Çocukların dünyası, hızla değişen bir çağın karmaşık yapısında şekilleniyor. Yazar ve eğitimci Nevzat Süer Sezgin’in ifadesiyle, "Şiddet, doğal bir insan davranışı değil, sonradan öğrenilen bir tutumdur."
Peki, çocukların bu öğrenilmiş şiddeti sorgulamalarında, eleştirmelerinde ve aşmalarında edebiyat nasıl bir rol oynayabilir?
Bu söyleşimizde, eğitimci ve yazar Nevzat Süer Sezgin ile çocuk edebiyatındaki şiddet temasını, çocuklara nasıl aktarılması gerektiğini ve edebiyatın şiddetle mücadelede nasıl bir araç olabileceğini konuştuk.
Süer Sezgin, edebiyatın çocuklara yalnızca empati ve duyarlılık kazandırmadığını, aynı zamanda onların şiddet karşıtı bireyler olarak yetişmesine yardımcı olabileceğini vurguluyor.
“Çocukların düş gücü, yetişkinlerden çok daha fazla” diyor Sezgin ve ekliyor: “Edebi eserler, çocukların yaşamı anlamlandırmasını, sorunlarla başa çıkmasını ve daha güzel bir dünya için yaratıcı düşünme becerisi kazanmasını sağlar.”
Sohbetimize başlamadan önce çocuk edebiyatının, çocuk ve toplum açısından neden önemli olduğunu kısaca anlatabilir misiniz?
Bir önceki söyleşimizde çocuk ve genç penceresinden bakılınca günümüz dünyası alabildiğine zengin, eğlenceli, karmaşık ve korkutucu bir öğrenme ortamıdır demiştik ve nedenlerini sıralayarak çocuk edebiyatının her zamankinden daha değerli bir eğitim aracı olduğunu vurgulamıştık.
Değerli eğitimci Orhan Çaplı, “Eğitim yeni bir yürek, yeni bir akıl ve yeni davranışlar bütünü oluşturabilmek için yapılanların tümüdür,” diyor. Bu tanıma aynen katılıyorum. Kastedilen yeni yürek duyarlı, sorumlu ve cesurdur. Yeni akıl ise kendisini ve çevresini tanıyan, olanları anlamlandıran ve mevcut sorunları güce yaslanmadan çözebilen akıldır. Yeni bir yürek ve akıl birleşince kişisel ve toplumsal olarak yeni davranışlar kendiliğinden olacaktır.
Hızla değişen ve gittikçe kötüleşen dünyamızda çocukların demokratik, yaratıcı kişilik geliştirebilmeleri eğitim programlarına ve araçlarına bağlı olarak mümkün.
Bu yenilik rastlantı ya da kişisel çabalarla veya sezgilerle değil, sistematik araştırma ve geliştirme programlarıyla olanaklı hale gelebilir.
Yeni dünyanın gerçek demokratik kişiliği ise sürdürülebilir yaşam için ekolojik, paylaşımcı ve çoğulcu bir toplumun kurulması yolunda mücadele eden ve bu amaca ulaşmak için sorumluluk üstlenen, şiddet karşıtı kişiliktir.
Bu kişilik özelliğindeki birey, dünyanın ve insanlığın bugününü ve geleceğini tehlikeye atan küresel iklim değişikliği, nükleer tehdit, ekolojik kriz, savaşlar, doğanın ve insanın sömürüsü, vahşi kapitalizmin yarattığı eşitsizlikler ve her türlü ayrımcılığa karşı mücadele etmeyi ve haklarını kullanmayı amaçlar.
Çocuk hızlı değişen bir varlık. Her yaşta bilişsel, dilsel, bedensel, cinsel, sosyal ve duygusal değişimi farklı.
Dolayısıyla yaşam deneyimi, anlamlandırma becerisi, estetik değerleri, kültürel birikimi, duygusal gereksinimleri de içinde bulunduğu yaşa göre çok değişken.
Unutmayalım ki, insanın diğer canlılardan en büyük farkı düş kurabilme özelliğidir. Çocuğun düş gücü ise yetişkinlerden çok daha fazla.
Sadece anlamlandırma yetisi yaşı ilerledikçe gelişir. Ne yazık ki, halkevlerinin, köy enstitülerinin, öğretmen okullarının kapatılmasından sonra ezberci eğitim sisteminin beyinleri yarışlara koşullu, medya kültürünün de yürekleri tüketime koşullu olarak büyüttüğü çocuklarımız, yıllardır şiddeti doğal bir olguymuş gibi algılıyor.
Şimdi hiç vakit kaybetmeden, kendilerini “BÜYÜKLER” olarak tanımlayan yetişkin bireylerin en az ders kitapları kadar çocuğa göre yazılmış edebiyat eserlerine de ilgi göstermesi gerekli. Çünkü eğitimden yalnızca okul ve öğretmenlerin değil, öncelikle ANNE VE BABALAR olmak üzere toplumun tüm yetişkin bireyleri ve kurumları sorumlu.
Çocuğu kuşatan evin, sokağın, alışveriş merkezinin, televizyonun, internetin, kitapların, oyuncakların, filmlerin vb. çevresindeki her nesnenin, her olayın, etkin bir eğitim aracı olduğunu artık anlamalıyız.
Bence biz yetişkinlerin yaşanılan her ortamda, tüm güzellik ve çirkinliklerde payları olan modeller olduğumuzu iyi bilmemiz gerekiyor.
Günümüzde ezbere dayalı ve dogmatik düşüncelerin yerine 21. yüzyılın düşünme biçimlerine uygun eserlere ihtiyaç var.
Çocuklardaki mucizevi öğrenme potansiyeli yetişkinlerinkinden kat kat fazla. Yaşamda mevcut olan her ortam edebi bir dille anlatıldığı zaman çocuk okura katacağı öğrenme ortamı yaşamı anlamalarına, sorgulamalarına, kıyaslamalarına ve daha güzelini yaratma isteğine olanak sunacaktır.
Biliyoruz ki, yaşamda gerekli olan bütün becerilerin dil gelişimiyle olan ilişkisi, çocuk edebiyatına değer vermekle güçlenir. Böylece çocuklar ve gençler:
- Her koşulda önyargısız davranabilirler.
- Kadere ya da geçmişe söylenmek yerine değişimden korkmadan, hissederek, düşünerek ve üreterek önce kendi yaşamlarını sonra başkalarının yaşamlarını akıl ve sevgi ile yönlendirme çabası edinirler.
- Okudukları eserlerdeki bilgilerle, olaylarla kendi yaşamlarını karşılaştırarak kıyaslama yapabilirler.
- Öğrenme merakları artar ve bu öğrenme heyecanı yaşam boyu süren bir davranış biçimine evrilebilir.
- Fazladan bir çaba harcamadan düşünme becerileri gelişebilir.
- Edebi eserdeki karakterlerle özdeşim kurarak empati becerilerini ve daha da önemlisi sorun çözme becerilerini geliştirebilirler.
"Medya sadece talep edileni, reklam alabileceği programları sunar"
Edebiyat ve medya arasındaki ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Günümüz şartlarını göz önüne aldığımda özellikle çocuk edebiyatının oldukça haksız bir rekabet ortamında olduğunu düşünüyorum, yine de umut var mı?
Medyada yetişkin edebiyatının bile yeri yok denilecek kadar azken çocuk edebiyatının yeri hiç yok ne yazık ki. Eğitim hakkında saatlerce konuşan bazı otoriteler nedense en etkin araç olan çocuk edebiyatından hiç bahsetmezler. Zaten genellikle de öğretimle, eğitimi karıştırırlar. Haksız rekabet değil, rekabet bile yok anlayacağınız.
Medya sadece talep edileni, reklam alabileceği programları sunar. O yüzden eğer edebi değeri olan programların yayınlanmasını istiyorsak anneler, babalar, öğretmenler ve sivil toplum kuruluşları olarak talep etmeliyiz.
Ben sırası gelmişken çocuk edebiyatı hakkında yazılara yer veren internet sitelerine ve Bianet’e çok teşekkür ediyorum.
Son birkaç yıldır sosyal medyada çocuk edebiyatı hakkında yazılar, kitap tanıtımları çoğaldı. Bu çalışmalara emek verenler de iyi ki varlar. Umuda gelince çocuk varsa, umutta vardır.
Edebiyat, çocukların medya ve oyunlardaki şiddeti anlamalarını, sorgulamalarını ve hatta eleştirmelerini geliştirebilir mi?
Eğer çocuğun okuduğu kitap ağdasız ve anlaşılır bir dille yazılmışsa, aradığı heyecanı yaratabilmişse, duyarlılığını besleyerek karakterle yakınlık kurmasını ve eğlenmesini sağlayabiliyorsa kısaca nitelikli bir kitapsa çocuk kitabı zevkle okuyarak medya ve oyunlardaki şiddetle kıyaslayabilir. Özellikle evrensel bir okur olabilmişse 12 yaşından sonra eleştiri de yapabilir.
Ancak bunu yapabilmesi çevresindeki yetişkinlerle de çok ilişkili. Çocuğuyla birlikte okuyan ve onlarla kitap hakkında konuşan (sayıları çok az da olsa) anne babaya sahip çocuklarda bu yetenek daha çabuk gelişiyor.
Elbette öğretmenlere, okul yönetimlerine de çok iş düşüyor. Kitapları önceden okutup yazarını davet eden, yazarın çocuklarla tanışmasını ve tartışmasını sağlayan okullarda okuma kültürü gelişimi daha hızlı oluyor.
"Şiddeti varlığını yok saymadan anlatabilmek önemli"
Çocuk edebiyatında şiddet temasının işlenişi, sosyal medya ve oyunlardaki şiddetten ne açıdan farklı?
Yukarıda anlattığım nedenlere bağlı olarak günümüz çocuğu artık şiddeti doğal bir olguymuş gibi algılıyor.
Bence çocuk yazınıyla uğraşan yetişkinlerin görevi de tam bu noktada başlıyor. Şiddetin günümüzdeki varlığını yok saymadan, olduğu gibi anlatabilmek çok önemli.
Yazarın, yarattığı kahramanların kimliğini sağlam zemine oturtarak, gerçekçi ve bir o kadar da özenli işlemesi çok değerli. Elbette yazar, sosyal medya ve oyunlardaki şiddet işlenişinden farklı olarak çocuk edebiyatında şiddet temasını işlerken, hedef kitle olarak aldığı yaş grubuna uygun bilişsel, duygusal, sosyal, dilsel ve cinsel gelişim boyutlarına dikkat etmeli ve konu, kurgu, dil, ileti, anlatım özelliklerine özen göstermeli.
Gerçek yaşamda olduğu gibi farklı kişilikteki kahramanlar anlatılırken şiddet karşıtlarının varlığını da vurgulamak önemli. Sorunların çözümünde her zaman para ve silah gücünün gerekmediği gösterilebilmeli.
Şiddetin doğal bir insan davranışı olmadığı, sonradan öğrenilen bir davranış olduğu, her çeşit güç savaşımının canlılara zarar verdiği sezdirilebilmeli.
Olayın sadece olumsuz tarafına odaklanmak yerine olumlu tavır davranışlar özellikle vurgulanabilmeli. Şiddetin anlatıldığı bölümlerde çocuk okurun farkındalığı artırılırken sorunların bilim, akıl ve sevgiyle çözülebileceği göz önüne serilebilmeli.
Çocuk kötü karakterin acıları, sevinçleri ve davranışlarıyla, iyi karakterin acı, sevinç ve davranışlarının kıyaslamasını yapabilmeli.
Çocuk edebiyatında şiddet temasıyla ilgili geçmişten günümüze nasıl bir değişim gözlemliyorsunuz?
Eskiden yazarlar, çocuk edebiyatında şiddet temasını anlatırken hem kısıtlı konulara odaklanır hem de yukarıda anlattığım özeni göstermezlerdi.
Çocuk okur, kitaptan başını kaldırdığında gözyaşları içinde sadece acı ve ızdırap hissederdi. Günümüzde ise bu konuda yazanlar çok daha dikkatli.
Kitaplarda fizyolojik, psikolojik, ekonomik, cinsel şiddet gibi her tür konu, sözcüklerin özenli seçimiyle okuru duygusal olarak manipüle etmeden anlatılabiliyor.
Çok yaygın olan aile içi şiddet ve akran zorbalığına önem veriliyor. En önemlisi ise kitapların iletileriyle çocuk okura şiddetle başa çıkma becerisi kazandırılmaya çalışılıyor. Elbette bu değişim çok değerli. Bu tür kitaplara emek veren tüm yazarlara çok saygı duyuyorum. Emeklerine sağlık.
Özellikle çocukların sosyal medya ve oyunlardaki şiddetle başa çıkmalarında etkili olacağını düşündüğünüz çocuk kitapları hangileri?
Nöbetçi Oyun Arkadaşı – Dilge Güney
Piyon - Dilge Güney
Kar Kurdu ve Canavar - Güzin Öztürk
Kuş Olup Evime Uçsam - Güzin Öztürk
Yeraltı Canavarı - Ayfer Demirtaş
Mathilda - Roald Dahl
Daralan - Mine Soysal
Çöp Plaza - Miyase Sertbarut
Buz Bebekler - Miyase Sertbarut
Hikâye Ormanı - Angela Nanetti
Mavi Klube - Susan Kreller ilk aklıma gelen kitaplar.
Son olarak, en son bitirdiğiniz bir yetişkin ve bir çocuk kitabıyla, okumak için sıraya aldığınız kitaplar hangileri diye sormak isterim. Nice kitaplarda buluşmak dileğiyle, zaman ayırdığınız için çok teşekkürler.
Çocuk kitabı olarak, İranlı yazar Farhad Hassanzadeh’in eseri “Bul Beni Ziba” ile yetişkin kitabı olarak 2024 Nobel Edebiyat ödülü alan Koreli yazar Han Kang’ın “Çocuk Geliyor” kitaplarını bitirdim.
Sırada çok kitap var ama en acil olarak yine Han Kang’ın “Vejeteryan” isimli kitabıyla Demet Ekmekçioğlu’nun üç kitaptan oluşan “Gizemli Tarih Oyunu” dizisini okuyacağım.
Ben de bu güzel soruları hazırladığınız için size ve bianet emekçilerine çok teşekkür ediyorum.
(EÇ/EMK)