Romy Scheider, 1958'de ilk kez bir yabancı prodüksiyonda, Girls in Uniform'da oynadı. Yine aynı yıl Christine filminde rol aldı. Christine'deki rol arkadaşı Alain Delon, o dönemde Fransız sinemasının süperstarıydı. Romy Alain'e aşık oldu ve ailevi kısıtlamaları bir kenara atarak uçar gibi Paris'e koştu. "Tamamen Fransız olmak istiyorum, Fransızlar gibi yaşamak, aşık olmak, sevişmek ve giyinmek istiyorum", diye yazmıştı günlüğüne. İleride herşeyi bir çırpıda özetleyecekti: "Benim hayatıma yön veren üç kişi oldu: Alain, Visconti, Coco Chanel". Chanel'in, Romy'ye zarif, baş döndürücü bir Pariziyen tarzı kazandığı söylenir. Ama belki de Romy'dir giydiği herşeye tarzını veren. Romy Fransa'daki sinema çalışmalarından hiç memnun değildi: "Fransa'da ciddiye alınmıyordum. Herkesin gözünde Alain Delon'un sevgilisinden başka bir şey değildim. Ne zaman Visconti ile ya da Rene Clement ile çalışacaktım?"
Romy, Alain Delon için ülkesini ve arkadaşlarını terk etmişti ama hayatta bir tek onun sevgilisi olarak kalmak da istemiyordu. Sissi filmleriyle ünlenmişti ama oyunculuk yeteneği bunların çok çok ötesindeydi. Dönemin poh pohlananan, şımarık, doyumsuz çocuğu Delon'dan çok daha iyi bir oyuncuydu Romy.
1961 yılında Romy, çok sevdiği yönetmen Visconti ile çalışma fırsatını buldu. Aynı yıl iki Visconti filminde oynadı. Visconti onun için "Avrupa'daki en parlak kadın oyunculardan biri", diyordu. Romy'yi takdir edenlerden biri de Orson Welles'ti. Kafka'nın Dava'sının sinemaya uyarlanması söz konusu olduğunda Welles, Romy'yi aradı. Dava'daki rolü Romy'yi uluslararası sinema çevrelerinde yükseltti. Artık Hollywood onu bekliyordu.
Paris Match o dönemde şu saptamayı yapmıştı: "Greta ve Marlene'den 40, Marilyn'den 15 yıl sonra, beyaz perde nihayet yeni bir büyük yıldıza daha kavuştu". İki kez Cesar Ödülü'ne layık görülen Romy, hiç oyunculuk eğitimi almadan 40 film çevirmişti bile, yaşamı boyunca ise tam 61 film için kamera karşısına geçecekti.
Romy Schneider, başarılı bir oyuncu, bir sinema ikonu, bir cazibe simgesi olarak tarihe geçti. Ama beyaz perdenin dışında, mutsuz bir hayatın pençesinde sürükleniyordu. Delon'la ilişkisi onu hem kısıtlıyor, hem de yoruyordu. Top model ve şarkıcı Nico'yu da yıpratan, ona da hayatı zindan eden de aynı "sabıkalı" Delon değil miydi? Romy'nin ilk evliliği de bedbahttı. Berlinli tiyatro yönetmeni Harry Meyen ile evliliklerinden oğul David Christopher dünyaya gelmişti. David'in doğumundan sonra şöyle diyordu Romy: "Hayatımın nasıl bir biçimde değiştiğini soruyorsunuz, ben biraz değişik bir açıklamada bulunayım, nihayet benim de bir hayatım oldu". Meyen ile evliliği yürümedi, Meyen'in intiharı Romy'yi de ölüme yaklaştırdı.
Romy 1977 yılında özel sekreteri Daniel Biasini ile evlendi, bu evlilikten de bir kız çocuğu Sarah Magdalena dünyaya geldi. Romy ilk filmini çevirdiğinde, gerçek babası Wolf Albach-Retty ona yazdığı mektupta "Çocukluğunu cebine tıkıştır ve yollara düş", diyordu. Romy hayatının ilk on dört yılını yatılı okullarda, anneanne evlerinde geçirmişti. Şimdi kendi oğlu David de benzer şeyleri yaşıyordu. David 5 Temmuz 1981'de büyükannesinin evinin önünde bir kazaya kurban giderek hayatını yitirdi.
Romy, "Ne yaparsam kamera karşısında yapıyorum, gerçek hayatta hiç bir şey yapamıyorum", diyordu. Hayatının son döneminde sakinleştiriciler, alkol, uyku ilaçlarına gömüldü. 1976'da Alman feminist Alice Schwarzer'e verdiği söyleşide bir kadın olarak karşılaştığı zorlukları içten bir dille anlatmıştı. 29 Mayıs 1982 Paris'teki dairesinde ölü bulundu. Kimileri intihar ettiğini düşündüler. Oysa Adli Tıp raporunda "Kalp krizi sonucunda doğal ölüm" yazıyordu. Magda Schneider, Romy'nin bütün sevenleri adına itirazda bulundu: "43 yaşında çok güzel bir kadının bu şekilde ölümü nasıl doğal olabilir?"