Fotoğraflar: Kardeş Türküler
“Sen yaralarını gösteriyorsun, kimliğini sorduklarında.
Ben kimliğimi gösteriyorum, utancım sorulduğunda”
Şükrü Erbaş
Türkiye’nin en güçlü seslerinden Ahmet Kaya. 10 Şubat 1999’da “Önümüzdeki kasette Kürtçe şarkı yapıyorum, Kürtçe klip yapıyorum” dediği için, Magazin Gazetecileri Ödül Derneği Ödül Gecesi’nde linç edildi.
Çok sevdiği yurdunu terk etmek zorunda kalan Kaya, bir yıl sonra 16 Kasım 2000’de Fransa'nın Paris şehrinde Porte de Versailles semtindeki evinde kalp krizi sonucu hayatını kaybetti.
Kardeş Türküler ve tiyatroculardan oluşan bir grup sanatçı, Kaya’nın 43 yıllık ömrünü tiyatro sahnesine taşıdı.
“Hep Sonradan” isimli müzikal oyun, ikinci sezonun ilk gösterimini de Ahmet Kaya’nın doğum günü olan 28 Ekim pazartesi günü sahneliyor. Oyun, UNIQ Hall İstanbul'da.
Oyun öncesinde, Kardeş Türküler’den Diler Özer, Feryal Öney, Selda Öztürk, Baran Mert ve Vedat Yıldırım ile konuştuk.
Diler Özer/Sahneleme metni"Kaya üzerinden dönemin gelişmeleri de anlatılıyor"Ahmet Kaya gibi önemli bir ismin hayatında dönüm noktası çoktur. Siz bu hayatı nasıl bir gözle okudunuz? Oyuna dair ön hazırlık dönemimizde Ahmet Kaya'nın hikayesini dönemin politik-toplumsal arkaplanı ile birlikte okumaya çalıştık. Hepsinin oyunda birebir karşılığı olmamakla birlikte, okumayı aslen aşağıdaki dönemler ve tartışmalar üzerinden yaptık: Birincisi; Ahmet Kaya'nın çocukluğu.. Ahmet Kaya Malatya'da doğmuş ve çocukluğunu burada geçirmiş. Malatya özel bir yer: Alevi-Sünni geriliminin ve sağ-sol çatışmasının yoğun yaşandığı, bir yandan farklı etnik kökenlerden halkların ortak bir kültürel miras oluşturduğu bir coğrafya burası. Müzikal gelenek olarak Dede kültürü, Alevi-Âşık geleneği oldukça güçlü. Ahmet Kaya böylesi bir çokkültürlü ve çatışmalı bir bölgede dünyaya gelmiş. Bu dönemin izleri Hep Sonradan oyununun baş karakteri ve Ahmet Kaya'nın çocukluk arkadaşı olarak kurgulanan Salih'in hatıraları olarak aktarılıyor. Salih’in Korsakoff hastalığı nedeniyle parçalanmış hafızasından mı çıkıp geldiği yoksa kafasında mı kurgulandığı mı bilinmez ama bu hikayeler, kimi zaman muzip kimi zaman dokunaklı bir şekilde, bize yaşadığımız hayatın "unutulmuş" bazı gerçeklerini hatırlatıyor. İkincisi; 1970'lerin başında Kaya ailesinin İstanbul'a göçü ve göç meselesi. Çoğu gidenin geri dönmeyi hayal ettiği gibi Kaya ailesi de bir gün memlekete geri dönme ümidiyle ayrılıyor doğup büyüdükleri topraklarından. Ahmet'in kulağında klamlar, türküler, deyişler, devrimci şarkılar, radyodan aşina olduğu alaturka nağmeler ve abisi dinlerken duyduğu arabesk tınılar kalıyor. Oyunda babasının onlara İstanbul'u nasıl anlattığı ve bir gün geri dönecekleri de Kürtçe bir türkü eşliğinde aktarılıyor seyirciye. Üçüncüsü; Ahmet Kaya'nın sol harekete katılışı, dernek içinde müzik faaliyetleri yürütüp bir yandan kendi müzikal kimliğini oluşturmaya başlayışı bir yandan da toplumsal mücadele içinde yer alışı. Bu dönemi de elbette 1970'lerin politik-toplumsal ortamı içinde anlamak gerekiyor. 68 kuşağı yok edilmiş, 1970-73 arasında lider kadrolar öldürülmüş, diğerleri hapse atılmış.. 1973'te Karaoğlan rüzgarıyla birlikte Sol'un kalan kesimi ile sosyal-demokrat hareket buluşuyor. Ecevit'in ilk yaptığı eylemlerden biri af çıkartmak oluyor. Af'la çıkan gençler dernekler kuruyor ve buralarda örgütlenmeye başlıyor; alttan yeni kuşaklar geliyor. Bu dönemde 78 kuşağı adını alacak olan yeni bir kuşak yetişmeye başlıyor denebilir. Bu dönemde Alevi âşıklar sol/sosyalist müzikal gelenek içinde hakim kültür oluyor. Diğer yandan bir gelenek içinden gelmeyip kendini yetiştirmiş Ahmet Kaya sol hareket içinde elbette çalım tarzıyla, üslubuyla eleştiriliyor. Ahmet Kaya kendisi de 78 kuşağından biri olmakla birlikte müziği aslen 80 sonrası kuşaklarda karşılık bulmuştur. 1980-90 göçleriyle İstanbul vb büyük şehirlere gelmiş, özellikle Alevi ve Kürt ailelerin çocukları olup sol duyarlılığa sahip gençlerin Ahmet Kaya'nın aslî dinleyici kitlesini oluşturduğunu söylemek mümkün. Dördüncüsü; 1980 askeri darbesi ile birlikte genelde toplumun ve özellikle de solun dümdüz edilişi.. Ahmet Kaya'nın ilk albümleri de bu duyarlılığın ürünüdür. Hapishane hayatı ve oradaki direniş ama bir yandan da ağlatı ve hüzün kültürü, kısmen de umutların tazelenmesine dönük bir çıkışı temsil ediyor. 1980'lerin ikinci yarısı ile birlikte afla hapisten çıkan eski solcular yeniden benzer şekilde kültür merkezleri, dernekler etrafında örgütlenmeye başlar. Bu dönemde toplumsal muhalefet ortamı yeniden canlanmaya başlar. Ancak 1989 ve Sovyetler'in çöküşü ile birlikte sol ikinci ve bu kez içeriden bir yenilgiye uğrar. Bu dönemde Ahmet Kaya'nın şarkılarına içeriden çıkan ama yorgun, ne yapacağını bilmeyen, dağılmış devrimciler ve Yusuf Hayaloğu ile birlikte "arka mahalle" ve "portreler" girmiştir... Beşincisi; 1990'lı yıllar ve bu dönemin toplumsal muhalefet ortamı.. Ahmet Kaya bir örgüte bağlı olmayışı, yönünü daha çok popüler kitleye çevirmiş olması, muhalif kimliğini aslen müzik üzerinden inşâ etmesi ve 1990'larla birlikte politik söylemini Kürt Hareketi'nin açtığı kanala yakınlaştırmış olması gibi nedenlerle 90'lı yıllarda sol kesimden ayrışır. Öte yandan solda örgütlülüğün çözüldüğü bir dönemde Ahmet Kaya kendine yer açmış oldu. Ahmet Kaya'nın kalıcılığını oluşturanın da tüm bunlar olduğunu söyleyebiliriz. Bu, hem medya üzerinden popülerleştiği ve pek çok eleştiriye maruz kaldığı, diğer yandan daha kapsayıcı bir söylem kurduğu bir dönem. Katıldığı programlarda her türlü düşünce ve ifade özgürlüğünden yana olduğunu ifade eder, Türk-Kürt halklarının kardeşliğinden bahseder, baş örtü yasağına karşı çıkar, vb. Cumartesi Anneleri'nin eylemine katılır ve 1995'te "Beni Bul Anne"yi onlar ve tüm kayıp çocuklar için yapar. 1999 İzmit depreminde ablasını ve yeğenini kaybeder. Bu acının Ahmet Kaya üzerinde yarattığı tahribat -oyunda da ses kaydı olarak verilen- kendi ifadelerinden de açıkça anlaşılıyor. Yaşadığı bu acının MGD gecesine giden süreçte "o" açıklamayı yapmaya kesin karar vermesinde etkisi olmuş olmalı, diye düşünüyorum. Şurası açık ki, Ahmet Kaya burada vicdanî bir karar almış. 10 Şubat 1999'da MGD gecesindeki konuşmasında Kürt kimliğini net bir şekilde deklare etmesi ve Kürtçe bir şarkıya klip çekeceğini söylemesi; ardından gelen linç kampanyası ile birlikte yurtdışındaki sürgün dönemi ve sürgün teması da elbette oyunun en kritik noktalarından birini oluştuyor. Son olarak şu noktayı eklemek istiyorum: Ahmet Kaya'nın hayatında, politik ve müzikal kimliğinde çok önemli bir figür olarak eşi Gülten Kaya'dan bahsetmek gerekiyor. Kendisinin de "her zaman orada bulunan bir figür" olarak oyunda yerini aldığını söylemek isterim. |
Feryal Öney/Solist"Kürt kimliğini açıklaması turnusol kağıdı"Oyunun mesajı nedir? En kısa haliyle şu soru: “Önce aile mi, toplumsal sorumluluk mu?” Trajedi burada başlıyor; oyunun başrolündeki Salih ve karısı Gülizar’ın ne aileden ne de toplumsal sorumluluklarından vazgeçmek istemeleri, oyun boyunca süren temel çatışmayı, gerilimi oluşturuyor. Ahmet Kaya'nın Kürt kimliğini açıkça ifade ettiği, “ödül gecesi”, hayatında bir kırılma noktası. Ve tabii ki Türkiye tarihinde de.. O akşam yaşananlar, kimliklerin, dillerin özgürleşmesinin, ifade özgürlüğünün uzağında olduğumuzu gösterdi yine.. Türkiye gibi bir coğrafyada riskli bir hareketti bu.. Ahmet Kaya bunu göze aldı; başına gelebilecekleri, belki sürgüne gideceğini bile bile bu açıklamayı yaptı. Yaptı, çünkü vicdanı bunu söylemesini istiyordu. |
Selda Öztürk/Perküsyon"Devrimci ve halkçı sözleriyle duygudaşlık kuruyorduk"Ahmet Kaya'nın sizin hayatınızda bir etkisi var mı? 1980'li yılların sonlarıydı, lisedeydim. Babam Ahmet Kaya'nın "Resitaller" isimli konser kaydını eve getirmişti. Onu çok dinlediğimi hatırlıyorum. Ailecek yaptığımız araba yolculuklarında şarkılarını dinler, hep birlikte söyleyerek yola devam ederdik. "Kısa çöp uzun çöpten hakkını alacak elbette" gibi devrimci ve halkçı sözleriyle duygudaşlık kuruyorduk. Yıllar sonra bu projeyle, toplumsal karşılığı hala var olan ve ihtiyacımız olan bu duygular sayesinde izleyenlerle buluştuk. Gösteri sonrası yaptığımız sohbetlerde herkes kendi Ahmet Kaya'sını anlatıyor ancak tartıştığımız ve ortak olan arzumuz eşit ilişkilerle kurulmuş bir Türkiye toplumu hayali oluyor. Ödül töreni gecesinde yaşananlar maalesef bugün de sayıları hiç de az olmayan bir kesimin düşünce biçimi olarak yaşamaya devam ediyor. Bu durum, bugün dünyanın her yerinde gördüğümüz mültecilere karşı gösterilen nefret duygularının da bir benzeri bana göre. Kendi varlığını koruma ve sahiplenme, diğerini dışlama, nefret etme, saldırma üzerinden kuruluyor, oysa birbirimizi kimliği, düşüncesi, itibarı ve iradesi olan bireyler olarak görmek ve buna saygı göstermek zorundayız. Boran Mert/Bağlama Benim de Ahmet Kaya ile tanışıklığım, çocukluk çağlarımda yolculuklarda arabımızda çalan Ahmet Kaya kasedi dinleyerek başlamıştır. O, memlekette bir çok insan üzerinde (bilhassa müzisyenler) iz bırakmış bir fenomendir. Yıllar evvel televizyonda denk geldiğim bir programda sunucu, hepimizin gece yatağında ağlayarak Ahmet Kaya dinlemişliği vardır minvalinde bir söz etmişti. Aşık olduk Ahmet Kaya dinledik, solcu olduk yine Ahmet Kaya'yı dinledik. |
Vedat Yıldırım/Solist "Gülten Kaya da izleyenler arasında olacak"Son olarak ne söylemek isterseniz? 28 Ekim Ahmet Kaya'nın doğum günü. İkinci sezonumuza o gün başlıyoruz. Bu Ahmet kaya'nın temsil ettiği değerleri hatırlama ve kutlama olsun istiyoruz. Bu nedenle oyunu tekrar onun doğum gününde başaltmak istedik. Bugün olanlara bakınca, bu tartışmaların gündemlerin terkar terkar nereye gidebildiğini görebileceğimiz bir dönemden geçiyporuz. Onu hatırlama ve kutlama gecesine herkesi çağırıyoruz. Ayrıca, Halayoğlu Ailesi ve Gülten Kaya da seyircilere arasında olacak. |
Ahmet Kaya'nın ödül gecesindeki tüm konuşması Ben bu ödül için İnsan Hakları Derneği'ne, Cumartesi Anneleri'ne, tüm basın emekçileri ve tüm Türkiye halkına teşekkür ediyorum. Bir de bir açıklamam var: Şu anda hazırladığım ve önümüzdeki günlerde yayımlayacağım albümde bir Kürtçe şarkı söyleyeceğim ve bu şarkıya bir klip çekeceğim. Aramızda bu klibi yayınlayacak yürekli televizyoncular olduğunu biliyorum, yayınlamazlarsa Türkiye halkıyla nasıl hesaplaşacaklarını bilmiyorum. |
Oyunun künyesi Oyun Metni: Cüneyt Yalaz, Funda Alp, Didem Kaplan |
(EMK)