Duruşmaların yıl sonunda başlamasıyla birlikte, halen çoğu muvazzaf, bir bölümü ise emekli olan toplam 196 subayın sanık olarak yargılandığı Balyoz davasının önümüzdeki bir-iki yıl zarfında Türkiye'nin gündemine damgasını vurmaya devam edeceğini söyleyebiliriz.
Balyoz iddianamesinin metni üzerinde yaptığımız incelemede dikkatimizi çeken noktalar üzerindeki gözlemlerimizi bugünden itibaren okurlarımızla paylaşmak istiyoruz.
Metnin yazımı aceleye gelmiş
Önce 974 sayfa tutan metnin Türkçesiyle ilgili genel bir gözlem. Elimizdeki "word" formatında yazılmış olan iddianame dosyasındaki Türkçe, özellikle de imla hataları yer yer okuru yoracak boyutlara ulaşabiliyor.
Sıkça mayıs yerine "mwıs" gibi yazımlarla ya da harfler yerine garip bilgisayar işaretleriyle karşılaşıyorsunuz. Bu tür hataların sıklığı, iddianamenin yazım sürecinin biraz aceleye getirildiğini, metnin nihai bir okuma yapılmadan mahkeme heyetine sunulduğunu gösteriyor. Bu durumun terfilerin görüşüleceği YAŞ'ın zamanlamasıyla bir ilgisi olup olmadığını bilebilecek durumda değiliz.
Savcılar, Mehmet Ergül, Süleyman Pehlivan, Ali Haydar, Mehmet Murat Yönder tarafından hazırlanan iddianame, büyük ölçüde, Taraf Gazetesi muhabiri Mehmet Baransu tarafından Savcılık makamına iletilen valiz içindeki CD ve belgeler esas alınarak kaleme alınmış. Ayrıca, savcılar tarafından hazırlatılan çok sayıda bilirkişi raporu da iddianamede geniş bir yer tutuyor.
Valizden 12 Eylül darbe planı da çıktı
İddianamenin hemen girişinde karşımıza çıkan ilginç bir durum, savcıların bu belgeleri tasnif ettikten sonra "devlet güvenliğine ilişkin olduğu değerlendirilen" belge ve dosyaları çıkartıp soruşturma için yalnızca bunların haricindeki belgeleri değerlendirmeye almış olmasıdır.
Balyoz savcıları, bu açıdan, ellerine geçen belgeleri devlet güvenliğine ilişkin olsa bile iddianamenin eklerine dahil ederek kamuoyuna açık bilgi haline getirmekte sakınca görmeyen Ergenekon savcılarından farklı bir tutum sergiliyor.
Önemli bir başka nokta, soruşturmanın dışında tutulan bu belgeler içinde 12 Eylül askeri darbesinin resmi planı olan "Bayrak Harekat Planı" ve planın İstanbul 1'inci Ordu bölgesinde uygulamasına ilişkin Orgeneral Necdet Üruğ imzalı talimatların da bulunmasıdır.
Dolayısıyla Mehmet Baransu'nun Savcılığa getirdiği valizden Balyoz'un yanı sıra, bugünlerde referandum tartışmalarıyla birlikte sıkça gündeme gelen 12 Eylül darbesi de çıkmıştır. Anayasa değişikliğinin referandumda geçmesi ve yargıda 12 Eylül'le ilgili bir adım atılması halinde, zamanaşımı sorunu çıkmazsa bu belgelerin delil niteliği taşıyacağı savlanabilir.
Listelerle ilgili delile ulaşamadık
Savcıların, Taraf Gazetesi'nin yayımladığı ve darbe halinde kurulacağı ileri sürülen Bakanlar Kurulu'nun listesi ile darbecilerin "tutuklayacağı ya da faydalanacağı" gazetecilere ilişkin listeleri nasıl değerlendireceği merak konusuydu.
İddianamenin ilgili bölümünde, bu konuda aynen şöyle deniliyor:
"Söz konusu planlarda plan doğrultusunda görev alacaklar ve bu planın destekleyeceklerle ilgili değerlendirme bu belgeleri düzenleyenlerin görüşü niteliğindedir. Bu değerlendirmenin hangi kriterlere göre yapıldığı anlaşılamamıştır. Ayrıca bu planlarda görev alacak veya destekleyecek şeklinde ismi yazılan kişilerin bu konuyla ilgili beyanda bulundukları, kendilerine verilecek görevi kabul ettikleri veya başka bir işlemde bulundukları hususunda herhangi bir delil elde edilememiştir.
Zaten bu kişiler hakkında bu yönde bir delile ulaşılmış olsa idi atılı suça iştirak veya yardım suçundan eylemleri soruşturma konusu edilecek belki de haklarında toplanan delillere göre haklarında kamu davası açılabilecekti. Bu bağlamda örneğin planda bahsi geçen Milli Mutabakat Hükümeti belgesinde burada görev alacak Başbakan veya Bakanlara bunun teklif edildiği, bunların da bunu kabul ettikleri hususunda herhangi bir delil yoktur. Diğer görev alacak olanlar veya destekleyecekler listesinde bahsi geçen kişiler için de aynı durum söz konusudur."
Medyada lince maruz kalanlar ne olacak?
Savcılar, bu çerçevede isimleri planlarda yer almış ya da şüpheli sıfatı taşımayan şahıslarla ilgili değerlendirmeleri, fişlemeleri, kanaatleri soruşturma dosyasına koyarken "bu kişilerin isimlerini kararttıklarını ya da sildiklerini" belirtiyor.
Burada da Ergenekon savcılarının bu konulardaki özensiz tutumundan 180 derece ayrılan bir hukuk çizgisiyle karşılaşıyoruz.
Savcılar, bu belgeleri delil olarak kabul etmiyor. Oysa bazı medya kuruluşlarında bu listelerde isimleri geçen gazeteciler, işadamları, siyasetçiler ciddi bir linç kampanyasına maruz kalmıştı.
Bu kişilerin gerçekte mağdur edilmiş olduğu Balyoz iddianamesiyle gün ışığına çıkmış bulunuyor. (SE/EÜ)
* Sedat Egin'in yazısı Hürriyet'te 3 Ağustos'ta yayınlandı.