Genç yaşta yakalandığı kanser nedeniyle 12 Nisan 2010’da yaşamını yitiren gazeteci-yazar Evrim Alataş’ın bugün ölümünün 10. yıl dönümü.
34 yaşında hayatını kaybeden Alataş, Yeni Politika, Demokrasi, Özgür Bakış, Ülkede Özgür Gündem'de çalıştı; Evrensel, Birgün, Özgür Politika, Radikal İki gazeteleriyle Esmer, Birikim, Amargi ve Tiroj dergilerinde yazıları yayımlandı. Taraf gazetesinde de "Kürtler Vadisi" adlı bir köşede yazdı.
Kürt-Alevi-Sosyalist bir ailede büyüdü
15 Nisan 1976’da Malatya’nın Akçadağ ilçesine bağlı Gölpınar köyünde dünyaya gelen Alataş, Alevi, Kürt ve sol-sosyalist politik tavrı olan bir ailede büyüdü. Ortaokulu köyünde tamamladıktan sonra ailesiyle birlikte İstanbul’a göç etti. Şirinevler’de bir kot atölyesinde işçi olarak çalışan Alataş, daha sonra buradan ayrıldı ve lise eğitimine başladı.
Faili meçhullerin, köy boşaltmaların yoğun olarak yaşandığı bu dönemde, 1995 yılında abisi Hüseyin’in çıkardığı Newroz dergisinde çalışmaya başladı. Derginin kısa sonra kapanmasının ardından ablası Mukaddes Alataş’ın desteğiyle o dönem mahkeme kararlarıyla sürekli kapatılan ve farklı isimlerle yayın hayatına devam eden Özgür Gündem gazetesinde çalıştı.
Gazetecilik yaptığı dönemde pek çok kez gözaltına alınan Alataş, gazetenin "Fincan Xanım” köşesinde, Kürt halkının içinde bulunduğu durumu hicivli bir üslupla kaleme alıyordu. Gazetedeki köşe yazılarının dışında hak ihlallerinin haberleştirilmesine de büyük bir önem gösteriyordu.
Faili meçhullerin hak ihlallerinin arttığı, gazeteciliğin her geçen gün zorlaştığı bu süreçte Alataş, kanser hastalığına yakalandığını öğrendi. Hastalıkla mücadele sürecinde yazarak, çekerek, kendini sorumlu hissettiği değerleri tarihe not düştü.
2 kitap bir film
Alataş'ın ilk romanı "Mayoz Bölünme Hikâyeleri", 2003 yılında Aram Yayınları'nca yayımlandı. Alataş bu kitabında Kürt coğrafyasında yaşanan çatışmalı dönemin tiraji komik hikâyelerini derleyerek bir kara mizah dili yarattı.
İkinci ve son kitabı "Her Dağın Gölgesi Deniz'e Düşer" ise 2009 yılında İletişim Yayınları tarafından basıldı. Yazar bu kitabında doğduğu köy olan Alevi Kürt köyü Gölpınar'ın hikâyesini anlatırken 12 Eylül sonrası Türkiye'nin de panoramasını çizdi.
Alataş, ilk Kürtçe politik film olarak tanımlanan "Min Dit"in senaryosunu filmin yönetmeni Miraz Bezar ile beraber yazdı. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde Behlül Dal Özel Ödülü'nün yanı sıra ulusal ve uluslararası alanda pek çok ödüle değer bulunan film, Diyarbakır'da aileleri öldürülen iki çocuğun hayatını anlatıyor.
Teslim Töre'nin kaleminden
Alataş, geçtiğimiz kasım ayında yaşamını yitiren 68 kuşağının öncü isimlerinden Teslim Töre’nin de yeğeniydi. Teslim Töre, Alataş’ın yaşamını yitirmesinin ardından bianet için kaleme aldığı yazıda O’nu şu sözlerle anlatmıştı:
“İnsanlar her canlı gibi doğarlar, yaşarlar, ölürler" diyerek hem bir diyalektik yasayı dile getirirler hem de ölümün kaçınılmazlığı karşısında kendilerini teselli ederler. Evrim Alataş da her insan gibi doğdu, yaşadı ve öldü. Ama Evrim, sadece yaşamadı. Doğdu, üreterek yaşadı ve öldü. Sadece doğup, yaşayıp ölmedi. Zalimin zulmüne karşı durdu, mücadele etti, insanlığa önemli katkı yaptı, insani değerleri büyüttü, yaşından büyük şeyler üretti ve öldü. Aslında geride bıraktıkları ile ölümsüzleşti.
Eserleri onu yaşatacaktır. Çünkü ürettiği hiçbir şey kendi çıkarı için değil, tümü insanlık için.İnsan olan herkese bir miras bıraktı. İnsan olan herkesin örnek alacağı şeyler üretti. Deniz'i yazdı, Hüseyin'i yazdı, Yusuf'u yazdı Mahir'i yazdı, Kızıldere'nin ölümsüzlerini yazdı.
Yanlış bir şey yazmamak için ne kadar titizlendi. Çünkü o anılara çok saygılıydı. İlgili herkese sordu, tekrar, tekrar sordu. En doğru olanı yazmaya çalıştı. Yanlış bir şey olsun istemedi. Belki yine de eksik bir şeyler olmuştur. Ama eğer varsa da o bilmeden olan bir yanlıştır. Bilerek yapılan bir şey değildir.
Evrim hep kendisi oldu, hiç "kimseci" olmadı. Mücadelenin içinde doğdu, içinde büyüdü, her türden acıyı gördü ama hiçbir koşulda geri çekilmeyi düşünmedi. Mütevazı oldu, keskinlik yapmadı, kimseye kuru devrimcilik numarası çekmedi, ama mücadeleye çok önemli katkılarda bulundu.
Evrim, üretmiş olduğu değerlerle akraba ilişkilerini, ideolojik darlık ve taraftarlığı çoktan aştı. İnsanlığın bir değeri, onun önemli bir üyesi haline geldi. İnsana insan gibi, olmayana olduğu gibi davranmasını bildi. Hiçbir siyasi mirasa tenezzül etmedi.” (RT)