Salima Ghezali 1958'de Bouira'da dünyaya geldi. Edebiyat fakültesinden mezun olunca, bir lisede Fransızca öğretmeni olarak çalışmaya başladı. O dönemde Cezayir Genel İşçi Sendikaları'nın da aktif bir üyesi oldu. 1980'lerde Cezayir'deki feminist hareketin öncü isimlerinden biri olarak çalışmaya yöneldi. Bir yandan iki kız çocuğu büyütürken, bir yandan da çeşitli kadın derneklerinde projeler yürüttü. Mağrip ve Avrupalı kadınlar Derneği'nin kurucu üyelerinden oldu. Kadınların Özgürleşmesi Derneği'nin başkanlığını yaptı. Uluslararası kadın derneklerinde görev aldı, hem ülkesi, hem de dünyanın başka yerleri için kadın hakları kampanyalarına katıldı. Feminist hareket içindeki yoğun çalışmaları sırasında gazeteciliğe yöneldi. Nyssa (Kadınlar) adlı bir dergi çıkarmaya başladı. Nyssa'nın ömrü mali problemler yüzünden kısa sürdüyse de, Ghezali'nin gazetecilik yaşantısı devam etti. Ghezali, kalemini kadın hakları yönündeki kazanımlar için bir araç olarak görüyordu. O günlerde, "Kadınların statüsünün baskıcı rejimler tarafından iyileştirilmesine inanmak saçmalıktır", diyordu. O, daha tümden ve kökten değişimleri savunuyordu. Bu değişim isteği, onu genel anlamda insan hakları mücadelesinin merkezine çekti. Ghezali, kadınlara yönelik şiddetin, tecavüzlerin ve baskıların hükümetlerin propoganda aracı olabildiğini gözlemlemişti.
La Nation'da ilk kadın yayın yönetmeni
Kasım 1994'te, haftalık bir gazetenin, La Nation'un ilk kadın yayın yönetmeni olduğunda, herkesi şaşırttı. 40 000 tirajlı, Fransızca yayımlanan La Nation, kendi alanında etkili bir yayın organı olarak saygı görüyordu. Çeşitli baskılar yüzünden, La Nation ekibinin hayati tehlike altında olduğu açıktı.
La Nation'un ilginç bir tarihçesi var: Ocak 1992'de hükümet yetkilileri, Cezayir'deki demokratik basının susturulması kararını aldıklarında, La Nation da payına düşen acıyı çekti. O günlerde günlük yayımlanan La Nation otoritelere karşı durduğu ve hükümete yönelik eleştiriler yayımlamaya başladığı için büyük yaptırımlar altında kalmıştı. Abdesselam hükümeti, Temmuz 1992'de ulusal birliğe saldırdığı gerekçesiyle gazetenin yayınını üç aylığına durdurdu. Kasım 1992'de gazete haftalık olarak yayımlanmaya başladı. Bu arada dergi yöneticilerine yönelik fiziksel saldırılar da gündemdeydi. Editörlerden biri iki suikast girişimi atlattı. 8 Mart 1994'te derginin kapanmasına karar verildi.
İşte, bu kapanış kararından altı ay sonra Salima Ghezali, La Nation'un başına geçti. Ghezali, 1980'leri ağırlıklı olarak ülkesindeki feminist mücadele içinde geçirdiğinden, kadınların medya içindeki istihdam olanaklarını da iyi gözlemlemiş. Editörlük işi ona verildiğinde, kendince şöyle bir açıklamada bulunmuş. Böyle bir görevin ilk defa bir kadına verilmesinin nedenlerinden biri de, artık tehlikeler yüzünden erkeklerin La Nation'un yayın yönetmenliğini yapmak istememeleri. Ghezali, korkuyla ilişkisini şu şekilde açıklıyor: " 1992'de savaş başladığında, korkuyordum. Korku hepimizi felç etmişti. Ama korkuyla yüzleşmeyi, onunla yaşamayı, korkuyu hayatınızın bir parçası olarak kabullenmeyi öğreniyorsunuz".
Ödüller....
Ghezali ilk göreve geldiğinde, altı tam zamanlı, dört yarı zamanlı editör ile çalışıyordu. Gazetenin yeni misyonu, Cezayir krizine barışçıl ve siyasi çözüm yaklaşımlarını desteklemekti. Salima Ghezali, bir gazeteci ve insan hakları savunucusu olarak bütün bu dönemleri hayati tehlikeyle geçirmek zorunda kalmıştı. Ghezali, sansürcü zihniyetle uzlaşmadığı gibi, inandıkları doğrultusunda mücadele etmekten hiç bir şekilde kaçınmıyordu. Bu yeni dönemde de gazete yasaklamalardan kurtulamadı. 1995'te başkanlık seçimleri boyunca tam üç kere toplatıldı. 1996'da bir kere daha kapandı. Bu tarihten sonra Ghezali, Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünde çalışmaya başladı. 1996'da Avrupa Parlamentosu'nun her yıl verdiği Sakharov Düşünce Özgürlüğü Ödülü'ne layık görüldü. 1997'de World Press Review onu "Yılın Gazetecisi" seçti. Ghezali aynı yıl, basın alanındaki gözüpek çalışmaları nedeniyle Olof Palme Ödülü'ne de layık görüldü.
Ghezali'ye göre Cezayir hala sefalet içinde, halkı fiziksel ve iktisadi şiddetle karşı karşıya. O, bugün de mücadelesini sürdürüyor, yazı yazıyor, kampanyalar düzenliyor ve çeşitli ülkeleri dolaşıyor. Mücadelelerinin sonucunu nasıl alacak bilinmez ama cesaretiyle hemcinslerine büyük bir örnek teşkil ettiği açık.