İsrail Savunma Kuvvetleri’nde zorunlu askerlik hizmetini yapmak birçok İsrailli genç için dönüm noktası. İsrailli gençler, liseden mezun olduktan sonra askere gidebilmek için 16 yaşındayken Savunma Bakanlığı’na başvurularını gönderiyor. İsrail vatandaşı erkekler üç yıl, kadınlar ise iki yıl askerlik hizmeti yapmak zorundalar.
Ancak günümüzde pek çok İsrailli kadın Savunma Kuvvetleri’ne katılmayı ya da en azından Filistin topraklarını işgal eden bir ülkeye hizmet etmeyi istemiyor. İsrail yasalarına göre vicdani ret, vatandaşlarına bir hak olarak tanınmıyor. Zorunlu askerlik görevini yapmayı reddeden genç kadınlar, toplum dışına itilmekten hapis cezasına kadar çeşitli zorluklarla karşı karşıya kalıyor.
İsrail’in yeni jenerasyon vicdani retçilerinden Noam Gur (19), tıbbi ya da dini gerekçeler göstererek askerlik görevini yapmaktan kaçınmak yerine vicdani reddini açıklıyor. Gur’un bu açıklamasının sonucu ise iki kere askeri hapishaneye girmek oluyor. “Daha 12 yaşımdayken kendime ne yapmak istediğimi sormaya başladım. Askerlik hizmeti beni bekliyordu. 16 yaşıma geldiğimde askerlik yapmayacağımı biliyordum ve bunun için yalan da söylemeyecektim” diyor herkes için barış isteyen Gur.
Zorunlu askerlik hizmetinden kaçınmanın en yaygın yolları zihinsel ya da fiziksel olarak askerlik hizmeti yapmaya uygun olmadığını kanıtlamak. Kimileri dini gerekçeler gösterirken, azınlıkta olan bir grup genç de Vicdan Komitesi’ne yazdıkları bir mektupla vicdani redlerini açıklıyor. Bunun ardından askeri mahkemede yargılanan vicdani retçilerin çoğu bir kaç günden bir kaç haftaya kadar uzayan ve tekrar etmesi olası hapis cezasına çarptırılıyorlar. Hapse giren vicdani retçilerin bazıları ise şartların neredeyse dayanılmaz olduğu tek kişilik hücreye alınıyor.
Gur gibi işgali ve militarizmi normalleştirmeyi reddeden kadınlar, aynı zamanda askeriye içinde kendilerine kimlik bulmayı da reddetmiş oluyor. Fakat bu durum, kadın vicdani retçilerin sivil ve askeri sınıfın birbirine geçmiş olduğu İsrail toplumunda farklılaştırılmalarına ve dışlanmalarına neden oluyor.
Kadının vicdani reddi, askerliği gibi değersiz görülüyor
Vicdani retçileri destekleyen New Profile (Yeni Profil) grubunun kurucularından Ruth L. Hiller İsrailli kadın vicdani retçilerin, erkek vicdani retçiler kadar dikkate alınmadığını söylüyor. “Kadınların vicdani redleri, askeri hizmetlerinde olduğu gibi daha değersiz görülüyor” diyor ve ekliyor “Kadın vicdani retçiler bastırılıyorlar. Bence bütün vicdani retçileri görünür kılmak eşit derecede önemli. Kadınların zorunlu askerlik hizmetini yapması onları erkeklerin oluşturduğu ‘eski dostlar kulübü’ne sokmuyor. Askeriyenin içinde cinsiyet eşitliği olduğunu söyleyemeyiz.”
Dört vicdani retçinin annesi olan Hiller, dindar Musevi kadınların askerlik hizmeti yapmak zorunda olmadığını söylüyor. Ancak seküler İsrailliler için böyle bir seçenek yok. Hiller, “İsrailli kadın vicdani retçiler görünür olmak ve toplum tarafından kabul edilmek istiyorlar” diyor.
İsrail’in kuzey kıyısı Nahariya’da yetişen Gur (19), politik bir aileden gelmiyor. Derslerde Batı Şeria, Gazze ya da işgal hakkında konuşulmadığını söyleyen Gur, bu konuyu kendi kendine araştırmaya başlıyor. Gur’a göre çocuklar okulda işgalle ilgili gerçekleri öğrenmiyor. Kendi edindiğini bilgilerden sonra Gur, askerlik hizmetini yapmamaya karar veriyor ve Vicdan Komitesi’ne vicdani reddini açıklayan bir mektup yolluyor. Başlarda ailesinin tepkisini alan genç kadın, hapse girdikten sonra ailesinin onun görüşlerini paylaşmasa da yanında olduğunu söylüyor. Eski arkadaşlarıyla görüşmeyen Gur, artık onlarla ortak bir noktası kalmadığını düşünüyor ve Yaffa’ya taşınıyor.
2012 yılında vicdani reddini açıklayan mektubu Vicdan Komitesi’ne yollayan Gur, komite tarafından pasifizmini kanıtlaması için görüşmeye çağırılıyor. Gur, “Komite seni vicdani retçi olarak tanımak istemiyor” diyor ve 10 gün hapis cezasına çarptırılıyor.
Gur hapishanede kendisine verilen askeri üniformayı giymeyi reddettiğinde içerisinde uyuyacağı bir şiltenin bile bulunmadığı tek kişilik hücreye yollanıyor. 10 günün ardından hapisten çıkan Gur, daha üzerinden iki hafta geçmeden tekrardan 10 gün hapis cezasına çarptırılıyor. Genç vicdani retçi, “Ne zaman sona ereceğini bilmiyorsun. Bu yüzden ben de toplum hizmeti yapmaya karar verdim. Sistemle hapishanenin içindeyken savaşmanın anlamı yoktu. Ben de İşkence Karşıtı Komite’de toplum hizmetine başladım. Ne kadar ironik” diyor.
Vicdani reddini açıklayarak birçok fırsatı kaybeden genç kadın, iş bulmanın ya da üniversite harcını ödemenin kendisi için çok zor olduğunu söylüyor. Ancak Gur barışa ve şiddet karşıtı direnişe olan inancıyla bir şeyleri değiştirebileceğini düşünüyor.
Vicdan Komitesi’nin “pasifizm testi”
Bir diğer vicdani retçi Noor Efrat (21), diğerleri gibi hapis cezasına çarptırılmasa da birçok toplumsal baskıya maruz kalıyor. Tel Aviv Üniversitesi, Felsefe ve Dilbilimleri mezunu olan Noor ve kız kardeşi Tamara (23), vicdani retçi olmaya karar verdiklerinde ailelerinin desteğini alıyor. Efrat “Ailemin kolay yolu seçmediğim için benimle gururlandığını söyleyebilirim. Zorunlu askerlik hizmetinden zihinsel ya da fiziksel sebepler göstererek kaçabilirdim ama bunu yapmadım” diyor.
Kendini hiçbir zaman bir asker olarak hayal etmeyen Efrat, lise yıllarında askerlik yapmayacağını söylediğinde birçok zorbalığa maruz kalıyor. “Sınıf arkadaşlarım ordunun bana karşı olduğunu söyleyip, üzerime Davud’un Yıldızı olan kağıt uçaklar fırlatıyordu” diyor.
Vicdan Komitesi’ne vicdani reddini açıklayan mektubu yolladıktan sonra Gur gibi görüşmeye çağırılıyor. İlk görüşmede neden zorunlu askeri hizmetini yerine getirmek istemediğini açıklayan Efrat, iki şahit ve bir avukatın refakatinde yapılacak olan ikinci görüşmeye çağırılıyor. Efrat, “Komitedekilerin kafasındaki pasifist tanımı gerçekten çok sığ. Onlar için neden bu yolu seçtiğini anlamak çok zor. Seninle aklınla oynayıp, garip sorular soruyorlar” diyor.
Efrat, komiteyle ikinci görüşmesinden bir ay sonra, zorunlu askerlik hizmetinden muaf olduğuna dair belgeyi alıyor ve pasifizmini komiteye kanıtlayabilen bir kaç şanslı kişiden biri oluyor. Ancak Vicdan Komitesi, hiçbir zaman kaç kişinin ‘pasifizm testi’nden geçtiği ile ilgili bir bilgi vermiyor.
“Ordu, İsrail toplumundaki en önemli değerlerden biri. Askere gitmediğin zaman onların ahlaki normlarına zarar verdiğini düşünüyorlar. Militarist bir kültürden bahsediyoruz. Askere gitmezsen, İsrailli değil, vatan hainisin” diyen Efrat, birçok hakaretle karşılaştığını söylüyor.
Erkeklerin pasifizm testinden geçmelerinin daha zor olduğunu düşünen Efrat, buna neden olarak da askeriyenin cinsiyetçi yapısını gösteriyor. Efrat, bu cinsiyetçi yapı içerisinde duyguları tarafından yönlendirildiği düşünülen kadınların yer edinmesinin daha zor olduğunu söylüyor.
10 defa hapis cezasına çarptırılan ve altı ay boyunca askeri hapishanede kalan erkek vicdani retçi Natan Blanc’ı örnek gösteren Efrat, “Erkeklerin vicdani reddi, ordunun erkek egemen yapısına zarar veriyor. Kadın vicdani retçiler ise tabu olarak kalıyor. İnsanların bizim sayıca az olmadığımızı, aşırı uçlarda olan kimseler olmadığımızı ve burada olduğumuzu anlamaları gerekiyor” diyor. (HS/ÇT)