Kadınlar "Kürt Açılımı"nda söz sahibi olmak istiyorlar. Bir yandan Barış İçin Kadın İnisiyatifi eylemlerle, şenliklerle, barış nöbetleriyle "biz de varız" derken yıllardır bölgede yaşayan, bu konuda çalışan ya da Kürt olmayıp çözüm isteyen kadınlara sorduk: Kadınlar sürece dahil olursa ne değişir?
Aktivist ve oyuncu Görkem Yeltan öncelikle "kadınlar da taraf olmalı" söylemini reddediyor ve olması gerekeni talep etmenin dışında kadın-erkek birlikte mücadele etmeden sürecin çözüme götürmeyeceği düşüncesinde.
DTP'nin rolü
Akdemisyen Ayşe Buğra ise herkesin atladığını düşündüğü bir noktaya dikkat çekiyor:
"Demokratik Toplum Partisi (DTP) kadınların siyasete katılması konusunda bütün diğer partilerden çok daha önemli bir rol oynadı. Dolayısıyla açılım süreci içinde DTP'nin bu yönü muhakkak kullanılmalı. Doğu'daki kadınlar Türkiye'nin diğer kesimindeki kadınlardan çok daha başka bir noktada mücadele veriyor siyasetin içinde ve onların varlığı çok daha çarpıcı, güçlü."
"Açılımın hayatımıza yansıması için söz sahibi olmalıyız"
Buğra'nın dikkat çektiği "Doğu'da mücadele eden kadınlar"dan biri olan Van Kadın Derneği (VAKAD) Başkanı Zozan Özgökçe'ye soruyoruz:
"Biz kadınlar her zaman teoriyi pratiğe geçirmekte daha iyiyizdir. Fikir ve önerilerimiz daha çok yaşamımıza hitap edecektir. Her kesimden Kürt kadının dinlenmesi gerekiyor. Her kesimin talepleri ve önerileri farklı olacaktır. Açılım adına Kürtlerle ilgili daha önce konuşulmayan hatta yasak olan bir çok konu ülke gündemine girdi ancak bu açılımın yaşamımıza da yansıması gerekir."
Özgökçe Kürt toplumunda kadınların Kürt erkeklerine göre çoklu ayrımcılığa uğradıklarını düşünüyor:
"Kürt kadınları 30 yıldır süren savaşın sonuçlarından direk olarak etkilendi. Kürtlerin inkar edilmesinden dolayı kendi kimliklerinden, dillerinden, kültürlerinden yabancılaştılar, yalnızlaştılar."
"Savaşın tahribatının da cinsiyeti var"
"Analar, Yoldaşlar, Tanrıçalar/Kürt hareketinde kadınlar ve kadın kimliğinin oluşması" kitabının yazarı Handan Çağlayan "Ne zaman Türklerle ve Kürtlerin kardeşliğine kanıt gösterilme ihtiyacı duyulsa ilk akla gelen Çanakkale oluyor. 'Çanakkale'de birlikte savaştık'. Kardeşlik ve barış için 'savaş kardeşliği'nden daha iyi referanslarımızın olmalı" diyor.
"İki toplumun kardeşliğini birlikte savaşmış olmaya bağlamak, son derece eril bir tahayyülün ürünü. Sırf Kürtlerle Türklerin değil (bu şekilde bir ifadelendirme tarzı da çok problemli) bu topraklarda yaşayan herkesin kardeşliği ve barış içinde birlikte yaşayabilmesi için çok daha iyi referanslarımız var zaten.
"Önemli olan nereden bakıldığı, neye bakıldığı ya da hangi gözlerle bakıldığı. Kadınların bu sürece özne olarak katılmaları bu açıdan çok önemli. Çünkü kadınlar barış için Çanakkale'de birlikte savaşmış olmak gibi bir kanıt aramazlar. Bu onların yaşam deneyimiyle alakalı bir şey değil. Üstelik bugün pek çok çatışmanın kaynağında yer alan 'millet', 'devlet', 'vatan' gibi olgular ve bunlara dayandırılan ideolojiler, kadınlar için erkeklere ifade ettiği anlamları ifade etmeyebilir. Zaten bu nedenledir ki İsrail'de, İngiltere'de ya da Balkanlarda erkekler toprak ya da devlet vb. adına kolayca milliyetçi politikalara destek verip ve savaşa kanalize edilirken kadınlar birbirleriyle barış köprüleri kurabildiler."
"Çözüm dedikleri 'akil adamların' atışmalarıysa..."
"Bugün çözüm denilen şey, alt alta yazılmış maddeler üzerinde pazarlıktan ve Cumhurbaşkanının, Başbakanın, Milli Güvenlik Kurulunun, Parti liderleri, köşe yazarlarının ya da 'akil adamların' bas, bariton atışmalarından ya da görüşmelerinden, birbirinin gücünü tartmadan, gardını almadan, taktiklerden ve manevralardan öte bir şeyler olacaksa, kadınların bu deneyimlerine ihtiyaç var" diyen Çağlayan ekliyor:
"Ayrıca bütün egemenlik ilişkilerinin aynı zamanda cinsiyetçilikle bir arada olması, kadınların bu savaştan erkeklerden daha farklı ve çoğunlukla daha fazla etkilenmelerine yol açtı. Başka bir ifadeyle savaşın tahribatlarının da cinsiyeti var."
"Anadil ve zorunlu göç esas kadınların sorunu"
Dil yasaklarının esas olarak kadınların sorunu olduğunu söyleyen Çağlayan erkeklerin bir şekilde Türkçeyi öğrendiklerini, başta anadili dışında dil bilmemenin ve ataerkil denetim olmak üzere çeşitli nedenlerden dolayı zorunlu göçün de kadınların farklı ve daha fazla etkilenmelerine yol açan bir süreç olduğunu ifade ediyor:
"Militarizmin, milliyetçiliğin eril karakteri, erkeklik kültürünü ve şiddeti nasıl beslediğini, doğallaştırdığını her gün yaşanan kadın cinayetlerinden çok iyi biliyoruz. Örnekleri uzatmak mümkün ama gerek yok. Tahribatların ortaya çıkartılması ve telafi edilmesi sürecinde mutlaka kadınların farklı deneyimlerinin ortaya çıkarılması, görünür kılınması ve yeniden inşa sürecinde cinsiyet eşitliği perspektifini dahil etmesi gerekiyor. Çanakkale'nin sağladığı "savaş (erkek) kardeşliği"nden öteye bir ufuk geliştirmek gerekiyor."
Çağlayan son olarak şöyle diyor: "Barış mücadelesi aynı zamanda ataerkilliğe, milliyetçiliğe, militarizme ve dolayısıyla her türlü şiddete ve egemenliğe karşı somut politikalar geliştirmek durumunda. Kadınların sürece özne olarak katılması bu nedenle de gerekli." (EZÖ)
* Barış için Kadın İnisiyatfi'nin düzenleği Barış Şenliği bu pazar (24 Ağustos) Maçka Demokrasi Parkı'nda saat 15:00*19:00 arasında düzenleniyor.