Çizim: Ercan Altuntaş
Haberin İngilizcesi için tıklayın
Kobanî davasının 31. duruşma periyodunun 2. oturumu, Sincan Cezaevi Kampüsündeki Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.
TIKLAYIN-Adalet, siyaset ve hukuk: Kobani Davası
Davada, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ve HDP MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 108 kişi yargılanıyor.
3 bin 530 sayfa ve 324 klasörden oluşan iddianamede 108 siyasetçi için “Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma” ile 37 kez “insan öldürme” başta olmak üzere pek çok suçtan ceza isteniyor.
TIKLAYIN - “Mahkeme, iktidarın çizdiği sınırdan çıkamıyor”
TIKLAYIN - “Kobanî davasında mahkeme, kendi yarattığı hukuku uyguluyor”
Yıldırım: Mütalaada delil yok
Bugünkü duruşma, siyasetçi Gülser Yıldırım'ın beyanıyla başladı.
MA’nın haberine göre Kürtçe savunma yapan Yıldırım, mütalaayı okuduğunu ve mütalaada savunma yapacak bir delilin olmadığını belirtti.
Mütalaanın iktidarın talimatı ile hazırlandığını belirten Yıldırım, “Biz bu davayı kumpas olarak görüyoruz. İktidarın çıkarları söz konusu olduğu zaman politikalarını rahatlıkla uyguluyorlar ve insanları da bu politikaların ortağı haline getiriyorlar. Partimiz, samimiyet ve ciddiyetle bu çözüm politikasının ortağı oldu. Ancak demek ki bir samimiyetsizlik vardı ki bugün bu dava ile bu samimiyetsizlik bize yöneldi” diye konuştu.
“Politikalarımızda halkların düşmanlığı yok”
Davanın Çözüm Süreci’nden 6 yıl sonra açıldığını belirten Yıldırım, şunları söyledi:
“Bizim suçlanmış olduğumuz şeylerin ilkelerimizle uzaktan yakından alakası yok. HDP’nin ilke ve felsefesiyle politika yaptığımız zaman ortak bir yaşam üzerine politika yaptık. Bizim politikalarımızda halkların düşmanlığı yoktu. Biz 100 yıldır yürütülen inkar, adaletsizlik ve imha politikalarını eleştiriyoruz. Bu zihniyetin Türkiye halklarına ve cumhuriyete hiçbir faydası olmamıştır.
Türkiye'nin 100 yıllık sorunlarına baktığımız zaman bütün acıların, insani, ekonomik, hukuki sorunların temelinde bu hukuksuz zihniyet vardır. Yaşamımızın tamamı, felsefemizin amacı -bu gün HDP’nin içinde bütün toplumlar, bütün renkler bir araya geldik- bu sorunlara çözüm bulmaktır.
“Savcı bu zihniyetin bir parçası mı?”
Bu suçlandığımız olaylara tevessül etmedik. Bugün bizim hakkımızda bu dosyayı açan savcının, ırkçılık düşüncelerinden bağımsız, özgür iradesiyle dosyayı hazırladığını söyleyebilir miyiz? Söyleyemeyiz.
Acaba bir yandan görevlerinden olma korkusuyla mı bu işi yapıyorlar, yoksa bunlar da bu zihniyetin parçası olarak mı bu işi yapıyorlar? Eğer bu dosyada bizi suçlamak için çabalıyorlarsa bu insanın içini acıtır. Kendi görevlerinden olmamak için bu işi yapıyorlarsa neden böyle yapıyorlar?
“Hukuki bir dava değil”
Eğer bir insan Kürt ise, kendi haklarını dile getirdiğin zaman ağır bir bedel ödüyor. Ben bunu en büyük örneğini Apê Musa’dan, babamdan, 48’ler olaylarında gördüm. Bu ülkedeki sorunların, çıkmazların tamamı Kürt halklarının haklarını tanımama siyasetinden kaynaklanmaktadır. Bunların suçladığımız olaylarla hiçbir alakası yoktur.
Bu nedenle bu davanın hukuki, adalete dayalı bir dava olmadığını söylüyoruz. Tamamen Kürt demokratik siyasetinin karşısında bir kumpastır. HDP bileşenlerine karşı, demokratik politika yürüten herkese karşı bir kumpastır.
“Kadına, demokrasiye karşı düşmanlık”
Demokratik eşit bir yaşamı savunduk. Bu söylemlerimizin faturasını bu salonda ödüyoruz. Bu cemaat adı altında 6 yaşındaki çocuklara tecavüz etme fetvası verenlere, 9 yaşındaki çocuklara evlenme faturası verenlere, kadınları katledenlere, kirli çete işlerini yürütenler bu ülkenin mahkemeleri tarafından serbest bırakılıyor. Onlara ‘iyi hal’ uygulayıp cezalarını indiriyorlar.
Ben bizim davamızı onların davaları ile kıyaslamıyorum. Ülkenin geldiği bir durum mahkemeleri hiç incitmiyor mu? Bu zihniyet nereye gidiyor. Biz özgür, demokratik, birlikte bir yaşam diyoruz ama uygulamaya gelenler ülkeyi Afganistan'a doğru götürmektedir.
Bu zihniyete sahip olanlar da her gün iktidar tarafından besleniyor, yüceltiyorlar. Bu en başta kadına, demokrasiye karşı bir düşmanlıktır. İktidarın yapmış olduğu kirli işlerin toplumdan gizlenmesi politikasıdır. Yapmış olduğu işleri halkın görmemesi için bunu kendilerine araç etmişler.
“İktidarın siyasetimizi mahkum etme çabası”
Halk için değil, kendi çıkarları için gruplaşıp mücadele ediyorlar. Bizim onlardan farkımız bu. Bu nedenle partimiz HDP’nin felsefesi, inandığı ilkele Türkiye'nin halkları için yaşamsaldır. Bu felsefe bu ilkeler halk için en iyi sonuçlar doğuracak olan ilkelerdir.
Ben en başta Kürt kadınıyım. Egemenler ‘Siz Kürtler her şey olabilirsiniz ama kendiniz olamazsınız’ diyor. Bir insan kendi olmadıktan sonra ne olabilir? Bütün sorunların başında bu inkar zihniyeti gelmektedir.
Bu dava, iktidarın siyasetimizi mahkum etme çabası. Ama bize yöneltilen suçlar ile yaptıklarımız tamamen birbirine zıttır. Arkadaşlarımız, bu olayların açığa çıkması için meclise önerge verdiği ancak iktidar ve ortakları bu önergeleri reddetti. Mütalaayı hazırlayanlar, savcı bizim bu şekilde suçlanmamızı, cezaevlerinde ağır cezalar almamızı neden bu kadar çok istiyor. Kimin çıkarları için?
“Demokratik çözümün muhatapları belli”
Mütalaa hakkında söylenecek hiçbir şey bulamıyorum. Çıkacak hiçbir sonucu hukuki görmüyorum, kabul etmiyorum. Demokratik çözümün muhatapları bellidir. İktidar bu demokratik çözümü istememektedir.
Dün bu demokratik çözümü yapmak istedikleri zaman nasıl bir girişim yapmışlarsa bugün de muhataplar bellidir. Dün nasıl ki iktidar Sayın Öcalan’ın muhatap olduğunu görmüşse ve çözüm sürecini başlatmışsa bugün de görebilir. Biz HDP olarak elimizden geleni yapacağız.
Diyalog, çözüm ve barış yanlısıyız. Dün üzerimize düşen görevi yaptığımızdan, çözüm sürecine yardımcı olduğumuzdan dolayı yargılanıyoruz. Biz kavga isteyen değiliz, çözüm sürecini yargılamıyoruz. Bu ülkede diyalog yeniden kurulsun istiyoruz. Yine barıştan yanayız ve bugün onun bedelini ödüyoruz.” (AS)