GIT-Türkiye, Friedrich-Ebert-Stiftung Derneği ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nin (MSGSÜ) düzenlediği “Parmaklıklar Ardında Bilim: Sakıncalı Araştırmalar, Suçlu Konular” konferansı MSGSÜ Bomonti kampüsünde devam ediyor.
Üç bölümden oluşan konferansın Doç. Dr. Zeynep Gambetti'nin moderasyonunu yaptığı ikinci oturumuna Doç. Dr. Reyda Ergün ve Prof. Dr. Neşe Özgen konuşmacı olarak katıldı. Oturumda araştırmacının bir suçlu olarak portresi tartışıldı.
Ergün: Sosyal bilimci taraflı ama nesneldir
“Ötekiyle Bakışarak Kendine Bakmak: Aynalar, Maskeler ve Pınar Selek” başlıklı konuşmasında Ergün bir sosyal bilimci olarak Pınar Selek'in “ötekilerle” iilgili yaptığı çalışmaları ve bu çalışmaların sonucu olarak iktidar tarafından cezalandırılmasını anlattı.
“Hiçbir sosyal bilimci kendisini içinde yaşadığı toplumdan soyutlayamaz. Bu yüzden bilim taraflı ama nesneldir.
“Türkiye'de şiddete uğrayan gruplarla çalışmak, onların uğradığı şiddet için kendine bakmak sosyal bilimci için zorlu bir süreç. Pınar Selek 1990'larda Kürt Meselesi'nin çözümü için sokağa inerken, Hortum Süleyman zamanında seks işçileriyle birlikteyken iktidar zihniyet için tehlikeliydi. Cezalandırılmalıydı ve cealandırıldı da. O kadar tehlikeliydi ki Kürt Sorunu ile ilgili çalışması da yok edildi. Bugün o çalışmadan elimizde hiçbir şey kalmadı.
“Sonra Mısır Çarşısı olayı geldi. Şiddete karşı çıkan bir kadını şiddetle suçladılar. Şiddetin sonuçlarını çözmek için açtığı Sokak Sanatçıları atölyesini cephanelik yaptılar. Selek daha sonra anlatılarında cezaevindeyken kendisini ziyarete gelen bir trans kadına kendisine en çok bu durumun, bu kadar masum bir şeyin kirletilmesinin dokunduğunu anlatıyordu.
Ben Pınar Selek'in hikayesini bir mağduriyet olarak değil bir isyan hikayesi olarak görüyorum. İnsanın özne olma imkanın sürekli elinden alınması ama buna rağmen özne olmak için çabalaması olarak görüyorum. Pınar Selek uğradığı komplo üzerinden yürütülebilecek mağduriyet politikalarının tuzağına düşmedi. Kendisine bakmak için ötekiyle bakışmaya devam etti.”
Özgen: Antropoloji alanına ve yöntemine sahip çıkmalı
Özgen ise “Pertev Naili Boratav'dan Ahmet Kerim Gültekin'e: Siyasal Antropoloji Çalışmaları Devlete Göre Neden Sakıncalıdır?” başlıklı konuşmasında 18. yüz yılın başından itibaren antropoloji çalışmalarına değinerek antropologların iktidarla kurduğu ilişkiyi tartıştı.
“Kültürün gizli hallerini anlamak ve kültürün hallerini yönetmek istemek cumhuriyetle başlayan bir şey değil. Cumhuriyet bir vesayet aldı. Bu devlet Pertev Naili Boratav'ı çalışamaları için cezalandırırken bir yandan da kafatası ölçümü yapan anlayışı değişmez bir antropoloji temeli olarak almıştı.
“Boratav'ın Nasreddin Hoca çalışmalarında Pagan bir toplumun bu figürle kendisini baskılayan iktidarı nasıl tiye aldığın ortaya koyuyordu. Bu iktidarın kabul edebileceği bir çalışma, bir gerçeklik değildi ki bu bilginin üretilmesinin sonucu olarak gerçekleştireceği değişimi de kabul edebilecek bir iktidar değildi.
“Hayat ve topluluklar hem modern hem de modernist aklı anlama biçimi olarak, devleti seven kurumlardır. Demokrasi taleplerini baskıcı rejimle pazarlık etmek yerine geçmişten getirdikleri sembollere sahip çıkarak ve yenileyerek tüm zorluklara rağmen kurma kapasitesine sahiptirler. Antropolojinin de kendi alanı ve yöntemine bu şekilde sahip çıkması gerekir.”
Oturumun ardından yapılan tartışmada Hala Tanığız Platformu'dan Senem Donatan Pınar Selek Davası'nı ve platformun çalışmalarını, Ahmet Kerim Tekin ise tutuklanmasına sebep olan akademik çalışmaları aktardı.
Konferans Bahar Şahin Fırat'ın “Taş'ın İzinde: Müge Tuzcuoğlu 'Vakasının' Devlet, Adalet ve Çocuk Olmak Üzerine Düşündürdükleri” ile Yrd. Doç. Dr. Nurşen Gürboğa'ın “Büşra Ersanlı'nın Entelektüel Aktivizmi, Onur ve Adalet İçin Eşitlenme ve Özgürleşme” sunumlarıyla devam edecek. (EA)