Bir ülkenin tarihi, sadece tarih kitaplarıyla, inceleme araştırma yazılarıyla öğrenilmez ya... Edebiyat da pekâlâ bir tarihi aktarma aracıdır. Her Dağın Gölgesi Deniz'e Düşer, birkaç gün önce kaybettiğimiz sevgili Evrim Alataş'ın geçtiğimiz aylarda yayınlanan romanı.
Bizlere tarih kitaplarında rastlanmayacak şekilde Malatya'yı, Malatya'nın siyasi tarihini anlatıyor. İki aile üzerinden, 70li yıllardan günümüze şehrin gündelik hayatına, siyasi iklimin yaşamlar üzerindeki değişimine ışık tutuyor.
Evrim Alataş 1976 yılında Malatya'nın Akçadağ ilçesi, Gölpınar Köyü'nde doğmuş. Kürt Alevi bir ailenin çocuğu, 70lerin devrimci liderlerinden Teslim Töre'nin yeğeni. Romanın büyük bir kısmı köylülerin ve olayların içerisinde yer alanların tanıklıkları doğrultusunda hazırlanmış.
Evrim'in gazeteci ve edebiyatçı kimliği bu romanda birleşiyor. 70lerden bugüne Türkiye'nin Malatya'dan nasıl göründüğünü birebir yaşadıkları, dinledikleri üzerinden edebi bir kurmacayla mizahın da gücünü yanına alarak bizlere aktarıyor.
Hikaye'yi bize anlatan Fidel, Evrim'in dayısının oğlu. 20 gün arayla doğmuşlar ve çocuklukları birlikte geçmiş. Evrim ortaokuldan sonra ailesiyle İstanbul'a gelmiş; Fidel ise 17 yaşında düşlerini dağda gerçekleştirmeye karar vermiş.
Bir helikopterden düşen bomba ruhunu genç bedeninden ayırıp tanrılar tahtına yerleştirene kadar bizleri Malatya'da yolculuğa çıkarıyor Fidel. İşte o yolculuktan birkaç kesit...
Malatya'da ilk değişim...
Gölpınar'daki iki ev üzerinden anlatılan hikaye, Kürt Alevi köylerinin yanına Sünni Türk ailelerin hooop diye yerleştirilmesiyle başlıyor. Malum Cumhuriyet gömleğinin bedene oturtulmaya çalışıldığı dönemler... "Acaba bağımızı bahçemizi kaldırıp onlara mı verecekler" diyen köylülerin gözüne günlerce uyku girmiyor.
Köylerine, başka köyden insanların getirilip yerleştirilmesine rıza göstermeyen köylüler İsmet Paşa'nın eline meramlarını anlatan bir mektup tutuşturuyor.
Devletten şikâyetçi olmanın, devlete güvenmemenin cezası büyük olduğunu bilmeden. Ama neyse ki bağışlamasını da bilen devlet bir daha olmamak koşuluyla köylülerin canını bağışlıyor. Gölpınar'da hayat yeni komşulardan saklı sürüp gidiyor. Devlete haber uçmasın diye cemler, damdaki nöbetçilerin sağladığı güvenlikle devam ederken Cumhuriyet'in okulu da elinde ıslak sopalı öğretmenleriyle Türkçe hayatı öğretmeye başlıyor.
Çocuklar düzgün Türkçe konuşan rejimin gençlerine dönüşürken köylü de Mustafa Kemal ve Hz Ali fotoğraflarını yan yana asarak Cumhuriyet çarkından kendine bir yer alıyor. Bu hamle Gölpınar'ı en güzel köy seçtiriyor. Yeni yapılmış camilerden yükselen ezan seslerine alışılırken, damlara nöbetçi dikip korku içinde yapılan cemler gittikçe azalıyor.
Teslim Töre ve Solun Nurhak'a uzanan ayak sesleri
Malatya'da bir efsaneye dönüşecek olan Teslim Töre, hikayenin geçtiği evlerden birinin oğlu. Komünist ürettiği için köy enstitüleri kapatılsa da Marksizm bir çatlak bulup suyunu Teslim'e ve köye sızdırıyor.
Ülkedeki yeni havayla Türkiye İşçi Partisi'nin kurulup CHP'yi ve diğer partileri tahtından indirdiği, Malatya'ya sol dalganın yayılacağı dönem başlıyor... Teslim ve arkadaşları köy köy gezip pek çok eve yeni dünyanın hayalini düşürüyor.
Yükselen milliyetçi örgütlenmeler ise Kürtler'e ve Aleviler'e yönelecek katliamların provalarını almaya çoktan başlamış durumda. Aleviler ve Sünniler arasındaki dini kopuş, yönünü sağ-sol ayrışmasına döndürüyor.
Mahkeme yollarını arşınlayan Teslim, devrime giden yolu çizmeye çalışırken köye martılarla gelecek olan gençler yeni bir umudu ateşlemeye çoktan hazır. Deniz'in, Yusuf'un Hüseyin'in, Sinan'ın Malatya'da misafir edildiği günler başlıyor.
Gençler Nurhak'a çıkış yolunu ararken kendilerine ekmek sunan köylülerin her türlü işine de koşuyor. Kadınlar kapı arasından gördükleri Sinan'ı en yakışıklı seçerken evin nenesi Xace Alevi olan Hüseyin'i baş tacı ediyor.
Gençlerin memnun edemedikleri de oluyor tabii: Mesela Kilise Köyü'nde konuk oldukları evin adetlerini bilmeyen Deniz, bağdaş kurarak oturmak yerine odanın ortasında boylu boyunca uzandığı için ev sahibesinin ters bakışlarını üzerine çekebiliyor.
Teslim'i kenara çeken ev sahibinin uyarısı oldukça net: "Oğlum, sen bunu nerden buldun? Bu adam oturup kalkmasını bilmiyor sen bunlarla iş yapacağına İnönü'yle çalış daha iyi. Bu adamdan bırak devrimi, ne köy çıkar ne kasaba". Deniz de bu uyarıyı alıp öyle devam ediyor yoluna.
Denizler'in, Nurhak'a ulaşamadan yakalanmasından sonra köylüleri, kendileriyle sohbet edip çocuklarla oyun oynayan, toprak eleyip dam aktaran bu gençlerin darağacına gönderileceği korkusu sarıyor. Nurhak'a ulaşmayı başaranların arkadaşlarını kurtarma umudu pusuya düşürülünce Nurhaklar, gençler için hesap sorulası kanlı dağlar olarak geçiyor tarihe.
Devrim inancı asker baskısına karşı
Malatya köylerinde asker baskısı gün geçtikçe artıyor. Her asker aramasında analarının arkasına saklanan çocuklar, zorunluluktan "erkekçe duruş" sergilemeye çalışan ama içten içe korkan erkekler ve eşikte dimdik askerlerin karşısına dikilen kadınlar...
Evrim bu baskınları, "evin yaşlı kadınlarının komutanın karşısına dikilmesinin alışkanlığa dönüşeceği baskınlar" olarak tarif ediyor. Evin büyük annesi Xace'nin Teslim'i arayan komutana cevabı Xace'nin kitap boyunca keyifle okunan kafa tutuşlarından sadece bir tanesi. Sonraları Allah'ın kuluna kafa tutmak Xace'ye az gelecek.
Teslim'in oğlu Hasan'ın öldürülmesinin ardından "Seninle hesabım öbür tarafta! Daha da benden kulluk bekleme!" diye Allah'a seslenip onunla ilişkisini tamamen kesecek.
Vurulan her devrimci gencin haberi Malatya'ya ateş olup düşerken askerlere baş eğmeyen evlerde de bu ateşi umuda dönüştürecek çocuklar yetişiyor. Evrim, bu yılları "yas yerine direncin, ölmek yerine ölümsüzleşmenin, acı yerine öfkenin yerleştirilmeye başlandığı yıllar" olarak tanımlıyor.
Ölen devrimcilerin isimleri yeni kuşaklara veriliyor; Malatya'da yeni Stalinler, Leninler, Fideller doğuyor. Maraş'ta tarihe katliam olarak geçecek vahşet yaşanıyor, asker postalları köyleri her geçen gün daha çok arşınlayarak devrime giden yolun ne denli çetin olduğunu gösteriyor.
Gençler devrime giden hangi yolun daha kestirme olacağını tartışadursun yaşlılar şu devrim denen şeyin bir an önce gelmesini bekliyor. Yaşanan katliamlara rağmen devrimin yakınlığına olan inanç sarsılmıyor.
12 Eylül sonrası Malatya'da değişen yaşam ve yeni umutlar
12 Eylül gelip devrim umudunu tuz buz ettiğinde, insanlık atlasını ortasından yırttığında, köye henüz gelmeyen elektrik insan bedenine verildiğinde Evrim ve Fidel ortalıkta koşturan, okumaya çalışan iki küçük çocuk.
Birlikte cezaevi ziyaretlerinin keyfini çıkarıyor, içeridekilere gizlice notlar ulaştırıp takdir topluyor, köye gelmeye başlayan Cumhuriyet Gazetesi'nin köşe yazılarını okuyup tartışıyor, Denizler'e küfreden diğer çocuklara da haddini bildiriyorlar.
Elektrikten sonra köye gelen televizyon köylünün yeni eğlencesi oluyor. Köylüler Türk filmleri, Brezilya dizileriyle zaman geçirirken seçimleri ANAP mı SHP mi kazacak çekişmesi de gündelik sohbetlere ekleniyor.
Bir zamanlar devrimci kitaplar okuyup siyasi tartışmalar yürüten genç kadınlar, devrim düşünün sönmesiyle olur olmadık eşyalara, elektrik süpürgesi, teyp, koltuk kenarı üzerine dantel örerek vakit geçirmeye başlıyor.
Malatya'da yaşam gittikçe değişiyor, ödenen vergiler köylüye yol, su, elektrik olarak geri dönüyor. Köye yapılacak barajın Deniz'le Teslim'in üzerinde durup taş sektirdiği köprüyü de su altında bırakacağı, devletin köylülerin mülklerini baraj yapmak için satın alacağı söylentileri yayılıyor. Köylüler kayısı dallarının altının artık mesken tutulamayacağını iyi biliyor.
Köyde daha iyi bir yaşam için İstanbul'a göç furyası başlıyor. Evrim de İstanbul'a gidenler arasında. Fidelse yeni geçtiği okulda Töre ailesinden gelmenin avantajını yaşıyor. Okulda artık devrimci dergiler yerine Ahmet Kaya, Ferhat Tunç kasetleri, Kürtçe kasetler elden ele dolaşırken Fidel, Mardinlilerin, Diyarbakırlıların kendi aralarındaki yakınlığına şaşırıyor; aralarında Kürtçe konuşan, biraz farklı, kapalı gençleri uzaktan merakla izliyor.
Onlarla konuştukça TRT'den dinlediği terörist hikayelerinin nasıl kahramanlık destanına dönüştüğünü anlayamıyor. Fidel, kendi Kürtlüğünün nasıl unutturulduğunun izini sürmeye bu çocuklardan başlıyor. Ülkede yaşanan savaşı, boşaltılan köyleri, faili meçhulleri öğrendikçe kendine nasıl bir gelecek çizmek istediğine karar vermeye çalışıyor.
Vaktiyle dağlara giden gençlerin kaldığı evde büyüyen, yolu yarım kalanların hikayelerini dinleyen Fidel devrim düşünü gerçekleştirmek için kendi yolunu çiziyor. Yanına arkadaşlarını, kız arkadaşı Derya'yı alarak. Derya'ya duyduğu aşk ikisini de güçlendirecek bir yoldaşlıkla, dostlukla büyürken; annesini arkada bırakmanın burukluğu ve kaygısını yaşayan Fidel dağ başlarının nöbetini tutmaya gidiyor.
Hikaye'nin sonunu başta anlattım. Fidel çıktığı yolu tamamlayamıyor ve son bir kez görmesi için annesinin yanına cansız bedenini getiriyor. O, çocuğunun cesedini görebilen "şanslı" annelerden. Evrimse Fidel'i bir daha göremiyor ama; bu romanında Fidel'e can veriyor.
***
Evrim, romanında sadece bir dosta yeniden can vermekle kalmıyor, memleketine sahip çıkan yurtsever bir aydın tavrını da ortaya koyuyor. Cumhuriyet'in başka bir kente dönüşmeye zorladığı Malatya insanının hafızasını geri getiriyor. Doğduğu yere, memleketine, Türkiye'nin siyasi tarihine damgasını vurmuş kişilere, Teslim Töre'ye Denizler'e ve bu tarihin görünmeyen kahramanlarına Fidel'e, Xace'ye bu romanla vefa borcunu ödüyor adeta.
Şimdi Evrim, Akçadağ'a Gölpınar'a geri dönüyor, bir daha hiç ayrılmamak üzere...Fidel'le buluşup baharın gelişiyle Sultan Suyu'nun kenarlarında açan çiçeklerle ayaklanıp özgürce koşmaya... (EA/EÖ)