Barış İçin Kadın Girişimi, bugün Cezayir Toplantı Salonu’nda “Müzakere sürecine müdahiliz” şiarıyla 4 Mayıs’ta düzenledikleri konferansın sonuçlarını açıkladı. “Barış İçin Kadın Girişimi olarak resmi ve gayri resmi müzakere süreçlerine artık oluşturacağımız yeni yöntemlerle müdahil olacağımızı açıklıyoruz” dedi.
Toplantıya katılan kadınlar arasında Oya Baydar, Melek Taylan ve çözüm sürecine ilişkin açıklamalarının ardından Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Merkez Yönetim Kurulu'ndaki (MYK) görevinden istifa eden Gülseren Onanç gibi isimler de vardı.
Girişim, konferansın sonucunda üç temel adıma karar verildiğini açıkladı:
* Barış İçin Kadın Girişimi müzakere sürecinin tüm taraflarıyla görüşecek.
* BM’nin 1325 nolu kararının uygulanması için alternatif eylem planı geliştirilecek.
* Kurulacak gözlem grubu, müzakere sürecinin sürdürülebilir olması için tarafları izleyecek, ihlaller konusunda tarafları uyaracak, tarafların tekrar şiddete başvurmaması için gerekli adımların atılıp atılmadığını gözlemleyecek.
“1325’in ışığında gerçek bir barış inşa edelim”
Melek Ulagay Taylan, barış konusunda en çok deneyime kadınların sahip olduğunu vurguladı, “Kadınlar sadece savaşın mağduru olmadı, kimse barış kelimesini telaffuz etmezken kadınlar barış talep ediyordu. Akil İnsanlar Heyeti’nin bugün yapmaya çalıştığını kadınlar senelerdir yapıyor” diye konuştu.
Boğaziçi Üniversitesi’nden Esra Mungan, BM’nin 1325 sayılı kararının arka planında hem kadın örgütlerinin çalışmalarının hem de kadınların katılmadığı müzakere süreçlerinde barışın toplumsallaşamadığı gerçeğinin olduğunu anlattı: “Dünya genelinde 1990’dan beri 100’ün üzerinde barış süreci, 500’ün üzerinde anlaşma gerçekleşmiş. Görünürde doğrudan bir çatışma olmasa da barışın inşa edilemediğini görüyoruz. Buradaki ana faktör muhtemelen hiçbir anlaşmanın barışı gerçek anlamda toplumsallaştıramaması. Belki biz 1325’in ışığında gerçek bir barış inşa edebiliriz”.
Psikolog Banu Vardar, Girişim’in Gözlem ve Temas Grupları oluşturacağını belirtti. “Barış müzakere süreçleri hem büyük olanakları hem de kadınlar açısından çeşitli riskleri barındıran süreçler. Biz kadınların ‘vardık, varız, varolacağız’ vurgusunu daha yüksek sesle söylememizin şimdi tam sırası. Bu nedenle bu sürece etkili yöntemlerimizle birlikte, çoğalarak müdahil olmamız hayati önem taşıyor. Zira biz birimizin özgürlüğünün diğerinin özgürlüğünün ön koşulu olduğuna inanıyoruz” diye konuştu.
Sosyalist Feminist Kolektif’ten Filiz Karakuş ise çözüm sürecinde yeni “ötekiler”, “marjinal” gruplar yaratılmadan, tüm kesimlerin taleplerinin müzakerelerde yer alması gerektiğini vurguladı. “8 Mayıs'ta yani yarın başlayacak olan PKK güçlerinin geri çekilişi sırasında, iki tarafın da çatışma yaratacak ortamlardan kaçınılmalı, tek bir kişinin bile zarar görmesi engellenmeli, askeri operasyonlara son verilmeli. Müzakere süreci adil eşit ve özgür koşullarda yürütülmeli” dedi.
“Sürecin temel taşlarını kadınlar döşeyecek”
Barış İçin Kadın Girişimi’nin açıklamasının ardından toplantıya katılan kadınlar da söz alarak sürece ilişkin görüşlerini dile getirdi.
Yazar Oya Baydar, barışın inşasının uzun bir süreç olduğunu hatırlatırken, başta kadınlar olmak üzere tüm demokratik güçlerin asıl devreye gireceği zamanın bundan sonraki süreç olduğunu belirtti. “İnsanların dağa piknik yapmak için çıkmadığını biliyorsak, nedenler ortadan kalkana kadar yapacak işlerimiz var” diyen Baydar, sürece olumsuz yaklaşan kesimlerin ikna edilmesi gerektiğini söyledi. “Ben umutluyum çünkü tüm güçlüklere rağmen toplumlar öğreniyor. Bu öğrenme sürecini kadınlar kendi dillerini, barışın dilini kullanarak hızlandıracak” dedi.
CHP’li Gülseren Onanç da “Sürecin temel taşları kadınlar tarafından döşenecek. Ankara’daki uzlaşmaz dilin kadınlar tarafından çözüleceğine inanıyorum. Barış İçin Kadın Girişimi’nin sürece dahil edilmesini destekliyorum. Ben de bu süreçte aktif olarak yer alacağım” diye konuştu. (ÇT)