Mahkeme Musa Anter'in katli davasını zamanaşımı gerekçesiyle düşürdü
Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi Anter ailesi avukatlarının davanın insanlığa karşı suç kapsamında görülmesi talebini reddederek Savcı'nın zamanaşımı gerekçesi doğrultusunda davayı düşürdü. Karar Anter ailesi ve izleyenlerce tepkiyle karşılandı.
Ankara'da görülen son duruşmada, 6. Ağır Ceza Mahkemesi Musa Anter'in 30 yıl önce Diyarbakır'da öldürülmesi sanıklarına karşı açılan davanın insanlığa karşı suç kapsamında görülmesi talebini reddederek Savcı'nın zamanaşımı gerekçesi doğrultusunda davayı düşürdü.
Karar Anter ailesi ve izleyenlerce tepkiyle karşılandı.
Duruşma sonrası, davayı izleyenler tepkilerini dile geitiriyor
Dicle Anter: Babam ikinci kez öldürüldü
Duruşma sonrasında Musa Anter'in Oğlu Dicle Anter, duruşma tarihinin bilerek ayın 21'ine ertelenmesinin altını çizdi: "Ayın 20'sinde babamın öldürülmesinin 30 yılı doldu ve bir gün sonra da mahkeme kararını verecekti. Bugün de duruşma yapıldı.
"Duruşmanın sonucunun ne olacağını biz evvelden de tahmin etmiştik. Yargı tamamen siyasi olarak işliyor. Bunun daha büyük bir kanıtı olamaz. Yargının esasında bağımsız olması gerektiği demokratik bir ülkede biz bunları yaşayamıyoruz. Demokrasinin, adaletin, hukukun çiğnendiği bir karar alınmıştır. Adalet, hukuk bir darbe almıştır.
"Babam ikinci defa öldürülmüştür."
Musa Anter davasının zamanaşımına uğramaması ve gelecekte olan davalara bir ayna olmasını umduklarını belirten Dicle Anter, "Maalesef devam eden davalarda zamanaşımına uğrayacaktır. Sözün bittiği yerdeyiz. Karar sırasında 5 dakika ara verildi. 10 dakika karar okundu. Karar ellerinde hazırdı. Fazla bir şey beklemek iyimserlik olur" dedi.
Savcı "sanıklara isnat edilen suçların gerçekleştiği tespit edilen tarihlerin o tarihte yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK kanununda 102-104 maddelerinde öngörülen olağanüstü zamanaşımı süresi olan 30 yılın Ayten Öztürk ve Musa Anter yönünden dolmuş olduğu"nu ileri sürmüştü.
Musa Anter'in 20 Eylül 1992'de Diyarbakır'da katledilmesi ve JİTEM Ana Davası kapsamında 1993'te "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım tarafından öldürülen Ayten Öztürk davasının birleştirilerek görüldüğü davanın karar duruşması, Ankara 6'ncı Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü.
Davanın görüldüğü salonun küçük olması nedeniyle duruşma Ankara Adliyesi E Blok'ta bulunan 24'üncü Ağır Ceza Mahkemesi salonunda görüldü.
Katılanlar
Musa Anter'in oğlu Dicle Anter'in de hazır bulunduğu duruşmaya, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Eşsözcüleri, milletvekilleri, İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, İHD MYK Üyesi Nuray Çevirmen, İHD Diyarbakır Şube Başkanı Abdullah Zeytun, gazeteci-yazar Hüseyin Aykol, Emek Partisi (EMEP) Genel Başkan Yardımcısı Şükran Doğan, JİTEM Davası'na dair ilk iddianameyi hazırlayan eski savcı İlhan Cihaner, DİSK Basın İş İç Anadolu Bölge Temsilcisi Turgut Dedeoğlu, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Toplumsal Hukuk üyesi avukatlar yanı sıra kentte bulunan sivil toplum örgütü temsilcileri katıldı.
Duruşma safahatı
Mezopotamya Ajansı'nın haberine göre duruşma öncesi iki polis salonun bir üst katından davaya katılanların fotoğraflarını çekmesi dikkat çekti ve duruşma safahatı şöyle gelişti:
Duruşma kimlik tespiti ile başladı. Sanıksız başlayan duruşmada mahkeme başkanı dava dosyasına gelen evrakları okudu.
Mahkeme başkanı yakalamalı sanıklar hakkında yazılan müzekkerelere, sanık Abdulkadir Aygan (Aziz Turan) hakkında Adalet Bakanlığı'na yazılan müzekkere ve sanık Cemil Işık'ın ölmesine dair Adalet Bakanlığı'na yazılan müzekkerelere cevap verilmediğini belirtti.
"İnsanlığa karşı suç kapsamına alınsın"
Mahkeme başkanı, Avukat Neşat Giresun'un dilekçe verdiğini ve Türk Ceza Kanunu'nda yer alan 77 ve 78'inci "insanlığa karşı suç" kapsamında davanın ele alınmasına dair talepte bulunduğunu belirtti.
"Bakanlar konseyi izlemesinde"
İlk olarak duruşmada söz alan İHD Eş Genel Başkanı ve avukat Öztürk Türkdoğan, "Musa Anter'in öldürülmesi üzerinden 30 yıl geçti. Öldürüldükten sonra Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi bir soruşturma yürütmüş. Anter ailesi AİHM'e başvurmuştu. AİHM ihlal kararı verdi. AİHM'in Anter ve diğerleri Türkiye davası Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından izleme altındadır. Anter davasına dair İHD, Hafıza Merkezi 9.2'i başvuru yapılmıştır. Bu izlemeler devam etmektedir. Bu dava da insanlığa karşı suç kapsamında yargılama yapılması gerekir" dedi.
"Türkiye'de cinayetler hep devam etti"
"Musa Anter devlet içerisindeki çete yapılanmalarla siyasi olarak alınan kararlarla öldürülmüştür" diyen Türkdoğan, "Ceza yasasının 77'inci maddesinde insanlığa karşı suç tanımlanmıştır. Musa Anter'in öldürülmesi insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Dava bu kapsamda ele alınmalıdır. İnsanlığa karşı suç kapsamında ele alınan dosyalarda zamanaşımı kuralı işlememektedir. Türkiye'de hepimizin bildiği bir gerçek var. Devlet içerisindeki çetelerin bizim kontra-gerilla dediğimiz işlediği cinayetler hep devam etti. Bir suç örgütünün devam eden eylemleri söz konusudur. Tekil bir suç açısından süre hesaplanamaz. Sürekli işlenen suçlar bakımından ele alınması gerekir" diye konuştu.
"Adalet yara aldı"
Anter davasının açılması ve birleştirilen davalara da dikkat çeken Türkdoğan, "Adaletin ciddi anlamda yara aldığını belirtmek isterim. Katılan vekilleri zamanaşımı ihtimalini değerlendirerek, 2021 yılında davanın ayrılmasını talep etti. Ancak mahkemeniz kabul etmedi. Sanık Abdulkadir Aygan'ın ifadesinin alınmaması sürecine dair birşeyler söylemek istiyorum. Abdulkadir Aygan'ın yurtdışı istinabe yoluyla 9 Kasım 2015 tarihli 5'inci duruşmadan bu yana yazışma yapıldığı, 7 yıldır bir aşama kaydedilmediği ortadadır. Adalet Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı personeli hakkında işlem yapmayanlara dair suç duyurusunda bulunmanızı istiyoruz. Burada en hafif deyimle ihmal bize göre kasıt vardır. İhmali ve ya kastı olan personel hakkında suç duyurusunda bulunulmasını istiyoruz" ifadelerini kullandı.
Türkdoğan, Anter davasının birleşen dosyalardan ayrılamayacağını, insanlığa karşı suç kapsamında davanın ele alınmasını ve zamanaşımı uygulanmamasını talep ettiklerini vurguladı.
"Ağır insan haklarında zaman aşımı uygulanamaz"
Müşteki avukatlarından Oya Aydın, Anter Davası'nın zamanaşımı kapsamında ele alınmayacağına dair Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları ve uluslararası hukukta örneklerini anlatacağını kaydetti. Türkiye'de insanlığa karşı suç kavramının savaş suçlarıyla karıştırıldığını ve mesafeli yaklaşıldığını ifade eden Aydın, "Bugüne değin AİHM onlarca kararında sözleşmenin yaşam hakkı ihlali ve işkence gibi dosyalarda zamanaşımının kati bir biçimde uygulanmayacağını altını çizmiştir" dedi. Aydın, AİHM'in Türkiye kararlarından örnek verdi. İnsanlığa karşı suç 2005 sayılı kanunla Türk Ceza Kanunu'na girdiğini ifade eden Aydın, "Zamanaşımı ağır insan hakları ihlallerinden uygulanamaz. Devlet görevlilerinin ağır insan hakları kapsamında zamanaşımı uygulanamaz. İnsanlığa karşı suçun, bir halkın önde gelen bir kişisine yönelik ağır bir yaşam hakkı yapılan dosyada uygulanması gerektiği kanaatindeyiz" dedi.
"Katillerimizi tanıyoruz"
Madımak Katliamı ve 12 Eylül Davaları'nda verilen kararlardan örnek veren Aydın, şunları söyledi: "Bu kararlarda sözü edilen zamanaşımı uygulanmamasının en önemli argümanlarından biri de devletin cezasızlık politikasının gözlemlenmesi, uzun sürmesi, yargısal pasizifizm gerekçe göstermiştir. Bu dosyada çok sayıda delil vardı. Çok üst düzey tanıklar dinlendi. Abdulkadir Aygan, Mahmut Yıldırım'ın yaşadığını iddia etti. Devletin dahil olduğu bir cinayette mahkûmiyet kararı verilecekken, ısrarla birleştirmeye karşı çıkması ve dosyanın sonuçlandırılması talebi görmezden gelindi. Bu davada Musa Anter'i öldüren kişiler bellidir. Biz katilimizi biliyoruz. Devlette biliyor. Bu davada aihmîn verdiği karar nedeniyle açılmadı. Bu soruşturma 5 yıl sonra açıldı. Davanın açılması Fettullahçı yargı mensuplarının derin devletle hesaplaşmasıydı. Devlet katilleri tek tek çıkardı. Üst düzey komutaya gitmeden, tetikçileri mahkemeler önüne çıkardı. Tetikçilere emir verenleri korkuttular, işbirliğine davet ettiler, kabul etmeyenleri tasfiye ettiler. Geldiğimiz noktada bir adalet sağlama yerine derin devlet denilen güçlerle işbirliği ve siyasi ortaklık tercih edildi. Bu dosyalar zamanaşımı ile karşı karşıya bırakıldı. Cezasızlık sürecinde rol alan herkese bedelini ödetmeye çalışacağız. Adaleti bulacağız."
AKP'li Miroğlu gelmedi ama mektup gönderdi
AKP'li Orhan Miroğlu'nun avukatı Serhat Menzilcioğlu da hazırladığı yazılı savunmasını okudu. Menzilcioğlu, katılan vekillerinin ithamlarına dair de Miroğlu'nun yazılı gönderdiği mektubu okudu. Miroğlu, mektubunda 30 yıl boyunca adalet aradığını öne sürerek, PKK'yi cinayetin merkezinde olmakla suçladı. MİT eski Kontrterör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür, dosya kapsamında tanık olarak dinlendiğinde, AKP'li Miroğlu'nu devlet ajanı "Tayfun" olarak tanıdıklarını söylemişti.
Katılan avukatlar tepki gösterdi
Katılan olan Miroğlu'nun beyanlarının mektupla gönderilmesine müşteki avukatları tepki gösterdi. Mektubun okunmasının usule uygun olmadığını dile getiren avukat Nuray Özdoğan, "Bildikleri varsa gelip, anlatması gerekir. Biz tanık değil, sanık olarak dinlenmesi gerektiğini düşünüyoruz" dedi.
Menzilcioğlu ve katılan diğer avukatlar arasında tartışma yaşandı.
Avukat Mustafa Kemal Baran, "Kendi hakkında iddiaları gelip ispat edebilir" diye tepki verdi.
Avukatlar mektubun okunması sırasında salonu terk etti. İzleyicilerin bir kısmı da tepki salonu terk etti.
Menzilcioğlu, müvekkilinin itham edildiğini bundan kaynaklı devam etmek istediğini söyledi. Duruşma Menzilcioğlu'nun okumasıyla devam etti. ÖHD Ankara Şube Eşbaşkanı Şevin Kaya'da devam eden avukat Menzilcioğlu'nun mektubu okumasına tepki verdi.
Menzilcioğlu, PKK ve JİTEM'in ortak hareket ettiğini iddia ederek, katılan avukatlarının zamanaşımı istediği suçlamasında bulundu. Mahkeme başkanı "2016 yılından beri geliyoruz. Anter davası daha kısa dile getirmenizi istiyor. Biz de zaman açısından toparlayarak, anlatırsınız" dedi.
"Asıl katılan dışarıda"
Avukat Oya Aydın, bir siyasetçinin bazı sataşmalara dair mektubunu bir ceza yargılamasında asıl katılan burada beklemeden, dışarı çıktı. Ara kararlar bellidir. Zamanaşımı tartışması yapacakken, Orhan Miroğlu'nun siyasi deklarasyonu, kendini aklaması, sataşma mektubunu sonlandırması için bekliyoruz" dedi.
Söz alan avukat Menzilcioğlu, yargılamada adalete ulaşmak ve gerçeğin ortaya çıkması için mücadele ettiklerini öne sürdü. Menzilcioğlu, savunması ve Miroğlu'nun mektubu kapsamında sürekli PKK'yi suçlamaya çalışması dikkat çekti.
HDP Hukuk Komisyonu üyesi Avukat Alişan Şahin, "provokasyon için gelmişsiniz" sözleriyle Menzilcioğlu'na tepki gösterdi.
"Siyasi deklarasyona tepki gösteriyoruz"
ÇHD Ankara Şube Murat Yılmaz, "Orhan Miroğlu'nun siyasi deklarasyonunu okuduğu için tepki gösteriyoruz. Bizi hedef gösteriyor. Mahkemenin müdahale etmesi gerekiyor" dedi. Menzilcioğlu'nun bütün tepkilere rağmen Miroğlu'nun mektubu okumak istemesine tepki gösterdi.
Avukat Menzilcioğlu, PKK'ye söz söylediği için rahatsız olunduğunu öne sürmesine de avukatlar tepki gösterdi. Menzilcioğlu'nun ısrarlı mektup okumasına karşı avukatlar, salona yeniden girerek, bitirilmesini talep etti.
'Hakikat ve adaletten yana karar verin'
Musa Anter'in oğlu Dicle Anter, söz almak istedi. Anter, "Babam Musa Anter devlet içinde örgütlenmiş kişiler tarafından katledildi. Türk yargısı harekete geçmediği için AİHM'e başvurduk. İhlal kararı verildi. Biz göre failler bellidir. Bu failler ve onlara emir verenlerin yargılanması gerekir. Devlet içinde örgütlenen, devlet adına suç işleyenler yargılanmalıdır. Susurluk araştırma raporu, faili meçhul cinayetleri araştırma raporunda detaylı anlatım var. Bugün tarihi bir karar verilecek. Ya adalet kaybedilecek cezasızlık kültürü devam edecek. Hakikat ve adalet mücadelemiz devam edecek. Devlet içerisinde suç işlediğini iddia eden devlet görevlileri ve tetikçiler korunup, kollanmaktadır. Hakikat ve adalet için ya insanlığa suç kapsamında ele alacak ya da davayı düşüreceksiniz. Hakikat ve adaletten yana karar verilmesini istiyoruz. Hakikat ve adalet mücadelemiz devam edecek" şeklinde konuştu.
Anter, "JİTEM ve PKK'nin birlikte cinayet işlediğini iddia ediyorlar. Mehmet Eymür, mahkemede Miroğlu'na dönerek, Yeşil'in ona Tayfun dediğini, biliyoruz. Bir itirafçıya inanıyorsunuz, diğerine neden inanmıyorsunuz. Neden bugün bu beyanlarda bulunuyorlar, ortalığı neden karıştırıyorlar. O zaman siz niye cevap vermediniz. Bugüne kadar neredeydiniz, niçin bugün, sebep ne" diye sordu.
Anter, "Miroğlu bir AKP'lidir, nokta" diyerek avukat Menzilcioğlu'na tepki gösterdi.
JİTEM davalarının olay yerinden ve delillerden kaçırılarak, farklı kentlere taşındığını aktaran avukat Nuray Özdoğan, "Abdulkadir Aygan'ın ifadesi alınması için 2015'ten itibaren ara karar kuruyor, yazışma bekliyor. SEGBİS ile savunmasının alınması için Adalet Bakanlığı'na müzekkere yazılıyor, cevap verilmiyor. Adalet Bakanlığı'nın her seferinde müzekkereleri eksik ya da yanlış gönderiliyor. Bunun üzerine iade ediliyor. Mahkemeniz de bu yazışmaları yapıyor. Müzekkerelerde anlattınız ama Adalet Bakanlığı'na 'kasıtlı olarak kim engel oluyor' sorusunu sormadınız, görevini yerine getirmeyenler hakkında suç duyurusunda bulunmadınız. Bu herhangi bir dosya değil. Başka dosya olsa suç duyurusunda bulunulurdu.
"Adalet Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı personelleri hakkında suç duyurusunda bulunmadınız" ifadelerini kullandı.
Mahkeme başkanı devlet kurumlarının suçlanmasından rahatsız oldu
Mahkeme başkanı, "Aygan'ın orada adı Cemil Kadir Aygan. Devlet uslubunda bir defa yazılır. Türkiye Cumhuriyeti köklü temelleri olan bir devlettir. Yöntemince yazılmıştır. Yöntemince sürdürülmüştür. Bir cevap verilmiştir. Mahkeme heyeti de gereğini yapmıştır. Burada sözlerinize müdahale etmek durumundayım" diyerek, Adalet Bakanlığı'nı savundu.
Avukat Nuray Özdoğan, "Adalet Bakanlığı' yargının üstünde değildir. Yargının işlemlerini eksiksiz yapmakla yükümlüdür. Onlar sizin üzerinde değildir" dedi. Hukukun toplumun güvenliğini koruması gerektiğini kaydeden Özdoğan, "Buna yetkiniz var. Kullanmadığınız takdirde oluşacak suçta katkınız olacaktır. 2015 itibariyle defalarca yazışma yapmışsınız. Bir kişinin ifadesine kilitlenmişsiniz. İsveç şurasıdır. Bu yapılmıyorsa, devlet içerisinde olan bir suç örgütüdür. Hala görevde olan bir sürü JİTEM üyesi var. Bunu siz de biz de biliyoruz. Yargı ifadesinin alınmasına engel olanlara dair işlem yapabilir, Aygan'ın ifadesi alınabilirdi. Deliller orada iken dava buraya geldi. Defalarca tefrik istendi, kabul etmediniz" şeklinde konuştu.
Avukat Oya Aydın, "O büyük devlet 30 yıl boyunca Diyarbakır'da ölüm tehdidi altında olan bir kişiyi korumadı, cinayeti engellemedi. Cinayete dahil olduğu iddia ediliyor. Dosya Abdulkadir Aygan'a kilitlendi. Defalarca Türkiye Cumhuriyeti, Adalet Bakanlığı'nın yanlış yazışmaları oldu. 2021'de yılında İsveç'in olumsuz bir yazısı girdi. Ancak 30 yıllık yargılamayı oraya sıkıştırdınız. Türkiye Devleti büyüktür elbette Sedat Peker'in danışmanını tak diye buluyor. Ama (Abdulkadir Aygan) bunu getirmezler. Almanya'daki sanık öldürüldü. Ancak ölümüne dair belgeler getirilmiyor. Bizim dosyadaki sanıklar belirlenemiyor. Ama mafya çatışmasında sanıklar bulunuyor. Bu kadar katliam, bunca çabaya rağmen aydınlatılmıyor" diye konuştu.
Savcı: Zamanaşımından düşürülmesini istedi
İddia makamı Anter Davası ve JİTEM Ana Davası'nın Yargıtay 5'nci Ceza Dairesi tarafından birleştirildiğini, maktul Ayten Öztürk davasının da birleştirildiğini kaydederek, "Ayten Öztürk'ün cinayetinin suç tarihinin 08.08.1994, Musa Anter'in katledilmesi olayın suç tarihinin 20.09.1992 olduğu ayrıca Diyarbakır 1'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada kovuşturulan dava da sanıklar hakkında cürüm işlemek üzerinde teşekkül oluşturma ve katılma, tahammülden öldürme suçlarından açılan davanın birleştirilmesine karar verildiği, suç tarihlerinin 1992, 1993 ve 1994 yılları olduğu tespit edildiği, sanıklara isnat edilen suçların gerçekleştiği tespit edilen tarihlerin o tarihte yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK kanununda 102-104 maddelerinde öngörülen olağanüstü zamanaşımı süresi olan 30 yılın Ayten Öztürk ve Musa Anter yönünden sürenin dolmuş olduğu, zaman aşımı süreleri konusunda 765 sayılı hükümlerinin zamanaşımını düzenleyen 66 ve 67'nci hükümlerinin göz önüne alınması gerektiği"ni belirterek, JİTEM Ana Davası'nın sürmesine dair mütalaa verdi.
İddia makamı Davaların ayrılmasını isteyerek, Musa Anter ve Ayten Öztürk kovuşturmaları hakkında sanıklar hakkındaki kamu davalarının düşürülmesine karar verilmesini talep etti.
Sanıklardan Hamit Yıldırım hakkında da savcı, adli kontrolün kaldırılmasını, diğer sanıklar yönünde yakalama kararlarının devam ettirilmesini istedi.
Verilen aradan sonra Mahkeme heyeti, Savcılık talebi doğrultusunda davanın zamanaşımından düşürüldüğü kararını açıkladı.
30 Mart 1972 Kızıldere Katliamı’nın üzerinden 53 yıl geçti. THKP-C ve THKO militanlarınca Deniz Gezmiş’in idamını engellemek için Kızıldere’de düzenlenen eylemde katledilen Cihan Alptekin mezarı başında anıldı.
Fındıklı Demokrasi Güçleri’nin Rize Ardeşen’deki Yeni Yol (Oce) Mezarlığı’ndaki anma törenine, çevre illerden sosyalistler ve sivil toplum temsilcileri katıldı.
“Haklı oldukları ortaya çıktı”
Anma etkinliğinde ilk olarak konuşan Sol Parti MYK üyesi Alper Taş, “Bu mücadelenin ne kadar kıymetli olduğunu bugün Ortadoğu’daki Amerika ve İsrail politikalarında görüyoruz. O dönem emperyalizme karşı mücadelenin bayraktarlığını yaptılar. Ama o ses o yürek ne kadar önemliymiş ki bugün yaşananlar, onları haklı çıkardı. Antiemperyalizm o günde kalan bir mesele değil de bugün de Trump’ın başa geçmesi ile daha da vahşileşen bir dünyaya gittiğimizi bilelim” dedi.
"Devrimci devrimcinin rakibi değildir, dostudur"
“Yaşadığımız yenilgilerin nedeninin dayanışmayı güçlendirmemek” olduğunu söyleyen Taş, “Yeniden dayanışmayı inşa etmeliyiz. Sosyalistler toplumda dayanışması önerirken kendi içlerinde de dayanışmayı eksik etmemeli. Devrimci devrimcinin rakibi değildir, dostudur. Buna ihtiyacımız var. İçinden geçtiğimiz dönemde bu önemlidir” dedi.
19 Mart’ta Ekrem İmamoğlu protestoları ile birlikte gençlerin yeniden harekete geçtiğini hatırlatan Taş, “Gençlik bitti denilen noktada gençler hepimizi mahçup etti. Gençler bugün ülkeye ferahlık sundu. Artık onların sayesinde önümüze daha iyi bakabiliyoruz” dedi.
"Gençler Saraçhane'nin tarihini değiştirdi"
Sonrasında konuşan Fındıklı Belediye Başkanı Ercüment Şahin Çervatoğlu yaptığı konuşmada“Bu ülkenin tam bağımsızlığına karşı mücadele edenler var. Egemen güçler emperyalizme karşı mücadele eden bahar için mücadele edenler var, emperyalistler bunun olmadığını gördü. Gençlerimiz de bu mücadelenin devam ettiğini açıkladı. 10 gün evvel umudun tükendiğini düşündüğümüz anda İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin o polis barikatını tam da anti-emperyalist bir ruhla kendi yaşam alanıma dokundurtmam diyerek yıkıp geçmeleri Saraçhane’’nın tarihini de değiştirdi ülkedeki o umutsuzluğu da yeniden canlandırdı” dedi.
Çervatoğlu konuşmasını şöyle bitirdi:
“İşte Cihan Alptekin’ler Mahir Çayanlar, Deniz Gezmiş’ler tam da bu hiçbir zaman ölmeyecek antivfaşist ve anti emperyalist çizgide cumhuriyeti demokratik cumhuriyeti inşa etmektir halkçılığı unuttuk halkçılığı tekrar inşa etmektir devletçilik kamu diye bir şey kalmamıştır kamu düzenini halkın olanı halka vermek diye bir borcumuz var, laiklik elden gitti artık bütün eğitim kurumlarından çıkarıldığı gibi laik olanlar veya daha özgür yaşamak isteyenler seküler diyerek ötekileştirilmeye çalışılırken laikliği sadece bir türbana hapsetmeye çalışanlara inat laikliğin bir yaşam modeli olduğunu bilerek tekrar bunu inşa etmemiz gerektiğini düşünüyorum.”
"Senin ışığınla büyüdük"
Sonrasında Cihan Alptekin’den ilhamla ismi konulan yeğeni Nurhak Alptekin onun en sevdiği şiiri okudu:
"Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğruna ölümlere gidip geldiğim,
Zulamdaki mahzun resim,
Haberin var mi?
Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş,
Karanfil kokuyor cıgaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin…"
Cihan Alptekin’in bir yakını da şöyle seslendi:
“Seni yaşatmadılar. Ya da sadece yaşamadıklarını sandılar. Halbuki senin ışığınla büyüdük biz. Seni tanımadan gençlik olarak her şeyi değiştirebileceğimizi düşündük, seni tanımadan seni çok sevdik…”
Anma etkinliği, sloganlarla sona erdi.
Kızıldere'de ne oldu?
30 Mart 1972'de Kızıldere, Tokat'ta yaşanan olay, Mahir Çayan ve arkadaşlarının, 26 Mart 1972'de Ünye Radar Üssü'nde çalışan üç NATO teknisyenini (bir Kanadalı ve iki İngiliz) kaçırarak, gizlendikleri Kızıldere köyünde sürdürdükleri direnişi içerir.
Olayın başlangıcı, Çayan ve arkadaşlarının, tutukluyken İstanbul Kartal Askerî Cezaevi'nden kaçtıktan sonra, ölüm cezasına çarptırılan Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilmemesi için bir bildiri yayımlamaları ve bu bildiriyi kaçırdıkları teknisyenlerin şifreli kasasına bırakmalarıdır.
Kızıldere köyündeki bir evde saklanan grup, 29 Mart'ta, güvenlik güçlerinin kuşatması altına alınır. Mahir Çayan ve arkadaşları, teslim olmayı reddederek çatışmaya girerler. Askerlerin açtığı ateşle Mahir Çayan vurularak ölür.
Ardından, kaçırılan teknisyenler ve Çayan'ın arkadaşları da öldürülür. Çatışma sonrasında, evin içine atılan havan mermileri ve patlamalarla ev büyük bir hasar görür. Ertuğrul Kürkçü, evin samanlık kısmına gizlenerek kurtulmaya çalışır, ancak ertesi gün yakalanır.
Bu olayda toplamda 13 kişi hayatını kaybeder; 10 militan ve 3 NATO görevlisi öldürülür.
bianet kadın ve LGBTİ+ haberleri editörü (Ekim 2018- Şubat 2025). bianet stajyerlerinden (2000-2001). Cumhuriyet, BirGün, DİHA, Jinha, Jin News, İMC TV için muhabirlik yaptı. Rize'de...
bianet kadın ve LGBTİ+ haberleri editörü (Ekim 2018- Şubat 2025). bianet stajyerlerinden (2000-2001). Cumhuriyet, BirGün, DİHA, Jinha, Jin News, İMC TV için muhabirlik yaptı. Rize'de yerel gazetelerde çalıştı. Sivil Sayfalar, Yeşil Gazete, Journo ve sektör dergileri için yazılar yazdı, haberleri yayınlandı. Hemşin kültür dergisi GOR’un kurucu yazarlarından. Yeşilden Maviye Karadenizden Kadın Portreleri, Sırtında Sepeti, Medya ve Yalanlar isimli kitaplara katkı sundu. Musa Anter Gazetecilik (2011) ve Türkiye Psikiyatri Derneği (2024) en iyi haber ödülü sahibi. Türkiye Gazeteciler Sendikası Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu kurucularından. Sendikanın İstanbul Şubesi yöneticilerinden (2023-2027). İstanbul Üniversitesi Avrupa Birliği ve Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümlerinden mezun. Toplumsal cinsiyet odaklı habercilik ve cinsiyet temelli şiddet haberciliği alanında atölyeler düzenliyor. Şubat 2025'den bu yana kadın haberleri editörü olarak çalışıyor.
İsveç gazetesi: Muhabirimize yöneltilen suçlamalar saçma
Türkiye'nin "örgüt üyeliği” ve “Erdoğan'a hakaret" iddiasıyla tutukladığı İsveçli gazeteci Joakim Medin'in çalıştığı gazetenin genel yayın yönetmeni Gustavsson, "O sadece bir gazeteci. Ve gazetecilik yapmak suç sayılmamalı" dedi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alınmasının ardından başlayan eylemleri takip etmek için Türkiye'ye gelen ancak "örgüt üyeliği" ve “Erdoğan'a hakaret" iddiasıyla tutuklanan İsveçli gazeteci Joakim Medin'in, çalıştığı kurum açıklama yaptı.
Medin’in çalıştığı İsveç gazetesi Dagens ETC'nin genel yayın yönetmeni Andreas Gustavsson, AFP’ye tutuklama kararıyla ilgili mektup gönderdi.
Gustavsson, suçlamalara ilişkin “saçma" ifadesini kullandı. "O sadece bir gazeteci. Başka hiçbir şey değil” diyen Gustavsson, “Ve gazetecilik yapmak suç sayılmamalı" dedi.
Gustavsson, "Serbest bırakılması ve ailesine, Dagens ETC'deki meslektaşlarına dönebilmesi için büyük çaba sarf ediliyor" diye ekledi.
Medin, Ekrem İmamoğlu protestolarını haberleştirmek için 27 Mart Perşembe günü İstanbul'a geldi. Havalimanında gözaltına alınan Medin, editörüne mesaj attı ve gözaltına alındığı bilgisini verdi. Medin, 28 Mart'ta ise; "örgüt üyeliği" ve "Cumhurbaşkanına hakaret" suçlamasıyla tutuklandı.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığına bağlı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi ise gazetecinin tutuklanmasıyla ilgili 29 Mart'ta yaptığı açıklama, tutuklanmasının "gazetecilik faaliyetleriyle herhangi bir ilgisi olmadığını” iddia etti.
Açıklamada şöyle denildi:
"Medin, 11 Ocak 2023'te Stockholm'de PKK/KCK terör örgütü destekçisi şahıslarla Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın maketi yapılarak düzenlenen eyleme katılmıştır. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Terör Suçları Soruşturma Bürosu, 13 Ocak 2023'te olayla ilgili soruşturma başlatmıştır. Soruşturma kapsamında söz konusu eylemi yapan, organize eden, basına yansıtan veya irtibatlı olduğu değerlendirilen Medin'in de aralarında bulunduğu 15 şüpheli tespit edilmiştir. Ayrıca şahsın, PKK/KCK terör örgütü ile basın arasındaki irtibatı sağladığı yönünde bir suç kaydı da bulunmaktadır.”