"Ah Ayten teyze bir bilsen.. Bir bilsen... Ama anlatamam ki.." Derince'nin Dumlupınar Mahallesi'ndeki penyecinin kapısından yorgun vücuduyla girdiğinde ağzından bu sözler dökülmüştü. Bir derdi olduğunu herkes biliyordu. Doğan Apartmanı'nın üçüncü katından yükselen seslere herkes tanıktı. Yüzündeki morlukları soranlara, başını eğip, "Yok birşey" diyordu. En yakın arkadaşından bile yediği dayakları gizlemeye çalışıyordu: "Kimse onu kötü bilsin istemiyorum, yuvam yıkılmasın..."
Türkiye günlerdir Özlem Yapıcıoğlu'nun öldürülmesiyle ilgili davada Yargıtay'ın verdiği kararı tartışıyor. Yargıtay, Özlem Yapıcıoğlu'nun kendini öldüren kocasını yataktan ittiğini belirtmiş ve bunu ceza indirimine gerekçe yapmıştı. 23 yaşında öldürülen ve bir yargı kararıyla adı gündeme gelen Özlem Yapıcıoğlu'nun kısa ama acılarla dolu bur hayat hikâyesi var.
Yargı "Beni öldürecek" şikâyetini bile görmemiş
Özlem'in kocası Ümit Yapıcıoğlu, olaydan sonra teslim oldu. Önce susma hakkını kullandı. Sonra dava dosyasında baştan sona etkili olacak ifadesini verdi: "Sarılmak istedim, kabul etmedi. Beni yataktan attı..."
O gece yaşananların başka tanığı yoktu. Birkaç duruşmada bu ifadesinden çark etse de dava bu ifade üzerinden yürüdü... Yargıtay'ın çok tartışılan kararını aldığı dava süreci de işte böyle başladı.
Savcılık iddianamede, sanık hakkında 'Kasten adam öldürmek'ten ağırlaştırılmış müebbet hapis isterken, sanığın ifadesine dayanarak cezasında indirim uygulanmasını mahkemeden talep etti. Dosyadaki indirim tartışması da böylece başlamış oldu.
Çelişkili ifadeler
Yargılama Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapıldı. Yapıcıoğlu, zaman zaman çelişkili ifadeler veriyordu. İlk ifadelerinden çark edip, "Eşimi neden öldürdüğümü bilmiyorum" dedi. Adli Tıp'a sevk edildi ve akli dengesinin yerinde olduğu saptandı. Duruşmada Yapıcıoğlu ailesinin yakınları ve komşuları tanık olarak dinlenildi. Hemen hemen hepsi ortak bir ifadede birleşiyordu: "Özlem her gün şiddet görüyor, dayak yiyor, hakarete uğruyordu."
Yapıcoğlu da bunu kabul etmişti. Bir duruşmada, tanıklar konuştuktan sonra, "Kendisini dövüyordum, ancak tanıkların anlattığı kadar değil" diyerek, itirafta bulunmuştu.
İki yılı aşkın bir süre sonra dava sona yaklaştı. Özlem Yapıcıoğlu'nun ailesi adına davaya katılan avukat Hüseyin Acurman, savunmalarında sık sık kadının kocası her istediğinde onun cinsel isteklerine cevap verme yükümlülüğünde olmadığını hatırlattı. Acurman, "Kadın insandır, mal değildir" diyerek, sanığın cezasının indirilmesi yönündeki talebinin reddedilmesini istedi.
"Hayır ağır tahrik!"
Ümit Yapıcoğlu'nun avukatı Hakan Çelikkeser'se karşı savunmasında tam tersini söylüyordu: ".. sanık gecenin ilerleyen saatlerinde yatakta duran
eşinin yanına girmek istediğinde maktulün sert ve ağır sözlerine maruz kalmıştır. Sanık, evlilik birliğinin en önemli parçası olan cinsi münasebette bulunmak için eşiyle birlikte olmak istediğinde olumsuz cevaplarla birlikte tehdit edilmiş ve itilerek yataktan atılmıştır, yatağa alınmamıştır. Ağır tahrikte kalmıştır."
Duruşma savcısı bir kadın hukukçuydu. Savcı Türkan Yabancı, sanığın cezasından indirim yapılmasına karşıydı: "... maktulenin kendisine sarılmak istememesinin haksız tahrik niteliğinde bulunmadığı, maktulenin kendisine hakaret ettiğine ilişkin iddiasının kendisini suçtan kurtarmaya yönelik olduğu anlaşılmaktadır.."
Dava 31 Ocak 2006'da sonuçlandı. Kocaeli Ağır Ceza Mahkemesi, tüm tanık ifadeleri ve dosyadaki suç duyurusu başvurusuna ve hatta sanığın itirafına rağmen, Özlem'in kocası tarafından dövüldüğüne dair somut delil bulunmadığına karar verdi. Heyete göre, sanık Antalya'ya yerleşmek istemesine eşi 'gereksiz' yere karşı koymuş, kocasının huzurunu kaçırmıştı. Olay gecesi yanına yanaşan kocasına olumsuz davranarak, hiddete kapılmasına neden olmuştu. Mahkeme sanık Ümit Yapıcoğlu'nu önce müebbet ağır hapis cezasına çarptırdı. Sonra da bu cezayı suçu Özlem'in tahrikleri altında işlediği gerekçesiyle 24 yıl hapse indirdi. Bu da sanığın yaklaşık dokuz yıl cezaevinde kalması anlamına geliyordu.
Kadın hakim muhalefet etti
Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesi bu kararı oy çokluğuyla almıştı. İki erkek hâkimin imzaladığı bu karara, heyetteki kadın hâkim üye Şenay Toprak muhalefet etti. Hâkim Toprak, gerekçesinde şunları yazdı:
"... her ne kadar sanık bir kısım savunmalarında maktule olan eşinin kendisiyle cinsel ilişkiye girmeyi reddedip, yataktan atıp hakaret ettiğini savunmuş ise de yargılama sırasındaki beyanında eşini neden öldürdüğüne anlam veremediğini, pişman olduğunu beyan ederek, eşini öldürmeyi gerektirecek eşinden kaynaklanan haksız bir eylem bulunmadığını söylemiştir. Tüm beyanları ve çelişkili anlatımları karşısında, sanığın eyleminin resmi nikâhlı eşini kasten öldürmek suçunun oluştuğunu, olayda maktulden kaynaklanan herhangi haksız eylem bulunmadığı nedeniyle çoğunluğun görüşüne katılmıyorum."
Başsavcı itiraz etti
Yargılama yerel mahkemede bitmiş, Yargıtay aşaması başlamıştı. Dosya ilk olarak Yargıtay Başsavcılığı'nın önüne gitti. Savcı Seydi Kaymaz dosyayı inceledi. Kaymaz'a göre de kocaya ceza indirimi yapılamazdı: "... evlilik hayatında bir eşin her zaman diğer eşin cinsel talebini yerine getirme yükümlülüğü bulunmadığı için.."
Dosya tüm bu hukuki tartışmalardan sonra son aşama olarak Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nin önüne gitti. Beş erkek üyenin bulunduğu daire, Özlem Yapıcıoğlu'nun kocasını yataktan atmasını, iteklemesini ve hakaret etmesini 'haksız tahrik' olarak tanımladı ve kocanın cezasında indirim yapılmasını kabul etti.
Yargıtay Başsavcılığı'nın dairenin bu kararına karşı Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na gitme hakkı bulunuyor. Dosya genel kurulun önüne giderse, buradan çıkacak karar benzer olaylar için örnek olabilecek.
"Yuvam yıkılmasın" diye
Özlem Yapıcıoğlu'nun maruz kaldığı şiddete rağmen 'yıkılmasın' diye sonuna kadar uğraştığı yuvası 2002'de kuruldu. Gümüşhane'de babasız, zor geçen çocukluk yıllarının ardından bir akrabasının yanında Adapazarı'nda imam-hatip lisesini okudu. Taban puanları yüzünden dört yıllık bir üniversiteye girmesi zordu. Onu ve kardeşini tek başına zorlukla okutan annesine yük olmak istemiyordu. İki yıllık bir üniversite okumak yerine Kelkit'e annesinin yanına döndü. "Evlenip yeni bir hayat kurarım. Bir evim, komşularım olur" diyordu.
Yakınları 'Ümit' diye birinden bahsetti. Görücü usulü de olsa, evlenmeyi kabul etti. Ümit, Antalya'da inşaat işlerinde çalışıyordu. Gelin olarak Antalya'ya gitti. Ancak daha ilk günlerden itibaren Özlem şiddetle tanıştı. Annesinin gönderdiği erzakla yemek yapabiliyorlardı. Parasız kalmışlardı. Annesi Antalya'ya gelip, durumu görünce çare aramaya başladı. İzmit Derince'de inşaat işleri yapan tanıdıkları vardı. Haber salındı. Ümit ve Özlem için bir ev tutuldu. Artık Derince'de yaşayacaklardı.
Yeni elbise giymesi yasaktı
Derince'de komşuları hemen her gece evden yükselen çığlıklara şahit
oluyordu. Ertesi gün Özlem'i bitkin gördüklerinde, ağzından tek bir söz çıkmıyordu. Soranları da "Yok bir şey" diyerek geçiştiriyordu. Zamanla samimi olduğu birkaç arkadaşına eşinin kendisine dayak attığını anlattı. Ümit, fazlasıyla kıskançtı. Yeni elbiseler giymesine bile izin vermiyordu. Bir keresinde yeni aldığı bir elbiseyi giymesine eşi kızınca, kendi yaşıtı bir komşularına hediye etmişti.
Balkonda oturmak onun için hayaldi. Sabahları balkonu yıkayıp içeri giriyordu. Namazını aksatmıyor, Kuran okuyordu. Bu arada bebekleri Elif dünyaya gelmişti. Kocası, komşularıyla görüşmesine de kısıtlama getirmişti. Ona göre, komşuları ona akıl veriyordu. Huzursuzluk çıkmasın diye arkadaşlarıyla çok daha az görüşmeye başladı. Kocası bir gün çalışsa diğer günler çalışmıyordu. Geçim sıkıntıları da sürüyordu.
"Artık dayanamıyorum"
Şiddetin dayanılmaz hal aldığı bir gün Özlem, akrabalarının yanına gitti. "Artık dayananmıyorum" dedi. Kolları, yüzü morarmıştı. Doktordan üç günlük rapor aldı ve Kocaeli Cumhuriyet Savcılığı'na başvurdu. Eve dönmek istemiyordu. Ancak yakınlarının telkini ve gördüğü baskılar üzerine şikâyetini geri alıp 'yuvası'na döndü. Suç duyurusu da 'takipsizlikle' sonuçlandı ve dosya kapandı.
Eşi Ümit, Antalya'ya dönmek istiyor, "Orada çalışacağım" diyordu. Özlem'se Derince'de yaşamak istiyordu. Burada en azından tanıdıkları vardı. Şiddet sürerken, bir de bu sorun çıkmıştı. Bir gün eşinin isteği üzerine bebeğini alıp, Kelkit'e annesinin yanına gitti. Bir hafta sonra eşi de geldi. Kelkit'te de annesinin evde olmadığı bir gün kocası onu odunla dövünce, adeta sona yaklaştığını hissediyordu. Annesinin "Seni öldürür, dönme" ısrarlarına rağmen yine evine döndü. Üç gün sonra, yıkılmasın diye her şeyi göze aldığı yuvasında korumasız haldeydi.
Eşi cinayeti anlattı
2004 yılı, mayıs ayının son günüydü. Akşam saatlerinde komşularını gönderdikten sonra Antalya konusu yeniden açıldı. Tartışmaya başladılar. O gece yaşananları Ümit mahkemede şöyle anlatacaktı: "... yatak odasında yattığımız sırada kendisini özlediğimi söyledim, sarılmak istedim. Ama beni yataktan aşağı itti. Birkaç tane vurdum. Bana engel olmaya başlayınca, mutfaktan bıçak aldım. Yatak odasında pencerenin alt kısmında yerdeydi. Sayısını hatırlamadığım kadar bıçak darbesi vurdum. Eşim kurtulmaya çalışıyordu..."
Ama Özlem kurtulamadı. Olaydan sonra banyoda, salonda, balkon kapısında kanlı el izleri vardı. Evin içinde kurtulmaya çalışmış ancak başaramamıştı... Bir buçuk yaşındaki kızları Elif annesinin öldürüldüğü yatak odasındaki beşiğinde uyuyordu...
Herkes "Keşke" diyor
Özlem'in oturduğu evde şimdi başka biri oturuyor. Mahalledeki tüm kadınlar 'Özlem' deyince, önce iç geçirip, sonra başlıyor anlatmaya: "Sırrını kimseye söylemezdi. Ama biz biliyorduk. Her gün dövüyordu kocası onu. Sorduğumuzda 'Yok bir şey' deyip geçiştiriyordu. Aile içi meseledir diye karışmadık. Savcılığa başvurduğu olayda eve dönmek istemediğini söylemişti. Keşke ona destek olsaydık, dönme deseydik..."
Konuşurken, Özlem'in oturduğu binanın üçüncü katına takılan gözler, buğulanıyor: "Hükümet bırakmasın o katili" derken, son sözleri "Ah canım Özlemim ah" oluyor..(DBE/EÜ)