Savcılar, deliller arasında yer alan seminerde yapılan konuşmalara ait ses kayıtlarını da iddianamede oldukça ayrıntılı bir şekilde değerlendiriyor.
Senaryolar sevimli değil
Bu sunumlar ve konuşmaların dökümleri, katılımcıların çok büyük ölçüde bir senaryo çalışmasının sınırları çerçevesinde hareket ettiklerini gösteriyor. Bu sunumlarda getirilen önerilerin önemli bir bölümü, bir "iç kalkışma" senaryosu üzerine geliştirilmiş. Her katılımcı, kendisine "üst makam" tarafından talimat olarak iletilmiş bir senaryo üzerinden, o tasarıma göre planlamasını yapmıştır.
Kanlı isyanlar, senaryo da olsa, çok sevimsizdir. Seminerde sivil halkın oturduğu yerleşim bölgeleri çatışma alanı olarak gösterilmiştir. Çizilen alt senaryolardan birinde tanklar İstanbul'un Fatih, Bağcılar ve Gaziosmanpaşa semtlerine girmektedir. Senaryoya göre, çıkan irticai ayaklanma sırasındaki çatışmalarda yalnızca Fatih'te 30 kişi ölmüştür.
İddianameye göre, bu çatışmayı bastırmakla görevli olan dönemin 66'ncı Mekanize Tugay Komutanı Tuğgeneral İhsan Balabanlı, seminerde "en sert şekilde" hareket edeceğini belirterek, "30 kişinin öldüğü bir Fatih bölgesinde artık bizim copla, kalkanla davranmamız geride kalmıştır" diyor.
Keza dönemin 5'inci Kolordu Komutanı Korgeneral Şükrü Sarışık, birlikleriyle "İstanbul'un üzerine çökeceğini" belirtiyor, "acımasızca hareket etmenin görevleri olduğunu" söylüyor.
Bir dizi problemli ifade
Bazı konuşmalarda sorunlu ifadelerle de karşılaşılıyor. Örneğin, iddianamede ismi "A" diye geçirilen bir subay, "Bana göre en kolay hareket tarzı bir 12 Eylül gibi harekâtın baştan itibaren organize edilmek suretiyle..." diyor.
Bazı noktalarda senaryolardaki kurgusal realite ile yaşanan realite arasındaki sınırların zayıfladığı, hatta kaybolduğu durumlar da yaşanıyor.
Bunun nedenlerinden biri, yöntem gereği plan seminerinde özel kişi isimlerinin kullanılmaması gerektiği halde, çalışmada bunun aksi yönünde davranılmış olmasıdır. Örneğin Orgeneral Doğan, Ümraniye, Pendik ve Üsküdar belediye başkanlarının isimlerini bizzat geçiriyor.
Bu arada senaryoda sıkıyönetim ilan edilmesi halinde komutanların asayişi sağlamanın dışında başka hangi alanlara el attıklarını gösteren çarpıcı örnekler de var. Örneğin, sıkıyönetim ilan edildiği için sıkıyönetim mahkemeleri de kurulacaktır.
Ayrıca, kamu kurumlarında ciddi bir tasfiyeye girişilecek, irticai, bölücü kadrolar, hatta yolsuzluklara karışmış kamu görevlileri tasfiye edilecektir. Bu çerçevede seçilmiş bazı belediye başkanları da görevden alınacaktır. Tasfiye edilen isimlerin yerine genellikle emekli askerlerin getirilmesi öneriliyor.
Senaryoyla gerçek iç içe geçince
Seminerin problemli gözüken noktalarından biri, Orgeneral Doğan'ın konuşmalarında senaryolarda yaşanan durumlarla "bugün" arasında sıkça paralellik kurmasıdır. Örneğin, daha açış konuşmasında "Bu bir jenerik senaryo ama günümüzdeki gelişmelerle bir paralellik taşıyor" diyor Orgeneral Doğan.
Orgeneral Doğan'ın bu senaryolar içinde özellikle bir "milli mutabakat hükümeti"nin kurulmasına çok sıcak baktığı anlaşılıyor. Komutan, bunun "İç güvenlikte pekiştirici, sağlamlaştırıcı, güven verici bir hükümet olacağını... Bütün Türk ulusunu arkasından sürükleyeceğini" söylüyor.
Bu, komutanın senaryo içindeki bir tasavvurudur. Ancak senaryo dahi olsa, seçilmiş bir hükümet işbaşındayken bir başka hükümet tarzının tasavvur edilmiş olması demokrasi açısından ciddi mahzurlar taşımaktadır.
Yasanın kendisine iç tehdide karşı görev verdiği bir ordunun hazırlıklı olabilmek için senaryo çalışması yapmasında yasal açıdan sorunlu bir durum yoktur. Sorun, yukarıda işaret ettiğimiz bir dizi noktada yapılan dikkatsizlikler ve ölçünün kaçırıldığı durumlarda yaşanmış olmasıdır.
Onun dışında Birinci Ordu Karargâhı'nda talimatla Orgeneral Doğan'ın komutası altında toplanan 25 general ve 121 subay kendilerine verilen bir görevin gereğini yerine getirmiştir. Bir bölümü yalnızca dinleyicidir.
Bugün hepsi Balyoz davasında sanık durumundadır.
Doğan darbeye teşebbüs etti mi?
Bu seminerdeki ölçüyü aşan, problemli durumlar doğrudan hükümeti devirmeye dönük bir darbe teşebbüsü olarak adlandırılabilir mi? Bundan dolayı salondaki herkes suçlanabilir mi? Bütün bunlar Orgeneral Doğan'ın darbe yapmaya soyunduğu anlamına mı geliyor?
Savcıların iddianamesindeki ana önermesi bu seminer çalışmasının aslında darbeye ilişkin Balyoz Planı'nın bir parçası olduğu, Balyoz ile seminerin iç içe geçtiğidir.
Balyoz Planı gerçekten varsa seminer bambaşka bir görüntü kazanabilir. Ama bu belgenin doğru olduğunu ileri sürenler olduğu gibi "sahte" olduğu konusunda da kuvvetli görüşler var.
Önümüzdeki hafta köşemizde bu sorulara yanıt arayacağız. (SE/EÜ)
* * Sedat Ergin'in yazısı Hürriyet'te 7 Ağustos'ta yayınlandı.