Tartışmanın konusu, kadın vicdani retçi Ferda Ülker'in konuşmacılar arasında yer almasından da mütevellit, kadın vicdani retçiler ve hareketin antimilitarizmden farkı üzerine yoğunlaştı.
Türkiye'de 14 vicdani retçi kadın var
Yapılan tartışmalara her daim bir öneri mütevazılığıyla yaklaşan Ülker, yaptığı açıklamalarla da bu farkın tartışılması ihtiyacını gündeme taşıdı.
Konuşmacılardan diğer bir isim, Meltem Ahıska, vicdani ret eyleminin kadınlar tarafından da üstlenilmesinin, erkeklere bırakılan bir alanda kadınların da kendi söylemlerini geliştirerek bu harekete ortak olmasının, cinsiyetçi tutumu egale ederek, hareket içinde bu türden bir ayrıma gidilmeyi anlamsız kıldığını belirtti.
Şu an Türkiye'de 14 kadın vicdani retçi bulunuyor.
Üstelik de kadın retçiler hareket içersinde oldukça aktif olarak ve büyük emeklerle yer alıyorlar.
Bu noktada kadınlar olarak pek çoğumuzun, her şeyden önce, vicdani retçi kadın arkadaşlarımıza antimilitarist mücadeleyi sürdürdükleri ve görece daha belirli bir eksen olan vicdani ret hareketi içerisinde yer aldıkları için müteşekkir olduğumuz kanısındayım.
Sonrasında ise kadın vicdani retçilerin gerek antimilitarizm hareketinin ötesinde bir oluşuma gitme ihtiyacının, gerekse erkek retçilerden "ismen" ayırt edilmesi tartışmasının gündeme getirilmesinin sağlıklı bir analiz çabası olduğunu düşünüyorum.
Vicdani ret hareketinde kadının rolü
Dolayısıyla şu soruları sorarak başlayabiliriz:
* Vicdani ret hareketinin kadınlar tarafından da üstlenilmesiyle herhangi bir farklılık devreye girer mi?
* Kadın retçilerin erkek vicdani retçilerden "ayırt edilmesi" ihtiyacı söz konusu olursa, bu fark dile nasıl yansıtılmalı?
* Her şeyden önemlisi böylesi bir tutum, Ahıska'nın vurguladığı gibi, vicdani ret hareketini cinsiyetçi bir eksene sürükleme tehlikesi sebebiyle kışkırtıcı bir etki taşır mı?
"Erkek düşmanlığı" yaftasını sarsmak
Kanımca vicdani ret hareketi "Ölmeyeceğiz, Öldürmeyeceğiz" sloganıyla askerlik ve savaş üzerine antimilitarizmden daha öncelikli ve kuvvetli bir vurgu yapar.
Bu anlamda antimilitarizm daha çok "Yaşamın militerleşmesi"ne karşı bir duruştur.
Belki de çıkışını vicdani ret hareketinden alan bir karşı duruş.
Kadınların savaşın "kaynaklarına" ve kendisine olan eleştiri ve praksisleri öne taşıyan vicdani ret hareketi içerisinde yer alması, özellikle feminist kadın vicdani retçiler üzerinden değerlendirildiğinde, feminizme hemen her fırsatta yapıştırılıveren ve maalesef bazen feminist hareketlerin de kapanına düştüğü "erkek düşmanlığı" yaftasını sarsıcı nitelikte bir tavır olması açısından büyük önem taşıyor.
Bunun yanı sıra tarih boyunca duygusallık ile duyarlılık arasındaki farkı es geçmiş olan eril dilin, kadınlara yakıştırdığı duygusallık kalıbı, vicdanın devreye girdiği politik bir tavırla bozulmuş da oluyor aslında.
Vicdanlarıyla son derece bilinçli bir politik duruş takınan vicdani retçi kadınlar, duyarlı bir politik biçimin sinyallerini veriyor.
Bir başka açıdan ise hareket; militarizmin kadınlar üzerindeki etkisine olduğu kadar; erkeğin belirli toplumsal kabuller/roller dışına çıkmasının olanaklarını azaltan militarist baskıya da karşı çıkıyor.
Fakat bu noktada; erkek vicdani retçilerin şu anda "vicdani ret" nedeniyle değil; emre itaatsizlik vs.. suçlarını işledikleri iddiasıyla yargılandığını ve ceza aldığını hatırlatmak gerek.
Kadınlar "sivil ölüm"ü yaşamasa da...
Dolayısıyla siyasi literatürde sivil itaatsizliğin spesifik bir örneği olarak gösterilen vicdani ret hareketinin esaslarından biri olan "riski göze alma ilkesi" en azından şu an için kadın vicdani retçiler açısından pek de olası değil.
Burada ikinci -ki bence en önemli nokta- kadın vicdani retçilerin erkek retçilerden farklı olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Osman Murat Ülke kararıyla belleğimize yerleşen "Sivil ölümü" yaşamaması
Şöyle ki; vicdani ret açıklamaları nedeniyle yargılanan erkek retçiler herhangi bir işe giremedikleri gibi, ekonomik nitelikli bir işlem de gerçekleştiremiyor ve böylece sivil alanda işlevsiz kılınıyorlar.
Hepsinden önemlisi ise vicdani retçi Mehmet Tarhan'ın Radikal İki'deki yazısında belirttiği gibi, resmi olarak "Asker kaçağı" sıfatıyla muhatap edilmeleri nedeniyle, bir yandan ahlaki karşı duruşlarının merkezinde duran askerlik kurumunun bir şekilde unsuru olarak gösterilmeleri ve diğer yandan kaçak muamelesi görerek sürekli bir tehditle uyarılmaları erkek retçileri ciddi bir psikolojik baskı altında tutuyor.
Kadın vicdani retçilerin ise henüz bu türlü bir "ölüm"le karşı karşıya kaldığını söylemek mümkün gözükmüyor.
Şimdilik sivil hayatın "canlı" eylemcileri olarak mücadelelerini sürdürüyorlar.
O halde; kadın vicdani retçiler ile erkek vicdani retçiler arasında dil üzerinden bir belirlemeyi sağlayacak ipuçlarını bulmak, bir anlamda erkek vicdani retçilere de hakkını teslim etmek anlamına da gelebilir mi?
Ya da vicdani ret hareketi içerisindeki bu belirtme tarzı, militarizmin kadın ve erkek üzerindeki etkilerini ve dolayısıyla hem maruz kalınan politikaları hem de gündeme taşınacak ilkeleri doğru analiz etmemizi sağlayacak bir çaba olarak devreye girebilir mi?
Kadınlar, vatani görevin -askerliğin- yerine getirilmesinde kusurlu "güçler" olarak dahil edilmedikleri vatandaşlık tasnifinde, "ikinci sınıf vatandaş" olarak alt sıralarda yer alıyor.
Savaşın yükü kadına yükleniyor
Diğer yandan savaşlar en büyük sorumlulukları "asker anaları" ve "sadık eşler" olarak kadınların üzerine yüklerken, savaşlarla talan edilen yaşamları "derleyip toplamak" politik bir nitelik taşımadığı ölçüde kadınlara bırakılıyor.
İş yükleri artan "süper kadınlar" her bir işini mükemmel olarak yerine getirmedikçe adı anılmayacak özneler olarak savaşın en ön cephesinde konumlandırılıyor aslında.
Bunun gibi pek çok savaş detayının "görünür kılınması" için gerekli olan ilkelerin belirlenmesinde, kadın tavrının ayırt edilmesini kolaylaştıran ayrıntılar önem kazanıyor.
Erkek vicdani retçilere yol arkadaşlığı ve harekette kadın bakışı
Bu noktada savaşı, kaynaklarını ve pratiklerini öne çıkaran vicdani ret hareketinin kadınlar cephesinden ayrıca ele alınması ve bu analizin adının konulması, cinsiyetçi bir tutum değil; bilakis feminist bir ihtiyaç olarak devreye girebilir.
Bunun için profeminizm örneğinde olduğu gibi, kadınların antimilitarist alandaki varlığını hatırlatacak şekilde vicdani ret ismini sabit tutarak ve fakat öncelikle askerliğin reddi mücadelesinde kadınların, militarizme karşı ortak tutum bağlamında erkeklere yaptığı yol arkadaşlığını ve hareketteki kadın bakışını küçük bir ekle vurgulamak sağlıklı bir yaklaşım olabilir mi?
Şimdilik bunların hepsi tartışılmayı bekleyen sorular ve tartışılması ricasında ısrarcı davranan önerilerden ibaret. (GE/EZÖ)