalıyız. Bunun yerine birlikte zaman geçirebilecekleri oyuncaklar, boya kalemleri, kesme yapıştırma etkinlikleri, oyun hamurları tercih edilebilir. Birlikte kaliteli sesli masallar dinleyip, üzerinde konuşmaları rica edilebilir.
Çocuklar açısından taklit olgusu, onların temel eğitim çağındaki öğrenme süreci ve yöntemlerinin doğal bir parçasıdır. Bu yüzden “Neyi? Kimi? Nasıl?” taklit ettiklerini iyi izlemek ve fikir sahibi olmak zorundayız.
Günümüz çocuğu, artık büyüklerin yarattığı dünyaya kuşkulu gözlerle bakmayı öğrendi. Bunun kalıcı ve davranış bozucu kaygı ve korkulara dönüşmemesi için onlarla beraber olmalı, televizyon izlerken, sosyal medyada gezinirken, bilgisayarda oyun oynarken ve internet sitelerini dolaşırken karşılıklı konuşmalıyız.
Konuşurken kendi duygularımızı, kaygılarımızı, korkularımızı içtenlikle paylaşmalı ve didaktik olmayan bir tarzda, dostça bir yaklaşımla, gerçek olanla sanal olanı, yakın olanla uzak olanı, çözülebilir sorunlarla kabul edilmesi gereken sorunları birbirinden ayırmasına destek olmalıyız. Bu aynı zamanda seçme yetisinin gelişmesine de yardımcı olacaktır.
Okulda ve evde seçenekli düşünme becerisinin gelişebileceği ortamlar yaratarak onu dinlemeli, anlamalı ve sorun çözmesine destek olabilmeliyiz. Temel eğitim çağında seçme yetisi gelişmiş bireyler, yaşam boyu başlarına gelebilecek her tür şiddetle daha kolay baş edebilirler.
Çocukların çevre, doğa, tarih vb. belgeselleri izlemesini teşvik edebiliriz. Yaşamı savunmak için gösterilen şiddet tepkisi ile kişilik ya da sosyal bozukluktan kaynaklanan şiddet tepkisi arasındaki farkı, çocuklar bu belgeselleri izleyerek kolaylıkla öğrenebilirler. Belgesel izlerken yanında olabilirsek, biz de çocuğumuzla yaşamın ve doğanın mucizesini yeniden keşfetmenin coşkusunu yaşar ve çocuğumuza katabiliriz. Çocuklarımıza her tür kötülüğe ve şiddete karşın yaşamda binlerce iyilik, güzellik ve yaratıcılık olduğunu gösterebiliriz.
Çocuğumuzun her çeşit medya karşısında hiçbir duygusunu yargılamadan anlamaya ve dinlemeye çalışmalıyız.
Örneğin savaştan korkan bir çocuğa “Evet dünyanın bu durumu çok üzücü ve korkutucu, ben de üzülüyor ve korkuyorum. Ama biliyorsun değil mi? Sevinçler paylaşılınca büyür, üzüntüler paylaşılınca azalır ve daha kolay çözüm üretilebilir. Duygularımı seninle paylaşmak bana iyi geldi. İyi ki varsın” deyip sarılabiliriz.
Bilgisayar oyunları seçerken yanında olup katkı koyabiliriz. Ara sıra birlikte de oynayabiliriz. Çocuklarımıza, aile bireyi ve öğrenci olarak sorumlulukları olduğu ve eğlenmeyi ancak okulla ve evle ilgili bu sorumlulukları yerine getirdikten sonra hak edilebileceği bilincini yerleştirmeye çalışmalıyız. Ebeveyn olarak bu çabamızı okulla işbirliği içinde kalarak, birlikte ve sürekli yapmalıyız.
Biz yetişkinler hafta içi akşamları çocukla birlikte ya da onun da hevesini artırabilmek için çocuğun yanında kitap okuyabiliriz. Hafta sonları ise ailecek uygulanabilecek alternatif programlar yaratabiliriz. Kendimize bakarak nasıl bir model olduğumuz konusunda özeleştiri yapabiliriz ve çocuklarımız için gelişebiliriz.
“En kötü şey kötülüğün sıradanlaşmasıdır” Arient’in bu sözü günümüz dünyasının tanımına oldukça uymakta.
Ancak her alandaki şiddet için birlikte yapabileceklerimiz de var. Kötülük çocuklarımızın kaderi olmayabilir. Çocuklarımız için her yetişkinin, her çeşit medyayı sorgulama ve yönetme sorumluluğu olduğu bilincini toplumsal yaşamımızdaki herkese yayabiliriz. Özellikle çocukların uyanık olduğu saatlerde şiddet içeren görüntülerde ısrar eden medya kanallarını telefonla, imza toplayarak, seyretmeyerek ya da okul aile birlikleri olarak ziyaret ederek uyarabilir, gerekirse protesto edebiliriz. Kendi aramızda medya izleme komiteleri oluşturabiliriz.
Çocuk programlarının hazırlanmasında mutlaka uzman görüşü alınmasını medyadan ısrarla talep edebiliriz. Şiddet içeren ucuz Amerikan ve Japon yapımı çizgi filmleri protesto edebiliriz.
Filmler, diziler vb. şiddet içeren programların reklamlarının yapılmamasını talep edebilir, şiddet görüntülerinde ısrarcı kanallara, gazetelere vb. medya organlarına reklam verilmemesi için iş dünyasına talepte bulunabiliriz. Bu konuyu önemseyip yeni ve şimdi aklımıza gelmeyen etkili yöntemler yaratabiliriz.
İsterseniz bu söyleşimizi şiddet teması içeren çocuk kitaplarıyla bitirelim, böylece okurlarımıza bir sonraki söyleşimiz için de rota oluşturmuş oluruz, ne dersiniz? Şiddetle baş etme becerisi kazandıran birkaç çocuk kitabı önerebilir misiniz? Zaman ayırdığınız için çok teşekkürler.
Biz Eksi 18 Edebiyat Topluluğu olarak derlediğimiz şiir, öykü ve masal kitaplarının her birinde şiddete karşı bir duruş yaratmaya özen gösteriyoruz.
Aramızdaki yazarlar da çocuklara şiddetle baş etme becerisi kazandıran eserler yaratmakta oldukça ustalar. Kitap önerileri için söyleşimizi okuyanların web sitemizi ziyaret etmeleri yeterli olacaktır. Ben de bana bu fırsatı verdiğiniz için size ve bianet emekçilerine çok teşekkür ederim.
Söyleşinin Fotoğrafı
Fotoğrafı, R.J. Palacio'nun aynı adlı romanından uyarlanan Mucize (Wonder) filminden aldık. Küçük Auggie'nin yüzündeki deformasyon nedeniyle yaşadığı zorlukları ve toplumla olan mücadelesini konu alıyor.
Doğuştan yüz deformasyonu olan Auggie, hayatı boyunca birçok ameliyat geçirmesine rağmen yüzü hala sıradan görünmüyor. 5. sınıfa geçmek üzere olan bu özel çocuk, bugüne kadar hep evde eğitim almış ve dış dünyayla sınırlı bir teması olmuştur.
Ancak ailesi, yaşıtlarının gittiği sıradan bir okula yazılması gerektiğine karar verir. Bu yeni deneyimle Auggie, dış görünüşün sadece yüzeyde kaldığını ve asıl önemli olanın iç güzellik olduğunu çevresindekilere öğretmeye başlar. Onun yaşadığı duygusal yolculuk, sadece kendisi için değil, ailesi ve arkadaşları için de büyük bir dönüşümün kapısını aralar.
Mucize filminin başrollerinde ise Owen Wilson, Julia Roberts ve Jacob Tremblay yer alıyor.
(EÇ/EMK)