Şemdinli'den bir yıl sonra, bianet Cananla ve Avukat Ergin Cinmen'le konuştu.
Canan: Derin devlet sürdükçe Türkiye gerçek hukuk devleti olamayacak
Olayla ilgili üç sanığın yargılanma sürecinde de yargının baskı altına alınmaya çalışıldığını belirten Canan, "Bu, olanların ortaya çıkarılmak istenmediğini gösteriyor" diye devam ediyor.
"Şemdinli aydınlansaydı Türkiye'de çok şey değişirdi. Amaç Türkiye'nin gerçek, çağdaş bir hukuk devleti haline gelmesidir. Ama Susurluktan Şemdinli'ye uzanan sürecin Türkiye'de hâlâ varolduğunu, işbaşında olduğunu görüyoruz.
"Hukuk dışı oluşumların halen devletin içinde olduğunu, derin devletin sürdüğünü söylemek durumundayız. Bu sürdükçe, Türkiye'de gerçek hukuk devleti olamayacak."
Cinmen: Şemdinli'deki Susurluk tipi ilişkiler devlet tarafından açıkça korundu
Susurluk olayından sonra "Sürekli Aydınlık İçin 1 Dakika Karanlık" kampanyasını başlatan Aydınlık İçin Yurttaş Girişimi kurucularından Avukat Ergin Cinmen, Susurluk-Şemdinli bağlantısını şöyle açıklıyor:
"Susurluk halledilemediği için Şemdinli de halledilemedi. Susurluk'ta tümü görünmeyen buzdağı, tümü alınmayan kanserli ur, Şemdinli'de ortaya çıktı. Şemdinli küçük bir Susurluktu."
Cinmen'e göre asıl önemli olan, "Şemdinli'de Susurluk tipi ilişkilerin devlet katında açıkça korunmuş olması".
"Ordunun başındaki, tepesindeki yüksek rütbeli insanlar da açık olarak bu ilişkileri koruyor. Çok büyük etkileri var."
Şemdinli iddianamesini hazırlayan Van Savcısı Ferhat Sarıkaya'nın önceki gün (7 Kasım) kesinleşen meslekten ihracı içinse, "Son derece kötü bir hukuksal deneyim. Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir olaydır" diyor Cinmen.
"Artık savcılar kamuoyunun ilgisinde olan davalarda eskisi gibi davranamayacak. Bu durum savcıların otosansür uygulamasına neden olacak.
"Oysa bu ilişkilerin üzerine gitmek gerek. Başbakan 'kesinlikle bu işin üzerine gidilecek' dedi ve hiçbir şey yapılmadı. Mahkeme eline geçen 3 kişiyle, yani buzdağının üzerindeki küçük adacıkla ilgili karar verdi. Sonuçta, alttaki derin örgütlenmeler devam ediyor. Susurluk'ta da böyleydi. "
"Derin devletin üzerine gitmeye yasal engel yok"
Cinmen, Şemdinli'nin de Susurluk'un da aydınlanması için her şeyden önce siyasi iradeye ihtiyaç olduğunu söylüyor.
"Yasalarda dokunulmazlık dışında engel yok. Ama sivil siyaset öyle zayıf ki, bu ilişkilerin en tepesindeki ilişkileri de korumaya başladı.
"Şemdinli iddianamesinde adı gündeme gelen Yaşar Büyükanıt şu an Genelkurmay Başkanı. Susurluk'un en tepesinde gösterilen kişi Mehmet Ağar, şimdi devletin yakın elemanlarından biri, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı. Kimse Susurluk'taki Ağar'ı dile getirmemeye başladı."
Artık simgelerin korunduğunu söyleyen Cinmen, "Siyasi irade şunu bilmeli" diyor: "Siyaset güçlü olmadıkça sağlam zeminde oturamaz. Güçsüz, köksüz olur."
15 Baro: Herkese düşen görev soruşturulmayanın yargılanmasını sağlamak
Doğu ve Güneydoğu'daki 15 ilin baro başkanlarıysa ortak bir açıklamayla "Türkiye 'hukuk devleti' olabilme testinden bir kez daha başarısız çıkmıştır" dedi; Başbakan Erdoğan'ın "ucu nereye varırsa varsın gereği yapılacak"; Adalet ve İçişleri Bakanları'nın da "gereğinin sonuna kadar yapılacağı" taahhütlerini anımsattı.
"Türkiye'de başta hukuk örgütü olan barolar olmak üzere bütün sivil toplum örgütlerine düşen görev, Şemdinli vakasının birinci yılında kamu gücünü kullanıp, bu gücün arkasına sığınarak suç işleme imtiyazını elinde tutan ve soruşturulamayan güçlerin hukuk içerisinde yargılanmalarını sağlamak olmalıdır."
Türkiye'de devlet içende yasadışı örgütlenmiş organizasyonlar, bunların tüm ilişkileri ve işledikleri suçlar açığa çıkarılmadıkça, demokrasiyi kurumsallaştırmanın, hukukun üstünlüğünü hakim kılmanın ve toplumsal barışı kurmanın mümkün olamadığını belirten hukukçular, "Bugün dahi bu sözlerin yerine getirilme olanağı var" dedi.
Baro başkanları, Adalet Bakanlığı'nın soruşturmayı yürüten savcıyla ilgili müfettiş görevlendirmesi yaparak yargı ile ilgili "vesayet" ilişkisini pekiştirdiğini, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun da iddianameyi hazırlayan savcıyı meslekten ihraç ederek yargı bağımsızlığının güvencelerini yok saydığını söyledi.
Açıklamaya imza atan barolar ve başkanları şöyle:
M. Sezgin Tanrıkulu (Diyarbakır), Özgür Ulaş Kaplan (Tunceli), Sedat Özevin (Batman), Mehmet Ali Özel (Siirt), Mahmut Güven (Mardin), Timur Demir (Ağrı), Ahmet Alp (Bingöl), Ayhan Çabuk (Van), Müslüm C. Akalın (Şanlıurfa), Abdulgaffar Dursun (Şırnak), Sait Sever (Muş), Mehmet Görgeç (Malatya), M. Nazım Pektaş (Adıyaman), Nevzat Anuk (Hakkari), Mesher Yürek (Adıyaman)
AB İlerleme Raporu: Silahlı Kuvvetler'in siyasi etkisi sürüyor
Avrupa Birliği Komisyonu'nun dün açıkladığı Türkiye ilerleme raporunda, Şemdinli olayı ve silahlı kuvvetlerin siyasi yaşama etkisine değiniliyor. Raporda konuyla ilgili bazı cümleler şöyle:
"Silahlı Kuvvetler önemli siyasi etkide bulunmaya devam etti. Silahlı Kuvvetler'in üst düzey üyeleri, Kıbrıs, laiklik, Kürt meselesi ve Şemdinli bombalamalarına dair açılan dava gibi iç ve dış politika hususlarında fikrini ifade etti."
(...)
"Martta TBMM Şemdinli Araştırma Komisyonu'nun taslak raporu, Güvenlik, Kamu Düzeni ve Destek Birimleri (yaygın adı EMASYA) üzerinde gizli bir protokolün varlığını ortaya koydu. Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı'nın 1997'de imzaladığı bu protokol, belli koşullar altında iç güvenliğe yönelik askeri operasyonların, sivil otoritelerin isteği olmaksızın düzenlenebilmesine imkân tanıyor. Protokol uyarınca ordu iç tehditlere karşı istihbarat toplayabiliyor."
AB: Ordu açıklamaları hükümetin yetkisi altında yapılmalı
Raporun asker-sivil ilişkileri başlığının sonunda şu ifadeler yer alıyor:
"Sonuçta, sivil-asker ilişkilerini AB uygulamalarıyla yakınlaştırmak konusunda sınırlı ilerleme sağlandı. Ordu tarafından yapılan açıklamalar sadece askerlik, savunma ve güvenlik konularıyla ilgili olmalı ve hükümetin otoritesi altında yapılmalı, öte yandan sivil otoriteler, bilhassa ulusal güvenlik stratejisinin formülasyonu ve uygulanmasına (komşu ülkelerle ilişkilerle ilgili olanları da dahil) dair idari işlevlerini tam olarak yerine getirmeli."
Rapr, Şemdinli iddianamesini hazırladıktan sonra ve meslekten ihraç edilen Savcı Sırakaya'ya da yer verdi:
"[Yargı] bağımsızlığı[nı] zedeleyen bir dizi faktör de söz konusu Şemdinli bombalamasına dair, Kara Kuvvetleri Komutanı ve başka üst rütbeli ordu mensuplarına dair suçlamaları da içeren iddianamenin Mart 2006'da yayımlanmasının ardından Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun bağımsızlığına yönelik soru işaretleri oluştu. Genelkurmay Başkanı iddianameyi bir basın toplantısıyla eleştirerek anayasal sorumluluğu olanları harekete geçmeye çağırdı. Nisanda Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu savcıya yönelik suçlamaları görüştü ve savcıyı görevden alarak en ağır disiplin cezasını verdi." (TK)