Click here to read the article in English / Haberin İngilizcesi için buraya tıklayın
Akademisyenler Yrd. Doç. Dr. Esra Mungan, Yrd. Doç. Dr. Meral Camcı, Yrd. Doç. Dr. Muzaffer Kaya ve Doç. Dr. Kıvanç Ersoy bugün hakim karşısına çıktı.
Saat 18.00'da biten duruşmada, mahkeme akademisyenler hakkında tahliye kararı verdi. Bir sonraki duruşma 27 Eylül'de.
Dört akademisyen "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisine imza verdikleri ve 10 Mart'ta Barış İçin Akademisyenler İstanbul Grubu adına verdikleri imza nedeniyle, soruşturma ve baskılara uğrayan akademisyenler hakkında bilgi veren ve barış talebini yineleyen açıklamaları nedeniyle yargılanıyor.
Dört akademisyene "terör örgütü propagandası yapmak" suçlamasıyla açılan davanın ilk duruşması, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü.
Saat 14:00'te başlaması beklenen duruşmaya katılım oldukça yüksekti. Uluslararası heyet temsilcileri, akademisyenler, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekilleri de katıldı. Aynı gün duruşmaları olan gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül de akademisyenlerin duruşmasına destek verdi.
Duruşma saat 14.30'da kimlik tespitleri ile başladı. Hakim; "Neyle suçlandığınızı biliyorsunuz. Terör örgütü propagandası yapmaktan dolayı buradasınız. Savunmanız nedir?" diye sordu.
Akademisyenler savunmalarında savcı İrfan Fidan'ın hazırladığı iddianameyi birçok yönden eleştirdi ve barış talebinde bulunduklarını yinelediler. Örgüt propagandası, talimatla bildiri imzalamak, diğer akademisyenlerin bildiriden imza çekmesine izin vermemek gibi iddiaları reddettiler, beraatlerini, tahliyelerini istediler.
Savcı, suçlamayı TCK 301 olarak değiştirdi ve dosyanın durması ve 301 hakkında Adalet Bakanı'ndan yanıt gelmesinin beklenmesini ve tahliyeleri talep etti.
Sanık avukatları, savcının mütalaasına itirazlarda bulundu. Dava durduralacaksa bu davada beraat verilmesi gerektiğini, ayrıca 301. maddeden yargılamanın geçerli olmayan bir norm olduğunu söyledi.
Mahkeme, savcının davayı durdurma ve tahliye taleplerini kabul etti.
Muzafer Kaya: Vatandaşların barış hakkı ve ifade özgürlüğü yargılanıyor
"2212 akademisyen ve araştırmacı ile barış bildirisini imzaladığımız için tam 40 gündür tutukluyuz. Terör örgütü propagandası yapmakla suçlanıyoruz. Bu mahkemede bizim şahsımızda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının barış hakkı ve Türkiye'de ifade özgürlüğü yargılanmaktadır."
Kaya, böyle başladığı savunmasında iddianamedeki noktaları inceleyen bir savunma yapmaya başladı.
Savunmasından öne çıkan ifadeler şöyle:
"Hakkımızdaki 10 sayfalık iddianameyi okudum. Bunda zaten yarısından sonra bizim ifadelerimiz ve bildirilerimizden ibaret. Bir sayfalık suç isnatı bölümü var. 2-5 sayfaları arasında genel bir çözüm süreci anlatısı var.
"Bu bölüme ilgili iki problem var. Çözüm süreci anlatısının suç isnatıyla alakası yok. Kötü bir özet olduğunu söylemek zorundayım. Çözüm sürecini hepimiz biliyoruz. Çok önemi şeyler atlanıp, çok gereksiz detaylara girilmiş. Bir öğrencim bana böyle özet yapsaydı 10 üzerinden iki bile vermezdim."
"İddianamede '1984'te başlayan ve 30 yıldan fazla süren çatışmalar neticesinde 40 bin 100 arasında can kaybı meydana gelmiştir' bu 100 bin rakamı nereden alınmış bilmiyorum. Sanırım savcının Wikipedia’dan yararlanması bir problem. İddianame yazarken daha ciddi kaynaklara bakmak lazım."
"Vicdanımızın sesini bastıramadık"
Kaya, hangi konjonktürde bildiriyi yayınladıklarını anlatmak için çözüm sürecinin nasıl yaşandığına ve gelinen noktaya dek bir özet yaptı.
"Bildirinin kaleme alındığı günlerde hükümet analar ağlamasın demekten terörle mücadele konseptine geçiş yaptı" diyen Kaya, sokağa çıkma yasaklarının yaşandığı yerlerdeki hak ihlalleri, sivil ölümleri, göç etmek zorunda kalan insanları aktardı.
"Ülkemizin bir kısmında tüm bunlar yaşanırken biz bu ülkenin yurttaşları, akademisyenleri olup korunaklı yaşamlarımızı sürdürmeyi onurumuza yediremedik. Bir kabahatimiz varsa budur. Vicdanımızın sesini bastıramadık. Bizim bildirimiz bir haykırıştır. Asıl sorgulanması gereken bizim bildirimiz değil hükümetin hatalı yurtta harp cihanda harp politikasıdır.
"Devlet 90 yıl boyunca Kürt sorunun demokratik çözümü dışında her yöntemi denemiş, her seferinde sonu eskisinden kötü olmuştur.
"Halbuki çözüm süreci başlarken 90 yıllık tarihten ders alındığını düşünüyordum. Geldiğimiz nokta vahim. Hepimiz uçurumun kenarında olduğumuz hissiyle yaşıyoruz. Bugün çatışmalarda ölen gençler siyasetçilerin 1990'larda yaptıklarının bedelini ödüyorlar.
"Bildirimiz hükümete uyarı ve talepti"
"Bizim barış bildirimiz böyle bir dönemde hükümete hem bir uyarı hem hükümetten bir talepti. Hükümet daha şeffaf ve daha sahici zeminde çözüm sürecine dönmeye ve yüksek ağır insan hakları ihlalleri yapmamaya çağırdık.
"İçinde bulunduğunuz otobüs çıkmaz sokağa girmişse şoförü uyarmak doğal refleks, bu otobüste 80 milyon insan varsa şoförü uyarmak zorunluluk.
"Bildirimizin içeriğine katılmayabilir, bize çok kızabilir, ya da bildiriyi saçma bulabilirsiniz. Ama bizim bildirimizde terör propagandası yapıldığını söyleyemezsiniz."
"Talimat almamız sözkonusu değil"
"Savcının suçladığı nokta örgüte dönük çağrı yapmamamız. Biz hukuken söylemediklerimizden değil, söylediklerimizden sorumlu olabiliriz. Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşları olarak en temel insan haklarına saygılı olmaya ve Kürt sorunun çözümünde müzakereye dönmeye çağrı yaptık. Bunu da yasalara bağlı olarak yaptık. Biz yasadışı örgüte hangi hukuka bağlı olarak çağrı yapabilirdik.
"Bizler bu ülkenin meslek etiğine sahip akademisyenleriz. Her hangi yasadışı örgütten siyasi odaktan talimat almamız söz konusu olamaz, yasal siyasi otoriteden de talimat almayız. Bizi bağlayan tek şey hakikat ve vicdandır. Siyasi iktidarlar görece demokratik iktidarlarsa aydınları dinlerler, baskıcılarsa aydınları vatan haini ilan edip susturmaya çalışırlar. bu yolla tüm toplama gözdağı verilmemiş olur. Toplum bu korku politikalarına direnemezse çürüme başlar. Bizi bekleyen tehlike bu.
"İddianamede delile dayanmadan asılsız bağlantılar konmuş, söylenmeyenlerden suç üretilmiş, suç olmayanlar suç gibi gösterilmiştir."
"Önce barış bildirisine imza attım. İşten atıldım. İşten atıldığım için bir açıklama yaptım. Bu açıklamayı yaptığım için hapse atılıyorum. Bu ancak totaliter rejimlerde olabilecek bir şeydir. Yürütme makamında bir meslektaşımız olduğunun da altını çizmek isterim.
"İddianame hukuki değil, siyasi, terör propagandası suçu işlediğimiz için değil siyasi iktidarı eleştirdiğimiz ve barış istediğimiz için tutuklandık.
"Bu suça ortak olmayacağınızı umuyorum."
Esra Mungan: Kalıcı barış talep ediyorum
Mungan da iddianamede yer alanları özetledi;
"Bir savcı düşünün ki dördümüz hakkında 10 Mart basın açıklaması nedeniyle yakalama kararı çıkarıyor. Bir gece nezarette tutuyor. Ertesi gün savunmamızı alırken 10 Mart metni elinde yok. 11. sayfaya dek elle tutulur bir şey yok.
"İddianame şöyle diyor: Sen ülkede olanları şöyle yorumluyorsun bu yanlış, devletin görüşü şu ve sen benim, devlet gibi düşünmek zorundasın yoksa seni suçlar hapse attırırım. Tutuklandığımızdan beri bize destek verenlerin sayısı katmerlenerek attı. Hedeflenen şey ortamı susturmakken sonuç tam tersi oldu."
"Bizim devletin parasını yediğimizden bahsedenler sanırım tam ne yaptığımızı bilmiyor. Akademisyen olarak haaftada 50-60 saatini üniversitede geçiren bir insanım. Pırıl pırıl öğrencilerine verebileceğim en fazlasını vermek için çalışan biriyim.
"Bu ülkeye emek veren biri olarak devletten talepte bulunma hakkım yoksa devletle yurttaş arasındaki sözleşme yaralıdır. Ben kalıcı barış talep ediyorum."
"Devlete hitap ettik, muhatabımızdı"
“Devlete hitap ettik. Bizim tek yasal muhatabımız devletti. Devlet yurttaşlara rağmen değil yurttaşların denetimi ve hesap sormasına tabidir. Yurttaşlar devleti var ediyor.
"Devlet 2013'te çözüm süreci başlattı, katkı sunmaya hazır olduğumuzu söyledik. Gördük ki ölümler durdu. 11 Ocak'ta ölüm üstüne ölümlerden nefes alamaz, derslerimizi veremez hale geldiğimiz noktada devleti o tekmeyle devrilen masayı kurmaya çağırdık.
"Altına imza koyduğumuz metin herhangi örgüte övgü barındırmaz. Metnin anlamsal analizi yapıldığında içinde sadece ikaz ve öneriler olduğunu tek bir övgü sözcüğü olmadığı görülebilir.
"Savcı 10 Mart metninde 'devlete meydan okuma maksadı taşıdığımızı' iddia ediyor. O açıklamada işten çıkarmalara, soruşturmalara dikkat çekiliyor. Ölümlerin önüne geçilmesinin tek yolunun barış masası kurulması olduğunu söylüyoruz."
"Bir yerden talimat aldığımız suçlaması da kabul edilemez. Bizler tüm eğitimi egemen söylemlere şüpheyle bakıp değerlendirebilmek üzere aldık. 12 Eylül darbesinin ürünü olarak, YÖK dahil hiçbir yerden talimat almamak için mücadele etmekteyiz. Tüm baskı ve sindirmeye rağmen iki bin üzerinde akademisyen ortaklaştı; devleti barış eksenli politikaya davet etmektir.
"Umarım mahkeme kamuoyu vicdanını rahatlatacak yönde karar verir"
"Bu devletin elinde. Çok geç olmadan yapılmalı ki bu coğrafyada onarılması mümkün olmayacak yaralar açılmasın.
"Bu mahkeme tüm tarafsızlığı ile bunu görmeli, üstünüze gelebilecek tehditlere rağmen, okuyan düşünen insanlar olarak devleti barış politikasına çağırmak hakkım vardır. Kaçma ve delil karartma durumumuz yokken, beş haftadır tutukluyuz. Mahkeme derhal tahliyemize ve 2152 akademisyenin beraatine karar vermezse hakkımı helal etmeyeceğim.
"Tutuklanmamız kamu vicdanında yara açmıştır. Umarım bu mahkeme Türkiye ve dünya kamuoyu vicdanını rahatlatacak yönde karar verir."
Kıvanç Ersoy: Okuduğumuz metinler aydın olmanın gereği
"Barışı barışçıl iki yöntemle savunduğum için haksız şekilde terör örgütü iddiasına maruz kalarak yargılanıyorum. Bu saçma mesnetsiz iddiayı reddediyorum" diye söze başladı.
Ersoy, savcının "Bese Hozat'ı talimatıyla bildiriyi imzaladıkları" iddiasına karşı çıktı. İddianamede kendileri için kullanılan aydın kavramının tarihsel kökenlerini anlattı.
"Aydın, çağına göre şoke edici fikirleri olabilen hiçbir otoriteden onay beklemeden hareket eden kişidir. İddianamede bize aydın denilmiş. Bunu delil olarak kabul edelim. Tanım gereği bağımsız düşünce olduğu kabul edilmeli. Fikirlerimiz siyasi otoriteler ile uyuşmayabilir. Aydınsak okuduğumuz metinler aydın olmanın doğal gereğinin ürünüdür. İddianamede aydın kavramının tam olarak anlaşılmadan kullandı."
"Suçluysa tabii ki tutuklu yargılanacak'
"Suçluysa tabii ki tutuklu yargılanacak' sözü kabul edilemez ne hukuken ne mantıken. Suçluysa tabii ki tutuklu yargılanacak önermesi, kirliyse tabii ki çok temiz kokacak önermelerinden farkı yoktur.
"Bildirimiz barışı savunmaktadır. Ölümlerin olmadığı ülkeyi savunmak can güvenliğimizi savunmaktır. Can güvenliğini sağlaması gereken vatandaşı olduğumuz devlettir. Bedeni buzdolabında saklanan çocukların, cenazesi sokakta kalan dedelerin, hepimizin can güvenliği sağlamak için bildiriye imza attık. Can güvenliğimizi ölümlerin olmamasını talep ediyorsak bunun mercii devlettir.
"Barışı savunmak, vatandaşlık hakkıdır. Barışı savunmak anayasal haktır, aydın sorumluluğu gereği vazifemizdir.
"Biz Türkiye'yiz"
"Biz Türkiye’yiz. Bu ülkenin akademisyenleri ve aydınlarıyız, üniversitelerde bilimsel faaliyet üretiyoruz. Biz, 2212 akademisyen, Türkiye olarak demokrasiye güçlü bir şekilde sahip çıkanlar olduğunu gösteriyoruz. Bunun bedeli kelepçenin kesikleri, hakkımızda sözde hain, karanlıksın diyenler, iddianameye, kanlarımızla duş alacaklarını söyleyenler serbest biz tutukluyken diyoruz ki; pişman değiliz, yine olsa yine imzalarız.
"Türkiye toplumu demokrasi mücadelesi tarihinde bu duruşma salonlarında çok sayıda meslektaşlarımız yargılandı. Demokrasi için biizm meslektaşlarımız dimdik durdu. Bizler de gözaltı kararını duyunca evde yokken kendimiz ifadeye gittik. Meral Camcı yurtdışındayken kendisi döndü. Bu saatten sonra hakkımızda tutuklama gerekçelerinden kaçma, saklanma şüphesini hakaret sayacağımı söylerim.
"Bilim güçlerinin işlerini aksatılıyor"
"Savcı güvenlik güçlerinin işlerini aksattığımız iddia ediyor. Asıl bilim güçlerinin işleri aksatılıyor.
"Tutukluluğu nedeniyle iki uluslararası konferans, bildiri özeti, iki araştırmanın sonucunu makale olarak göndermem gerekiyordu, her hafta dersler vardı, bir yüksek lisans tezi öğrencim vardı. Tutukluluğum devam ettiğinde bu çalışmalar aksamaya devam edecek.
"İmzaladığımız metin bir barış metni. 10 Mart'ta okuduğumuz ise imzacı meslektaşlarımızın yaşadığı mağduriyetlere dikkat çeken başka bir metin.
"Çünkü çok sayıda meslektaşımız işten atıldı. Bazıları taşra kasabalarında linç girişimlerini destekleyecek şekilde teşhir edildi. Erdoğan İstanbul'un en turistik merkezinde IŞID saldırısında ölenler varken saldırıdan iki dakika bahsedip konuşmasını bize ayırdı ve bize hakaret etti.12 Eylül'de bile aydınlar dilekçesini yazanlar tutuksuz yargılandı ve hepsi beraat etti. 12 Eylül'e hesaplaştığını söyleyen bir partinin iktidarında 12 Eylül uygulamaları geri kaldı."
"Pişman değilim, yine olsa yine imza atar, aydın sorumluğu ile imza attığım bir metindi.
"İddianame Türkiye'nin demokratik geleceği için endişe verici.
"Barışı savunmak anayasal hakkımızdır"
"Barışı savunduğum için yargılanıyorum ama barışı savunduğum için kendimi savunmayı zul sayıyorum. Kaçma şüphesini hakaret sayıyorum. Ya okulda ya evdeyim. İş için yurtdışına gittiğimi sanan 5 yaşında bir oğlum var.
"Bizler Türkiye toplumunda demokrasi ve barış isteği olduğunu gösterdik. Türkiye demokrasinin daha fazla lekelenmemesi için beraatimizi talep ediyoruz. Vatan haini değil, biz Türkiye'yiz. İmzacı akademisyenler aydın sorumluluğu ile barışı, ölümlerin olmadığı bir Türkiye'yi savunduk. Barışı savunmak anayasal hakkımızdır."
Meral Camcı: İmza metni ve basın metni savunmamdır.
Meral Camcı, üzerime atılı suçu kabul etmediğini belirtti.
"Her iki metnin sizin iddianamenizi, benim savunmamı oluşturduğunu belirtirim. İki metin de iddianamede eksik yer almıştır. İsmail Beşikçi'nin iddianameniz savunmamdır dediği gibi. Her iki metin benim savunmamdır diyorum.
"Barış bildirisi olarak anılan imza metinine dair, örgüt ile ilişki olduğu iddiası yanlı perspektiften, önyargılı yorumdan öteye geçemeyecek niteliktedir. Bu ilişkilendirmenin temeli yoktur. Yargılamanın da tutukluluğumuzun da sebebi yoktur.
"Derhal beraat kararı verilmesini demokratik hukuk ilkeleri çevresinde anayasal haklarımızın koruma altında olduğunun mahkemenizce teyit edilmesini talep ederim.
"Bilim insanının içinde var olduğu, topluma karşı görevini toplum ve kamu yararına ve çıkarına katkı sunmak olduğunu hatırlatırım. Bilim insanı tanıktır. Gözlem yapar, analiz eder, bilgiyi biriktirir ve kullanır. İktidar olgusundan bağımsız olmalıdır ki özgür düşünce yeşerebilsin. Bilmek, yapabilmektir.
"Hakikatin yüksek sesle dile getirilmesi
"Sessiz bir tanıklığın tartışmaya konu olmayacağı aşikardır. Kastettiğim, gerçekliğin hakikatin yüksek sesle dile getirilmesine dair tanıklıktır. Toplumsal barış ve uzlaşma sağlanmasına dönük talebi tanıklığın yüksek sesle söylenmesini gerekli kılan süreç içindeyiz.
"Tanıdığım tek inisiyatif kendi inisiyatifim, kendi vicdanımdır. Hiç kimse ve kurumdan talimat almadım, almam. İmza metni de barış açıklaması da bu topraklarda kamu vicdanında yola açan sivil ölümler, sokağa çıkma yasaklarının, yaşam hakkına müdahale eden tutuma ve bu tutumun sürdürülmesine muhalefetin dile getirilmesidir.
"Ben bir halk çocuğuyum. şimdi bir üniversite emekçisiyim. Beni olduğum bu konuma getiren emeğe borcum var. Kalıcı barışı istemek, bugün sorumlu konuşmak; ölümden değil yaşamdan, savaştan değil barıştan, sermayeden değil emekten, amasız, fakatsız tam demokrasiden yana olmaktır.
"Halka açık ders verme hakkımız elimizden alınamaz. Akademi biat etmez, etmemelidir. Çünkü üniversite memlekettir."
"Toplumsal barışın tesisi için tüm süreçlerin bir an önce hayata geçirilmesi yurttaşı olduğum devletten talebimdir."
Savcıdan tahliye talebi
Savcı, suçun vasfının TCK 301'e değişeceğinden bahisle, dosya hakkında durma kararı vererek, Adalet Bakanı'na sorulmasını istedi. Savcı, "atılı suçun mahiyeti, ve sanıkların kaçma şüphelerinden dolayı" tutukluluklarının devamı istedi. Mahkemeye verilen aranın ardından savcı mütalasını değiştirdi, tahliyelerini talep etti.
"TCK 301 kapsamında kalma ihtimaliyle durma kararı verilmesi yönündeki talebimizi tekrar etmekle birlikte dosyanın bu şekilde karar verilmesi durumunda Adalet Bakanlığı'ndan geç gelme ihtimali olduğundan sanıkların mağduriyetlerine sebep vermemek için tahliyelerini talep ediyoruz."
Akademisyenlerin avukatları savcının mütalaasına itirazlarda bulundu, hukuk tekniği açısından anlaşılmaz olduğunu, aynı suçtan iki ayrı suç isnat etme ve yargılamanın söz konusu olacağını belirterek açıklığa kavuşması gerektiğini belirtti.
Duruşma akademisyenlerin avukatlarının savunmaları ile devam etti.
Avukatlar akademisyenlerin ifade özgürlüğü hakkını kullandığını belirtti. Akademik ve ifade özgürlüğünün demokrasideki önemine değinerek beraat talep ettiler.
Mahkemeden tahliye kararı
Mahkeme, sanıkların savunmalarının alınmış oluşu, dosya kapsamı, mevcut delillerin toplanmış olması ve tutuklulukta geçen süre dikkate alınarak tahliyelerine karar verdi.
Mahkeme ayrıca, "sanıkların eylemlerini sübutu halinde isnat edilen suçun vasıf ve mahiyetinin değişerek TCK'nın 301. Maddesinde belirtilen suçu oluşturması ihtimaline binaen TCK 301/4, CMK 223/8 maddesi gereğince usulü muamelelerin durdurularak Adalet Bakanlığı'ndan soruşturma izni alınması için dosyanın Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilmesine" karar verdi.
Mahkeme, savcının talebini kabul ederek tahliye ve durdurma kararı verdi.
Avukatlar: Tahliye sevindirici, karar hukuk skandalı
Tahliye kararının ardından adliye önünde açıklama yapan sanık avukatları tahliyelerin sevindirici ancak kararın usulen sorunlu olduğuna dikkat çekti.
Avukat Ceren Uysal, bu dava için herkesin çok çaba harcadığını, akademisyenlerin açtığı yolda söyleme hakkı, söylememe mecburiyetini savunmak için birlikte çaba harcandığını söyledi. Barış için Akademisyenler Hukuk Grubunun emeğine dikkat çekti.
Avukat Meriç Eyüboğlu, "En baştan yanlış var, soruşturma başlatılmamalı, dava açılmamalıydı" dedi. Kararın sadece tahliye kısmına katıldıklarını belirten Eyüboğlu, "Karar bir hukuk skandalı" diye konuştu.
"TCK 301 hukuken uygulanamaz, geçerliliği olmayan bir norm, AİHM içtihadı var. Davanın durdurulması ve Adalet Bakanlığı'nın iznine göndermenin hukuki dayanağı yok. Verilmesi gereken beraat kararıydı. Tahliyeler nedeniyle mutluyuz ama hukuk skandalı sürüyor." (BK)