“Gel kardeşim, bu Cuma misafirimiz ol” diyor Neriman Tamimi telefonda. O Cuma Nabi Saleh’e davetliyim.
“Yanına birini al. Sigortanız Batı Şeria’yı kapsamıyor, uyarayım” diyor editörüm Ilene Prusher Nabi Saleh’e gideceğimi öğrenince.
Bende Gezi’nin, fotomuhabiri arkadaşım Will’de Occupy Wall Street’in cengaverliği, atlıyoruz Kudüs’ten Ramallah’a giden 18 numaralı otobüse. Fonda Arap İdol şarkı yarışmasının Filistinli kazananı Muhammet Assaf’ın sesi, Kalandiya kontrol noktasına varıyoruz. Kontrol noktasını geçtikten sonra, Batı Şeria’yı çevreleyen duvarın üzerindeki devasa Yaser Arafat ve Birinci ve İkinci İntifada’nın lideri Mervan Barguti grafitisinin fotoğraflarını çekmeye başlıyoruz. İki önemli Filistinli liderin renkli grafitisini durup incelememek elde değil. Yaser Arafat ne kadar da genç, Mervan Barguti’nin elleri kelepçeli. Bir kamyonetin camından sarkan gençlerin “Filistin’e hoşgeldiniz!” diye bağırmasıyla kendime geliyorum. “Hoşbulduk!”
Nabi Saleh’e giden dolmuşu arıyoruz tırım tırım, cuma namazı bitmeden köyde olmamız lazım. Ramazan ayı olduğundan dükkanların çoğu kapalı, hava sıcak, bizi anlayan yok. En sonunda ne dediğimizi anlamayan ancak Nabi Saleh’e gitmeye çalıştığımızı kestiren bir adam, el işaretleriyle onu takip etmemizi söylüyor. Neredeyse bizimle binecek dolmuşa. “Şükran!”
Yolun üzerinde birileri daha biniyor dolmuşa. Kanadalı aktivistlerin boyunlarında rengarenk kefiyeler, Filistinli Necla’nın köyün son durumuyla ilgili anlattıklarını can kulağıyla dinliyorlar. “Ramazan ayı dolayısıyla protestolar daha sakin geçiyor. Köy halkından katılım az, oruç tutarken zorlanıyorlar” diye anlatıyor Necla. Neriman’ı tanıyıp tanımadığını sorarak sohbete dahil oluyorum. Tabii ki de tanıyor. Köyün ana yolunda iniyoruz dolmuştan, şoförün duaları bizimle.
Yolda gördüğüm çocuklara soruyorum: “Neriman nerede?” Çocuklar oralı olmadan taş toplamaya devam ediyorlar. Genişleyen İsrail yerleşimi Halamiş’in kızıl çatılarını arkamıza alarak köyün meydanındaki dut ağacının gölgesine sığınıyoruz. Filistinli, İsrailli ve uluslararası aktivistler, gazeteciler yavaş yavaş toplanıyoruz ağacın etrafında. Guş Emunim* hareketinin üyeleri 1977’de Halamiş yerleşimini kurduklarından beri Nabi Saleh’te huzur yok.
Birinci ve İkinci İntifada** boyunca sayısız çatışma yaşanıyor. Halamiş ile Nabi Saleh arasında kalan Ayn el-Kavs pınarının kontrolü, pınarı çevreleyen topraklar Beşir Tamimi’ye ait olmasına rağmen 2008’de Halamişlilerin eline geçiyor. Sonrasında Nabi Salehliler pınardan faydalanamaz oluyor, köyün suları kesiliyor. Evlilik ya da kan bağıyla birbirine bağlı ve çoğunun Tamimi soyadını paylaştığı 550 nüfuslu Nabi Saleh köyünün Cuma protestoları 2009’un Aralık ayında başlıyor. Sadece pınarın ellerinden alınmasını değil, tüm bu sistemi protesto ediyor Nabi Salehliler; işgali, izin belgelerini, kontrol noktalarını, hayatlarını çevreleyen duvarları ve hapishaneleri…
2009’dan beri tüm protestoları kayda alan Bilal Tamimi, elinde kamerasıyla yaklaşıyor. Ona da soruyorum: “Neriman nerede?” Neriman’ın 28 Haziran’da tutuklandığını, üç gün nezarethanede kaldığını ve Eylül’de görülecek mahkemeye kadar Cuma günleri evinden çıkmasının yasak olduğunu söylüyor. Bu Neriman’ın beşinci tutuklanışı. Peki, protesto bitince Neriman’ı ziyaret edebilecek miyim? “İnşallah!”
Üç yıldır her Cuma Tel Aviv’den Nabi Saleh’e gelen İsrailli aktivist ve vicdani retçi Yanev bana Salı akşamı 10 yaşındaki Muhammet’in pınara inmeye çalışırken plastik mermi ile yaralandığını söylüyor. Ona yardım etmeye çalışan ağabeyi Mahmut (20) ise gerçek mermi ile bacağından yaralanıyor, hâlâ hastanede. Muhammet’in yanına gidiyorum. Konuşmaya niyeti yok, sapanını sağlamlaştırmakla meşgul, Salı akşamının intikamını alacak. Köyün ana yolundaki benzin istasyonun sahibi Hamza Tamimi, artık protestolara katılmadığını söylüyor ama “Al bu kefiyeyi de yüzünü kapat, gazetecileri sevmiyorlar” demeyi de ihmal etmiyor. Bizler, hiçbir uyarı yapılmaksızın evlerine gaz bombası atılmasını yeni tecrübe etmişken, Nabi Salehliler dört yılı aşkın süredir buna maruz kalıyor. Gaz fişekleri iplere sıra sıra dizilmiş, evlerin çitlerinden sarkıyor.
Nabi Saleh’in yedisi kullanılmaz hale gelmiş evlerinin ardındaki Halamiş yerleşimine bakıyorum. Nabi Saleh’te ne olduğunun ne kadar farkındalar? Gaz onlara kadar gidiyor mu? Hemen yanlarında bulunan askeri üs, onları güvende mi hissettiriyor? Kendilerine vaat edildiğine inandıkları bu topraklardan Filistin halkını kovmayı hangi inanca sığdırıyorlar?
Neriman’ı aradığımı öğrenen kocası Bassem Tamimi yanıma geliyor. Avrupa Birliği’nin “insan hakları savunucusu”, Uluslararası Af Örgütü’nün ise “düşünce mahkumu” unvanlarını verdikleri Bassem, İsrail Savunma Kuvvetleri Batı Şeria’yı 1967’de işgal ettiğinde henüz on haftalık olduğunu söylüyor ve ekliyor, “Direnmek benim kaderim oldu.” Kendilerine Mahatma Gandhi’nin sivil itaatsizlik felsefesini örnek aldıklarını söyleyen Bassem’e taş ve sapanları soruyorum. Dünyanın en güçlü ordularından birine atılan taşların sadece onların direnişinin simgesi olduğunu ve şiddet içermediğini söylüyor. Eyvallah diyemiyorum. 12 defa tutuklanan ve dört yıla yakın hapiste kalan Bassem, “Üçüncü İntifada olacaksa, bunu başlatanlar bizler olmak istiyoruz” diye ekliyor.
Cuma namazı sona erdiğinde, köyün meydanından pınara doğru yürüyüş başlıyor. Çocuklar benzin istasyonunun ilerisindeki noktaya yuvarladıkları lastikleri ateşe veriyorlar. Filistin şarkıları ve devrim sloganları eşliğinde kalabalık, pınara doğru yürümeye devam ediyor. Sertliğiyle bilinen sınır polisinin köyü çevreleyen tepelerin ne tarafından çıkacağı belli olmuyor. Çocuklar ve gençler rastgele taşlar savuruyor tepelere doğru. Ateşin yakıldığı yönde iki polis cipi beliriyor. Yolun hemen solundaki kullanılamaz duruma gelmiş bir evden çıkan dört sınır polisi, gaz bombası ve plastik mermi atmaya başlıyor. Bir süre sonra gaz fişeklerinin nereden geldiğini kestiremez oluyorum ve Will’i kaybediyorum.
İlk önce çocuklar ve gençler sonra da kadınlar tekrardan yola çıkıyorlar. Çocukların bir elinde Filistin bayrağı dalgalanıyor, diğer elleriyle ise barış işareti yapıyorlar, ağızlarında sloganlar. Nabi Salehlilerin deyişiyle “İsrail İşgal Kuvvetleri” yani sınır polisi, protestoculara doğru ilerlemeye başlıyor. Yakılan ateş, polis ciplerinin arkasında kalıyor. Çocuklar ve gençler ellerinde sapanlarıyla, 19 Kasım 2012’de Rüşdi Tamimi’nin gerçek mermiyle vurulup hayatını kaybettiği açık alana doğru koşarak sınır polisini ablukaya almaya çalışıyorlar. Sınır polisi yeniden gaz bombası ve plastik mermi atmaya başlıyor. Panikliyorum. Çocukları kucakladığım gibi en yakın eve götüresim geliyor. “Laa!”
Sınır polisinin attığı mermilerden biri önümdeki sivil toplum kuruluşu B’Tselem muhabirinin bacağına isabet ediyor. İki Nabi Salehli protestocunun yardımıyla Sarit Michaeli’yi benzin istasyonuna taşıyoruz. İlk yardım ekibi, ilk müdahaleyi yaparken sınır polisi üzerimize doğru bir gaz bombası atıyor. Sarit plastik merminin bacağından çıkarılmasını kamerasıyla kaydetmeye devam ediyor. Suratında neden olduğunu anlamadığım bir gülümseme. Sarit ambulansa bindirilirken bile kayda devam ediyor. Sınır polisi benzin istasyonunu geçtikten sonra, arka yoldan bir eve sığınıyoruz. Evin içinde neredeyse otuz kişi var. Eylemcilerin çoğunun evde olduğunu anlayan sınır polisi, eve doğru gaz bombası atmaya başlıyor ve evin içi gaz doluyor. Kalan eylemcilerin ve gazetecilerin de diğer evlerde olduğunu öğreniyoruz. Sınır polisi yavaş yavaş köyü terk ediyor. “Halas!”
Sınır polisinin geri dönmeyeceğini anlayınca eylemciler birer ikişer evden çıkıyor. Bassem’i bulup, yine soruyorum: “Neriman nerede?” Bassem önde, dört gazeteci arkada Neriman’ın evine gidiyoruz. Kendimi tanıtınca, “Hoşgeldin kardeşim!” diyerek sarılıyor Neriman bana. Evin geniş salonuna buyur ediliyoruz hemen. Neriman’a nezarethanede kaldığı üç günü sorduğumda, elbiselerinin çıkartılarak arandığını, aç bırakıldığını ve fiziksel şiddete maruz kaldığını söylüyor ve bunun ilk olmadığını da sözlerine ekliyor.
Köyün sosyal medya kampanyasını yürüten Muhammet, Neriman ve Bassem bana protestolarda şimdiye kadar iki kişinin hayatını kaybettiğini, beş yüze yakın kişinin yaralandığını ve neredeyse yüz kişinin tutuklandığını söylüyor. “Çocuklar, kadınlar ve gazeteciler hedef alınıyor. Çocukları gözaltına alıp, protestoya katılanları teşhis etmelerini istiyorlar. Gece aramaları yapılıyor” diye anlatıyor durumu Muhammet. Neriman, bir Cuma protestosunun ardından 1500 adet gaz fişeği topladıklarını söylüyor. Gitmeyi düşünüp düşünmediklerini soruyorum, “Kalmak bizim kaderimiz, direnişimiz” diyor Bassem.
Neriman DVD oynatıcıyı çalıştırıyor. Yirmi dakikalık Nabi Saleh filmini izlemeye başlıyoruz. Filmin her şeyi “en başından beri” anlattığını söylüyorlar. İzlediğimiz görüntülerde köyün üzerine fişek yağıyor, Neriman ve Bassem’in 11 yaşındaki kızları Ahed, sınır polisine yumruğunu sallıyor ve bağırıyor: “Burada olanları herkes görecek! Bize neler yaptığınızı aileleriniz bile öğrenecek!” Dakikada 240 adet gaz fişeği atabilen polis ciplerinin köyde kol gezdiğini izliyoruz. Kadınlar, çocuklar ve yaşlılar yerlerde sürükleniyor.
Rüşdi’nin vurulduktan sonraki görüntülerini izlemeye dayanamıyor Neriman, “Yardım etmemize izin vermediler. Yanına yaklaştırmadılar” diyor. Filmin sonlarına doğru acıklı bir şarkı çalmaya başlıyor, ekrandaki görüntüler 11 Aralık 2011’e ait. Mustafa Tamimi, köyü terk eden polis cipinin ardından bir taş savuruyor. Cipin arka kapısı aralanıyor ve bir namlu beliriyor. Namlunun 15 metreden ateşlediği gaz fişeği Mustafa’nın suratına isabet ediyor, genç adam yere yığılıyor ve oracıkta hayatını kaybediyor. Polis cipi Halamiş yönüne doğru gözden kayboluyor. “Yallah!” (HS/EKN)
-------------------------------------------------------------------------------------------------
* Gush Emunim: İsrail kökenli, mesihçi ve aşırı sağcı dini hareket.
** Birinci ve İkinci İntifada: Birincisi 1987’de, ikincisi ise 2000’de başlayan, İsrail’in Filistin topraklarını işgaline karşı, Filistinlilerin geniş kitlelerle ayaklanması.
*** Fotoğraflar: Hazal Sipahi, William Lewis, Bilal Tamimi