Fotoğraf sanatçısı ve araştırmacı Tayfun Serttaş'ın kentsel mekanın fiziksel kimliğinin birey ile olan ilişkisini kamusal bir arşiv olarak incelemeye aldığı 'Mimarlar Mezarlığı' sergisi 31 Ocak günü Studio-X'de açılışını yaptı.
Açılışa paralel olarak çıkartılan 'Issız Kent Üçlemesi' başlıklı kitabında ise Serttaş, farklı medya ve metodolojiler üzerinden aynı tarihsel problematiği çözümlemeye çalıştığı üç farklı projesinin arka planını okuyucuyla paylaşıyor. Bunlar; “kimsenin olmayan hayatlar”, “kimsenin olmayan binalar” ve “kimsenin olmayan fotoğraflar”.
Mimarlar Mezarlığı, günümüzde bir bölümü kentsel dönüşüm planları içerisinde yıkılmakta olan dönem binalarını, mimarlar üzerinden, nostaljinin ve yerel egzotizmin ötesinde, kent tarihinin meşru ve vazgeçilmez aktörleri olarak güncel araştırma metodları aracılığıyla tartışmaya açıyor.
“Mimar yazıtları, birey kimliğinin kanıtları”
19.yüzyıla kadar anonim olarak çalışan mimarların tersine yapıtlarını kendi eseri olarak tanımlamaya ihtiyaç duyan “birey” mimarlar, yaptıkları binaların üzerine isimlerini yazmaya başlamıştı. Zeynep Ekim Elbaşı'nın Agos Gazetesi'ndeki röportajında bu durumu “Üretimleriyle kişilikleri arasında bağ kuruyor ve bireysel tasarım iddialarını kamusallaştırıyorlardı. Günümüz mimarları yaptıkları binalardan kaçıyorlar. Bugünkü mimari ‘Binayı yap ve oradan toz ol’ diyor” şeklinde değerlendiren Serttaş'a göre; “İstanbul'da 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren binaların köşelerinde okunmaya başlanan mimar yazıtları, modernize paralel olarak gelişen birey kimliğinin en özgün kanıtlarıdır.”
Mimar yazıtlarını uzun bir süredir fotoğraflayan Serttaş, ilk başlarda çalışmalarını bu şekilde bir proje için düşünmediğini belirtirken, Tarlabaşı'ndaki kentsel dönüşüm süreci ile kırılma yaşadığını ve son bir yılını bu projeye adadığını söylüyor.
Son yıllarda özellikle Topçu Kışlası ile gündeme gelen replikalara yani mimari yapıları yeniden üretim fikrine ironik bir cevapla her mimar yazıtının aslına uygun birebir replikasını mezar taşları şeklinde görebileceğimiz sergi 28 Mart tarihine kadar Studio-X'te ziyaret edilebilir.
Kent için yeni bir oluşum: Studio-X Istanbul
* Selva Gürdoğan ve Tayfun Serttaş
Uluslararası Kent Laboratuvarı olarak tanımlanan Studio-X, Columbia Üniversitesi'nin bir girişimi olarak New York, Amman, Bombay, Pekin, Rio de Janerio, Johannesburg ve Tokyo'dan sonra ağın son halkası olarak Kasım 2013'te İstanbul'da açılıyor. Kentin bugünkü meseleleri ve gelecekte karşılaşacağı sorunları tanımlamayı ve çözümleri için yeni düşünce biçimleri üretmeyi hedefleyen Studio-X Istanbul, akademisyenler, uzmanlar, sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimler arasındaki bilgi alışverişini de kolaylaştırmayı amaçlıyor.
Studio-X'in Istanbul direktörü Mimar Selva Gürdoğan ise Tayfun Serttaş'ın sergisini bu oluşumun İstanbul'dan çıkan ilk sergisi olarak nitelendirirken, ilk yıl daha ziyade araştırma konularına yoğunlaşacaklarını, Studio-X'in ortak bir platform olarak kente dair bir laboratuvar işlevi göreceğini söylüyor ve ekliyor “Tayfun'un bu işi hem arşiv hem de bellek oluşturma sürecine katkıda bulunduğu için bizim için çok değerli.” (PÇ/BK)