İnsan hakları savunucularından Yusuf Alataş, Hüsnü Öndül ve Ayhan Bilgen, Tolon'un sözlerini bianet'e değerlendirdi.
Savunucular, Tolon'un sözlerinin ardından, şunlara dikkat çekti:
* İnsan hakları savunucuları, yaşam hakkına ayrım yapmadan duyarlıdır.
* Savaş insan hakları açısından bir bataklıktır. Zarar görenin kim olduğu önemli değil; bizim için insan önemli.
* Yaşama hakkını güvence altına almak öncelikle devletin görevi.
* İnsan hakları savunucularını hedef gösteren tutumları sergileyenler, savunuculara yönelik saldırıların ortağı olurlar.
Savunucular, Türkiye'nin taraf olduğu, insan hakları savunucularını güvenceye alan uluslararası sözleşmeleri anımsatarak, başkalarının haklarını nasıl savunuyorlarsa, kendi haklarını da savunmayı bildiklerini söyledi.
Tolon, 17 Mayıs günü, komando eri Selim Karabulut'un İstanbul'daki cenaze töreninde yaptığı konuşmada, "Birkaç yıl önce silahlı mücadelesini sonlandırdığımız olaylar yeniden başladı. Ülkede terör yoksa biz niçin burada şehidimizin başındayız? Ama bakın bakalım insan hakları savunucularından kaç kişiyi göreceksiniz?" demişti.
İnsan Hakları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Mazlum-Der, Uluslararası Af Örgütü ve Helsinki Yurttaşlar Derneği, yarın saat 11:30'da, İHD'nin Ankara'daki Genel Merkez Binası'ndan ortak bir basın açıklaması yapacak.
Savaşa karşı, yaşamdan yana
İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Alataş, İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (Mazlum-Der) Genel Başkanı Bilgen, insan hakları savunuculuğunun savaş karşıtlığına ve yaşam hakkının savunulmasına dikkat çekti.
Alataş, "Komutanın sanki biz savaş kışkırtıcılığı yapıyormuşuz, askerlerin, güvenlik güçlerinin ölümlerine karşı duyarsızmışız, olağan karşılıyormuşuz gibi bir yaklaşımla açıklama yapması, bizi hedef göstermektir" dedi.
"Türkiye'deki insan hakları kuruluşları ve savunucuları, savaşa, şiddete, her türlü silahlı çatışmaya karşı. Silaha başvuran tarafın kim olduğu önemli değil. Demokratik yöntemlerden yanayız.
Savaşlar insan hakları açısından birer bataklıktır. Hep karşı çıktık. Zarar görenin asker, polis, sivil ya da gerilla olması değil; bizim için insan önemli.
Nedense, bu tür her olayda, 'Nerede yanlış yaptık' diye düşünmek yerine bizi suçluyorlar. İnsan hakları savunucuları, örgütleri, hiçbir zaman şiddet uygulamadı, savaşa girmedi, savaşı kışkırtmadı."
Bilgen: Gerilimin devamından fayda umanların sözleri
Tolon'un sözlerini değerlendiren Bilgen'se, son dönemde insan hakları savunucularına yönelik tehditleri anımsatarak "Biz çatışmaların bitirilmesini, bölgenin mayınlardan arındırılmasını istiyoruz. Oysa, gerilimin devamından fayda umanlar var; bunlar gerilimi artıracak sözler sarf ediyor" dedi.
"Kişilerin -asker, polis ya da sivil olsun- yaşama hakkını güvence altına almak, güvenlik görevlilerinin sorumluluğundadır. İnsan hakları savunucularının bu konudaki ayrımsız duyarlılığı raporlarına, basın açıklamalarına da yansıdı.
Ulusal ve uluslararası kamuoyu bunun farkında. İnsan hakları savunucularını hedef alan sözlerden herkesin ısrarla kaçınması gerek.
Bu tutumu sergilemeye devam ederlerse, bundan sonra, insan hakları savunucularına yönelik saldırıların ortağı olurlar."
Öndül: Devlet acılı insanların acılarını sömürmekten vazgeçmeli
İHD'nin eski başkanlarından Hüsnü Öndül, Tolon'un sözlerinin "yeni bir unsur ihtiva etmediğini" söylüyor.
"Sayın Orgeneral, bilinen tarzı sürdürüyor: Cenazeler, gerek resmi güçler, gerekse sivil şoven çevreler tarafından istismar edilmiştir. Bu istismar devam etmektedir. Özellikle güvenlik bürokrasisi olarak, her fırsatta, insan hakları örgütlerini, savunucularını, her biri birer değer olan insan haklarını küçümseyici, aşağılayıcı ifadeler kullanacak ve insanları önyargıyla koşullandıracaksınız ve o insanların en acılı gününde insan hakları savunucularının niye gelmediğini soracaksınız.
Devlet öncelikle acılı insanların acılarını sömürmekten vazgeçmeli."
Öndül, bu tür sözlerin, insan hakları savunucularından çok, insan haklarının kendine yönelik olduğunu söyledi.
"Devlet insan haklarını hem okullarda, hem askeri ve sivil bürokraside çarpık ele almıştır. Türkiye'yi yönetenlerin uluslararası sözleşmelerdeki, insan hakları belgelerindeki haklarla ilgisi yok. Hakları kendilerine özgü bir tarzla ele alıyorlar."
İnsan haklarını savunmaya devam
Hüsnü Öndül, insan hakları savunucularının sarılacakları tek siyasetin yine insan hakları olduğunu söylüyor:
"İnsan hakları savunucularının sarılacakları tek ilke/siyaset, insan hakları değerlerini özüne uygun savunmaktır. Bu tür sözlere dayalı olarak yanlış yapmamalıdır; ilkeden sapılmamalıdır."
Ayhan Bilgen'se, Türkiye'nin taraf olduğu, insan hakları savunucularıyla ilgili uluslararası sözleşmeleri anımsatıyor:
"Başkalarının haklarını nasıl savunuyorsak, kendi hakkımızı savunmayı da biliriz. Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası belgeler, insan hakları savunuculuğunu güvence altına alır. Türkiye, kendi anayasasında insan haklarına yer vermiştir.
Türkiye'de insan hakları mücadelesinin meşruiyeti sorgulanamayacak düzeydedir. Eğer bu tutum devam ederse, Türkiye'nin insan hakları karnesine kötü not olarak geçecektir."
BM İnsan Hakları Savunucuları Bildirgesi ne diyor?
Türkiye'nin de taraf olduğu, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Savunucuları Bildirgesi, 12. maddesi şöyle diyor:
"Devlet, herkesin tek başına ve başkalarıyla birlikte bu Bildiri'de belirtilen hakları meşru bir biçimde kullanması nedeniyle maruz kalabileceği şiddete, tehdide, misillemeye, hukuki veya fiili ayrımcılığa, baskıya ve her türlü keyfi muameleye karşı yetkili makamları vasıtasıyla korunmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır.
Bu bağlamda herkes tek başına veya başkalarıyla birlikte, devletin insan haklarının ve temel özgürlüklerin ihlaline yol açan faaliyetlerine, eylemlerine ve ihmallerine ve ayrıca bireylerin veya grupların işlediği insan haklarının ve temel özgürlüklerin kullanılmasını etkileyen şiddet eylemlerine karşı barışçıl vasıtalarla tepki gösterme ve muhalefet etme sırasında, ulusal hukuka göre etkili bir biçimde korunma hakkına sahiptir." (TK)