Bağımsız ve çok sesli güncel sanat yayını Argonotlar'ın Kurucu Yayın Yönetmeni Kültigin Kağan Akbulut, Türkiye sanat dünyasının “Fahrelnissa Zeid: İç Dünyaların Ressamı” kitabıyla tanıdığı sanat tarihçi, küratör ve müze yöneticisi Adila Laïdi-Hanieh ile İsrail-Filistin savaşını, Filistin’deki sanatçıların durumunu, beş yıl boyunca yöneticiliğini yaptığı Filistin Müzesi’ni konuştu.
“Filistin sanatı ülkenin tarihini ve Filistinlilerin deneyimini anlatma, insanlık onuru arayışını sürdürme çabasıdır” diyen Adila Laïdi-Hanieh ile yapılan söyleşiden kısa bir bölümü paylaşıyoruz.
Öncelikle geçmiş olsun dileklerimizle başlamak istiyoruz. Siz bir süredir Filistin dışındasınız sanırım. Ancak ekibiniz, dostlarınız bölgede. Nasıl hissediyorsunuz? Şu an Gazze’de ve Ramallah’ta durum nasıl? Ekibinizden, sanatçılardan, küratörlerden haber alabiliyor musunuz?
Hayır şu an Filistin dışında değilim. Kısa bir tatil için Filistin dışındaydım ama savaştan bir hafta önce, hayır, üç gün önce Filistin’e geri döndüm. Dolayısıyla, şu an Filistin’deyim ve neler olduğunu çok iyi biliyorum. Sorun şu ki, Gazze’de birlikte çalıştığım ve yirmi yıldan fazla bir süredir tanıdığım sanatçılardan haber alamıyoruz ve iletişim kuramıyoruz. Kimileri aileleriyle birlikte hala Gazze’de. Kimileri ise yirmi yılı aşkın bir süredir devam etmekte olan koşullar yüzünden Gazze’den ayrıldılar ve şu anda sürgün hayatı yaşıyorlar ama nerede olduklarını bilmek çok zor çünkü sürekli yer değiştiriyorlar. Güvenli bir yer bulmak için sürekli hareket halindeler, çünkü şu anda tek önemli şey bu. Hayatta kalmak. Fiziksel olarak hayatta kalmak ve de hep birlikte hayatta kalmak… Bu yüzden insanlar bir aile gibi, geniş aile gibi hareket ediyorlar.
Açıkçası Filistin meselesi dünyada da Türkiye’de de uzun süredir pek konuşulmuyordu. Ukrayna’nın işgali ve Uzak Asya’daki gelişmeler uluslararası siyaset açısından daha önemli görülüyordu. Ancak zaman geçtikçe birçok yorumcu Filistin’de ve İsrail’de tansiyonun gittikçe yükseldiğini ve yaşananların şaşırtıcı olmadığını dillendirmeye başladı. Siz Filistin’de bulunduğunuz sürede durumu nasıl görüyordunuz?
Soruyu anladığımdan emin değilim, ancak şunu söyleyebilirim ki durum bu hükümetle, mevcut İsrail hükümeti ve Netanyahu’nun hapisten kaçma çabalarıyla çok kötü hale geldi. Ancak, bizim için asıl önemli olan şey, geçtiğimiz yıldan itibaren artmakta olan saldırılar… Bu saldırılar, sadece İsrail ordusu tarafından gerçekleştirilmiyor, aynı zamanda son beş yıldır artış göstermekte ve özellikle de bu yıl iyice artmış olan yeni bir gelişme olarak, Filistinli sivillere karşı olan Batı Şeria ve Kudüs’teki İsrailli, dini yerleşimciler tarafından da gerçekleştiriliyor. Sivilleri hedef alıyorlar ve tarlalarını yakıyorlar, insanları yakıyorlar. Turmus Ayya ve Huwara köylerinde olduğu gibi pogromlar düzenliyorlar. Turmus Ayya ve Huwara pogromlarını, İsrailli yorumcular bile pogrom olarak adlandırıyor. Ve sürekli olarak, Filistinli doğa yürüyüşçülerine, Filistinli bisikletçilere ve sivillere saldırıyorlar. Eminim herkes, Kudüs sokaklarında yerleşimcilerin ve ordunun kadınları nasıl itip kakarak yere düşürdüklerini görmüştür. İşte sözünü ettiğim yeni gelişme bu… Tam anlamıyla her gün yaşanan bir cezasızlık durumu. Bunları yapanlar yerleşimciler ve ordu, ya da ordunun koruduğu yerleşimciler… Yani şaşırtıcı değil ama Batı medyasına baktığımızda, ki bu artık benim pek de yapmamaya çalıştığım bir şey, sanki olaylar 7 Ekim’de başlamış gibi ve bundan önce hiçbir şey olmamış gibi görünüyor, ancak bizler son bir yıldır bu umutsuzluk ve üzüntü içinde yaşıyoruz.
Söyleşinin devamını okumak için buraya tıklayın. (AÖ)