Çocuk edebiyatı, yalnızca küçük yaş gruplarına hitap eden bir yazın türü olmaktan öte, toplumsal değerlerin ve ahlaki ilkelerin aktarılmasında güçlü bir araç olarak karşımıza çıkıyor. Ancak, çocuklara yönelik kitaplarda belirli içeriklerin sansürlenmesi veya bu içerikler üzerinde baskı kurulması, yaratıcı süreci sınırlarken çocukların dünyayı anlama ve eleştirel düşünme becerilerini de kısıtlayabiliyor.
Ödüllü yazar Dilge Güney ile çocuk edebiyatında sansürün etkilerini ve otosansürün yazarlar üzerindeki baskısını konuştuk.
Edebiyat yoluyla çocukların düşünce dünyasına ışık tutmayı amaçlayan Güney, yetişkinlerin koruma adı altında uyguladığı kısıtlamaları eleştirirken, çocukların hayal güçlerini zenginleştirecek, toplumsal konuları anlamalarını kolaylaştıracak eserlerin önemine dikkat çekiyor.
Eksi 18 Edebiyat Topluluğu bünyesinde başlattığı sansürle mücadele çalışmalarını ve kendi yazarlık sürecinde karşılaştığı sansür deneyimlerini de paylaşan Güney, bu söyleşide çocuk edebiyatında sansür konusundaki değerli perspektifini sunuyor.
Çocuk edebiyatı alanında farklı yaş gruplarına ustalıkla yazan, bol ödüllü bir yazarla söyleşi yapmak itiraf edeyim oldukça heyecan verici. Tudem Yayınlarından çıkan Piyon isimli kitabın da raflarda yerini aldı. Açıkçası “1 Gb Adalet” kitabını okuyan sevenlerinin satışa sunulduğu an “Piyon”u aldıklarına eminim. Özellikle ilk gençlik romanlarında ele aldığın konularla, çocuklar için adalet arayışını ve toplumsal konulardaki duyarlılığını görebiliyoruz. Yazar olarak çocuk edebiyatı içinde bulunduğun yılları göz önüne alırsak, konu seçimlerini nasıl değerlendiriyorsun? Toplumsal değişimler, teknolojik gelişmeler ya da sansür ele aldığın konularda etkili oluyor mu?
Öncelikle davetin ve güzel sözlerin için teşekkür ederim Elif. Benim için de seninle söyleşmek çok zevkli.
Piyon, TuruncuYeşil adını verdiğimiz serinin ikinci kitabı. 1 GB Adalet'le başladığım bu seri, benim için gerçeklikle fanteziyi harmanladığım, bir yandan güncel toplumsal meselelerden beslenirken öte yandan teknolojinin hızla değiştirdiği dünyamızda alternatif bir gerçeklik yaratmaya çabaladığım ve çok da zevk aldığım bir iş oldu. Kitaplar birbirinin devamı niteliğinde değil, bağımsız ve öncelik sıralamasına tabi olmaksızın okunabilir ama iki kitabı da okuyan okurları bazı sürpriz kesişmeler bekliyor.
Piyon’da adalet arayışı, özel hayatın gizliliği, kişisel verilerin korunması, mülkiyet, vatandaşlık ve mültecilik gibi konuları işledim. Elbette konu seçimlerinde içinden geçtiğimiz dönemin etkisi çok büyük. Ben de pek çok yazar gibi yaşadığım döneme has toplumsal olaylar karşısında insanların verdiği tepkileri anlamaya, yorumlamaya ve rahatsız olduğum noktaları dile getirmeye çalışıyorum. Bu konular çocuk edebiyatı söz konusu olduğunda, kimilerince “sorun odaklı” diye tanımlanırken kimileri “zor” konular olarak adlandırıyor. Keşke çocukları her şeyin onların gelişim özelliklerine, sınırlı yaşam deneyimlerine uygun ütopik bir dünyada yaşatabilsek ama bu mümkün değil. Üstelik çocukluk kültürü teknolojideki gelişmelerle birlikte, medyanın ve dijital araçların da etkisiyle büyük değişimler geçiriyor; onlara erişen içerik de aynı ölçüde çeşitli. Bizim de bu nedenle edebiyatçılar olarak konu seçimlerinde yaratıcı olmamız; onları çeşitli, yenilikçi ve şaşırtıcı kurgularla, farklı anlatım teknikleriyle edebiyatın büyülü dünyasına davet etmemiz gerekiyor.
"Belli bir ideolojiyi aktarmak ya da bu ideolojiyi beslemek için de sansüre başvuruyorlar"
Eksi 18 Edebiyat Topluluğu üyelerine açık olan ve konusunda uzman konukların yer aldığı Eksi 18 Kampüs programının geçmiş dönemlerinde sansür konusunu ele almıştın. Son olarak da “Çocuklar Kitaplar Ejderhalar” adlı podcast yayınında “Kafamıza Taktığımız Siyah Poşetler” adlı bölümde bu konuyu masaya yatırdın. Bugünlerde de yine Eksi 18 Edebiyat Topluluğu içinde Sansür Çalışma Grubunun kurulmasına öncülük ediyorsun. Sansür kavramını çocuk edebiyatı bağlamında nasıl tanımlarsın?
Çocuk edebiyatında sansürü aslında iki bakış açısıyla açıklayabiliriz. Bunlardan biri çocukları koruma gayesiyle yetişkinler tarafından getirilen kısıtlamalar; diğeri ise ideolojik, ahlaki veya politik gerekçelerle genellikle ebeveynler, okullar, kütüphaneler veya hükümetler tarafından getirilen kısıtlama ya da yasaklamalar.
Çocuk edebiyatında sansüre yaklaşım konusunda temel iki eğilim olduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan biri, belli konulara çocuk edebiyatında hiç yer verilmemesi gerektiğini savunuyor; bazı imge, bilgi ve fikirlere çocukların erişmesi halinde, çocukların bunları taklit edebileceği ya da gelişim süreci bakımından olumsuz etkilenebileceği düşüncesi hâkim.
Diğer yaklaşım ise çocukların da yetişkinler gibi bağımsız bireyler olarak kabul edilmesi gerektiğini, kitaplara ve gerçek hayata erişiminin engellenemeyeceğini, entelektüel gelişimini sekteye uğratamayacağımızı savunuyor.
Bu iki yaklaşım beraberinde şu soruyu getiriyor: Çocuk için sansürlenmek istenen olgu, olay ya da fikirlerle hayatın içerisinde karşılaşarak öğrenmesi mi yoksa bunları önceden kitaplarda görerek hayata hazırlanması mı daha iyidir? Ben bir adım ileriye giderek bu sorunun biraz anlamını yitirdiğini söylemek istiyorum.
Çocuklar zaten medya araçları sayesinde artık her konuda fikir sahibi olabiliyor; doğrudan “dünya gerçekliğine” maruz kalmayan şanslı azınlık içindeki çocuğun bile, dünyanın en karanlık noktalarına kadar açılan bir ekran var ellerinin altında.
Dolayısıyla artık çocuğun gelişimine ve yaşam deneyimine uygun olmayan içerikle karşılaşmasına engel olmak istiyorsak onu ıssız bir adada büyütmemiz gerek herhalde. Burada aslında sorun kitaba sadece eğitim aracı gözüyle bakılıyor olması. Yetişkinler çocukların bilgisayar oyunlarında, internette izledikleri videolarda ya da televizyonlarda gördüklerini, kitapta görmeye tahammül edemiyor.
Dünya genelinde düşünürsek çocuk kitaplarındaki sansür uygulamaları, belirli kültürel, toplumsal ya da politik nedenlere mi bağlı? Ülkemizde çocuk edebiyatında sansür uygulamaları genellikle hangi tür içerikler üzerinde yoğunlaşıyor?
Çocuk edebiyatında ölüm, şiddet, boşanma, cinsellik, toplumsal cinsiyet rolleri, siyasi ve dini konular, ırkçılık, uygunsuz dil kullanımları gibi unsurlar çocukların sağlıklı gelişimine dolayısıyla da topluma zarar vereceği kaygısıyla yetişkinler tarafından sansürlenmek isteniyor. Elbette bu saydıklarım sadece örnek ve her yetişkinin hayata bakışına göre sansürlenmesi istenen konular çeşitlilik gösterebiliyor. Kültürel değerler, inançlar, hükümetin konuya yaklaşımı ve toplum baskısı bu konuda çok etkili. Belli bir ideolojiyi aktarmak ya da bu ideolojiyi beslemek için de sansüre başvuruluyor.
Çocuk edebiyatında benim en çok dikkatimi çeken, eğitsel sansür; kitabı sadece bir eğitim aracı olarak gören bakış açısı elbette didaktizmin pençesine düşmeye meyilli oluyor ya da okul müfredatına paralel eserler dışındakileri çocuğa ulaştırmaya gerek görmüyor, hatta bundan kaçınıyor.
Sansürün bir başka ilginç çeşidi ise ekonomik sansür; yaşanan ekonomik krizler yayınevlerini sadece ana akım kitapları basmaya itiyor, bir kitap toplatılacak, poşetlenecek ya da en basitinden ebeveyn ve okul baskısı nedeniyle yeter sayıda okura ulaştırılamayacak ise yayıncı bunu basmaktan kaçınıyor, ekonomik olarak riske girmek istemiyor.
Bütün bunların sonucu olarak da yazarın yayınevi ile benzer kaygılar güderek ve hatta bunların yanı sıra linç edilme ya da okura ulaşamama endişesiyle kendisine uyguladığı sansür çıkıyor karşımıza.
Uzun yıllardır çocuk edebiyatına emek vermiş biri olarak çocuk kitapları üzerinde sansür uygulamalarının ne tür etkileri olduğunu düşünüyorsun? Çocuk edebiyatında sansür ve otosansür, çocukların dünyayı anlama ve duygusal gelişimleri açısından ne tür etkiler yaratabilir?
Ülkemizde çocuk edebiyatının gelişmesinin ve zenginleşmesinin önündeki en önemli engellerden biri üretilen eserler üzerindeki yetişkin sansürü.
Çocuk edebiyatı, çocukların hayal güçlerini, empati kurma ve eleştirel düşünme becerilerini geliştirmeye yardımcı oluyor. Oysa yetişkin sansürü, bu erişimi kısıtlıyor ve çocukların edebi eserlerle olan etkileşimlerini dar bir çerçeveye hapsediyor; farklı dünyaları, kültürleri ve düşünce biçimlerini keşfetmelerini engelliyor.
Üstelik pek çok kesim zaman zaman sansür uyguladığını fark etmiyor bile. Yetişkinler çocukları, onlar için zorlayıcı olabileceği düşünülen konulardan uzak tutmak suretiyle korumaya ya da sadece eğitmeye çalışmak gibi aslında masum görünen bazı davranış modellerinin arkasına kolayca sığınabiliyor.
Veli, öğretmen, yayınevi arasındaki etkileşim neticesinde uygulanan sansür zaman içinde yazarı da etkilediğinde; devlet tarafından uygulanan sansürden bile güçlü ve etkili hale gelebiliyor.
Bütün bunların en önemli sonucu çocukların okul döneminde edebi haz almayı öğrenememesi, hayat boyu sürdüreceği bir okuma alışkanlığı edinememesi ya da entelektüel birikimini güçlendirecek eserlerden mahrum yetişmesi ile sonuçlanabiliyor. Bana göre Türkçe ve Edebiyat derslerinin en önemli işlevi çocuklara okur olmayı, ne tür kitapları sevebileceklerini, iyi kitaplara nasıl erişebilecekleri, kitabı hayatlarının bir parçası haline nasıl getireceklerini öğrenmeleri olurdu.
Fakat eğitim sistemimizde kitap, daha çok adıyla, yazarıyla “ezbere dayalı bilgi” olarak varlık gösterebiliyor, yani testlerde çıkacak soruları çözmeye yetecek şekliyle.
Sansür ve otosansür uygulamalarının çocuk kitaplarının kalitesi ve içerik çeşitliliği üzerindeki etkilerini çeviri ve Türkçe yazılmış kitaplar açısından nasıl değerlendiriyorsun? Otosansür, yazarların kendi eserlerinde hangi konulardan kaçınmalarına neden oluyor?
Yukarıda da bahsettiğim ekonomik sansür nedeniyle yayınevleri yerli de olsa çeviri de olsa tüm üretimler konusunda temkinli olabiliyor.
Elbette konuya çok daha özgürlükçü bakan, risk alan, yetişkin sansürünü göğüslemekte diğerlerine göre daha cesur olan yayınevleri de var. Bu cesur yayınevleri sayesinde hem edebi niteliği yüksek, yenilikçi, farklı konular işleyen eserlerle bizim çocuklarımız da buluşabiliyor; hem de yerli yazarlar sırtını güvenle yaslayabileceği bir yayınevinde olduğunda daha cesur hamleler yapabiliyor. Fakat elbette ülke koşullarını da gözeterek anlatmak istediğimizi zekice bir kıvraklıkla işlememiz de herkesin işini kolaylaştırır.
Bu konuda yazara ve editöre büyük iş düşüyor. Yoksa içinde aşk, boşanma, ölüm, şiddet gibi gerçek hayatın içinde çocuğun öyle ya da böyle karşısına çıktığı göz ardı edilen bu kavramlardan hiç bahsetmememiz gerekir.
Sansür en çok da ilkgençlik edebiyatını çıkmaza sokuyor diye düşünüyorum. İlkgençlik edebiyatı yazarları, bir yandan genç okurun medya araçları sayesinde edindiği zengin içerik birikimi içinde varlık gösterme ve gelişen okuma ve yaşam deneyimlerine uygun farklı kitaplara hazırlama sorumluluğunu taşırken; bir yandan da ergenlik sürecini kabullenmekte zorlanan yetişkinlerle mücadele etmek zorunda kalabiliyor.
Sansüre uğradığını düşündüğün bir kitabın oldu mu? Eserlerini yazarken hiç otosansür yaptığını fark ettin mi? Bu durumlar, yazarlık sürecini nasıl etkiledi?
Bu ülkede tüm çocuk kitabı yazarları, az ya da çok, yetişkin sansürünün mağduru olmuştur diye düşünüyorum ve ben yazdıklarıma otosansür uygulamıyorum demek de imkânsıza yakın bana kalırsa.
Oysa her çocuğun biricik olduğunu, ilgi alanlarının ve meraklarının, gelişim düzeylerinin ve okuma becerilerinin farklı olabileceğini düşününce, konu ve anlatım biçimlerinde çeşitlilik çok büyük bir ihtiyaç.
Ben elimden geldiğinde değişik konularda içerik üretmeye, farklı anlatım teknikleri kullanmaya çalışıyorum ama kendimi yüzde yüz özgür hissettiğimi de söyleyemem. Beni Eksi 18 Sansür Çalışma Grubunu kurmaya iten de zaten bu bakış açısı oldu. Henüz çok taze ama öğretmenimiz Nevzat Süer Sezgin’in de katılımıyla içinde kütüphaneci, öğretmen, yazar, akademisyen, psikolog, yayıncı gibi birbirinden farklı disiplinlerde uzmanlaşmış kişilerden oluşan bir grup oluşurduk.
Sansür konusunda kafa yormak ve Türkiye’de çocuk edebiyatında sansür konusunda çalışmış önemli isimlerle de çalışmalarımızı geliştirmek hevesindeyiz.
Çocuk kitaplarında sansür ve otosansürle başa çıkabilmek için yazar ve yayınevleri neler yapabilir? Gelecekte çocuk edebiyatında sansür ve otosansürün nasıl bir evrim geçirebileceğini düşünüyorsun? Yazarlar, okuyucular ve toplum olarak bir değişim yaşayabilecek miyiz?
Bu konuda iyimserim açıkçası. Evet, sansür var ve var olmaya da devam edecek, kökeni çok eski zamanlara dayanan bir uygulama bu. Öte yandan ülkemizde çocuk edebiyatı yıllardır kökleniyor, öyle ya da böyle çiçek açacak. Yazarlarımız dünya standartlarında kitaplar üretiyor, usta kalemimiz Miyase Sertbarut’un Tudem yayınlarından çıkan Yuan Huan’ın Kulübesi isimli kitabıyla İtalya’da Rodari ödülünü alması bunun en önemli göstergelerinden biri. Miyase Hanım sansür konusunda duruşuyla da önemli bir isim bana kalırsa, örneğin Buz Bebekler isimli kitabında çocuk istismarını işleme cesaretini gösterebilmiş bir yazar.
Sansürle mücadelede, ustaların bu tavrı bence çok önemli, hem kitleleri bu zor sayılan konuların işlenmesi konusunda terbiye etmekte hem de arkasından gelen yazarları cesaretlendirmekte bunun önemli rolü olduğunu düşünüyorum.
Az önce bahsettiğim Sansür Çalışma Grubu benim için çok kıymetli, yazmak istediğini yazmakta diretmek tek başına çözüm olmuyor, toplumu da bilinçlendirmek gerek. Çünkü herkes kendini çocuk kitapları konusunda yetkin görmeye meyilli; insanlar yılların yazarlarını bir anda sosyal medya gücünü de kullanarak linç etmekten çekinmiyorlar. Maalesef yükselen popüler kültür de bunu besliyor.
İnsanlar cehaletlerini toplum önünde sergilemeyi bile marifet sayar hale geldiğinden; avamlık ve had bilmezlik de meşru hale geliyor. Böyle bir toplumda kendine yer edinmeye çalışan pek çok sanatçı da ne yazık ki hak ettiği değeri göremediğini düşünerek inciniyor. Bununla baş etmeye çalışan yazarların da birbirine destek olması ümit verici olur.
Amerika’da Ulusal İngilizce Öğretmenleri Kurulu, Entelektüel Özgürlük Ve Anti Sansür Merkezi’ni kurmuş. Amacı öğretmenlere sansürcü zihniyete karşı destek olmak. Çok benzeri bir organizasyon da kütüphaneciler birliği tarafından yürütülüyor.
İlgili kişi böyle bir başvuruyla karşılaştığında ne yapabilir sorusundan yola çıkarak veliler için bir talep formu hazırlamışlar. Formun içindeki sorulardan biri şu: Kitabı baştan sona okudunuz mu? Ardından daha detaylı sorular geliyor ki bunları da ancak okumuş biri yanıtlayabilir. Şikâyetçi olan kişiyi konu hakkında derinlemesine düşünmeye sevk ediyor. Bu ve bunun gibi çalışmalar yürütebilen topluluklar keşke bizde de oluşabilse.
Bu konular açıldığında, yazarın inatçı olması gerektiği, sanatın sansürlenemeyeceği gibi romantik yaklaşımlar sergilediğiyle de karşılaşabiliyoruz. Maalesef yazarlar olarak, yazdığınız dosya yayınevlerince kabul görmeyecekse ya da basıldığında okura ulaşamayacaksa amacımıza ulaşamamış oluyoruz. Ursula Le Guin “Okunmayan öykü öykü değildir; kâğıt hamuru üzerine düşmüş küçük kara işaretlerdir yalnızca. Okur, okuduğu zaman canlandırır onu: yaşayan bir şey, bir öykü kılar.” der. Bizim öyle ya da böyle stratejik davranmamız gerekiyor, evet sanattan ve yazmak istediğimiz konuları yazmaktan ödün vermeyelim ama okura ulaşmanın da yolunu bulalım.
Bu biraz yazarın kaleminin kıvraklığına biraz da editör dolayısıyla da yayınevinin desteğine bağlı. Ama bunların dışında toplumu bilinçlendirmek için çalışmak da önemli. Yetişkinlerin, sansürlenmesi gerektiğini düşündükleri kitapları, çocuklarla bu zor konuları konuşmak için bir fırsat olarak görmelerini sağlayabilmek çok güzel olurdu. Oysa pek çok yetişkin çocukların sorabileceği bazı sorulara nasıl cevap vereceğini bilmediğinden bu konuların hiç açılmamasını tercih ediyor.
Son olarak en son bitirdiğin bir yetişkin ve bir çocuk kitabıyla, okumak için sıraya aldığın kitaplar hangileri diye sormak isterim. Nice kitaplarda buluşmak dileğiyle, zaman ayırdığın için çok teşekkürler.
Şu sıralar Eksi 18 Edebiyat Topluluğu altında Ediz Dikmelik çağrısıyla toplanan bir grupla Çocuk Edebiyatına Eleştirel Bakış isimli kitabı okuyoruz, ikinci kez okuyorum ama bu aralar sürekli elimin altında o var. Vassiliki Nevrokopli’nin Karanlığa Yakalanmak isimli kitabı da bitmek üzere, yakında Çocuklar Kitaplar Ejderhalar’da podcastimize konu etmeyi düşünüyoruz.
Bunlar bittiğinde çocuk edebiyatı ile ilgili kulüpler ve süreli okumalar nedeniyle yarım bırakmak zorunda kaldığım Johann Hari’den Çalınan Dikkat’e kaldığım yerden devam edeceğim.
Çocuklar Kitaplar Ejderhalar Podcast Yayını
https://open.spotify.com/show/2554n8imK9zWC0mar4XcVl
(EÇ/HA)