Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın, 26 Temmuz Çarşamba günü düzenlediği basın toplantısında, kadına karşı şiddeti önlemek kararlılığından bahsederken, kadınlara karşı ekonomik şiddet anlamına gelen nafaka hakkını sınırlandırmanın adil olacağını söylemesine yönelik tepkiler sürüyor.
TIKLAYIN - Ayda 150 TL Nafaka Alan Emine K. Soruyor: Asıl Nafaka Mağduru Kim?
"Nafaka miktarı mağduriyet yaratmıyor"
Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK), yayınladığı açıklama ile Aile Bakanı Göktaş’a tepki gösterdi. EŞİK’ten kadınlar şöyle dedi:
*EŞİK Platformu olarak, yayınlarımızda ortaya koyduğumuz nafaka gerçeklerini hatırlatıyoruz…
*Medeni Kanunda; yoksulluk nafakası boşanma durumunda yoksulluğa düşecek olan tarafa ödenir denmektedir. Küresel cinsiyet eşitliği skalasında son sıralarda yer alan ülkemizde evlilik yoluyla zenginleşen kadınlar değil yüksek oranlarda erkekler olduğu için konu kadınların nafaka hakkı olarak tartışılıyor.
*Kadın yoksulluğu ortadan kaldırılmadan, hayatın her alanında eşitlik sağlanmadan, 21 yılda çocuk yaşta evlendirilme, 3 çocuk, “annelik kariyerdir” gibi politikalar kadınlara dayatılmışken ve kadın istihdamı 21 yılda %30’un altına düşmüşken yoksulluk nafakası tartışılamaz. Kadın istihdamının % 80’leri geçtiği İzlanda’da nafaka hakkı uygulanmaya devam ediyor. İngiltere, Almanya ve Belçika’da koşulları varsa, nafaka yükümlüsü öldükten sonra bile nafaka yükümlülüğü devam ediyor.
*Medeni Kanun’un 175. Maddesinde düzenlenen yoksulluk nafakası bu maddede belirtilen koşullar çerçevesinde süresizdir. Boşanma nedeniyle yoksulluğa düşme, kusuru daha ağır olmama koşullarıyla nafaka bağlanabileceği belirtilerek sınırlar konulmuştur. Kadın çalışıyorsa ya da başka kaynaklardan geliri varsa mahkemeler yoksulluk nafakasına zaten hemen hemen hiç hükmetmemektedir. Bu sınırları aşarak bağlanan yoksulluk nafakasının hangi koşullarda ortadan kalkacağı, bir anlamda “süresinin dolmuş olacağı” ise madde 176 da belirlenmiştir. Alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da “haysiyetsiz” hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla nafaka kaldırılır. Yeniden evlenme durumunda mahkeme kararına gerek olmaksızın kalkar. Tarafların mali durumlarının değişmesi durumunda nafakanın artırılması veya azaltılması da mahkeme kararıyla mümkündür. Kanun bu kadar açıkken, nafaka ödeyecek durumda değilse mahkemeye başvurmak yerine “mağduruz” çığırtkanlığı yapanlar kimdir? ve bunu neden yapıyorlar? diye sormak gerekir.
*Kadınlar çoğunlukla ev içi şiddet hayat memat meselesi haline geldiğinde boşanma kararı vermekte ve bir an önce kurtulmak istedikleri için yoksulluk nafakası talep etmemektedir. Dava açarken yoksulluk nafakası talep etmiş olsalar bile büyük çoğunluğunun mahkeme sürecinde vazgeçirildikleri bilinmektedir. Diyarbakır Barosu’nun boşanma davaları üzerinden açıkladığı veriye göre talebi geri çekme oranı yüzde 80’lere varmaktadır.
*İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezinin dava dosyaları üzerinden belirlediği verilere göre karar verilen yoksulluk nafakasının 2018-19 yıllarına ait ortalaması 300 TL civarındadır. 300 TL’yi açıklanan en yüksek enflasyon oranına göre artırsak bile “mağduriyet” yaratacak bir rakam çıkmayacağı açıktır.
*Sözde nafaka mağduru erkekler, sadece yoksulluk nafakasına karşı çıkmıyor, müşterek çocukların bakımını çoğunlukla kadınlar üstlendiği için anneye ödenen iştirak nafakasını da kadınlara ödeniyormuş gibi sunmaya ve toplumu yanıltmaya çalışmaktadırlar. Fiiliyatta pek çok erkek çocuklarının bakım masrafını (iştirak nafakasını) ödemedikleri için yüzlerce kadın dava açmak zorunda kalmaktadır.
*Nafaka karşıtı erkek ittifakının yarattığı bir diğer bilgi kirliliği ise birkaç zengin ve ünlü erkeğin boşanma hikayesine dayandırılmaktadır. Oysa ki, tartışmaya açılan bu hak asıl olarak milyonlarca yoksullaştırılmış ev kadını ve onların çocuklarını ilgilendirmektedir. Ne yazık ki Aile Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı 2016 yılından buyana bu kirliliği ortadan kaldıracak verileri açıklamamıştır.
*Sayın Bakan’a soruyoruz: Gerçekler tartışmaya meydan bırakmayacak şekilde net iken, milyonlarca kadının, ev içi rollerini süresiz ve sınırsızca yerine getirdiği için çalışma hayatına katılamamış ve katılma şansını kaybetmişken, aile geliri ağırlıklı olarak erkek uhdesinde iken, boşanma durumunda geçimlik bir geliri olmadan ortada bırakılmaları mı adil olacaktır?
*Nafaka hakkının tartışılması sadece nafaka hakkı ile sınırlı değildir. Bu tartışmayı ortaya atan ve sürdürenlerin asıl hedefi, kaynağını laiklikten alan Medeni Kanundur. Bu soyut bir iddia değildir. Zira, kadınların nafaka hakkını tartışmaya açan ve gündemde tutanlar, aynı zamanda İstanbul Sözleşmesini, 6284 sayılı yasayı, Anayasa’nın eşitlik ilkesini, yasal evlilik yaşını, karma eğitimi, kısacası kadın erkek eşitliğine dair her türlü yasal ve toplumsal zemini aşındırmaya ve yok etmeye çalışanlardır. (EMK)