GIT-Türkiye, Friedrich-Ebert-Stiftung Derneği ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nin (MSGSÜ) düzenlediği “Parmaklıklar Ardında Bilim: Sakıncalı Araştırmalar, Suçlu Konular” konferansı MSGSÜ Bomonti kampüsünde gerçekleşti.
Üç bölümden oluşan konferansın son bölümünde Bahar Şahin Fırat'ın “Taş'ın İzinde: Müge Tuzcuoğlu 'Vakasının' Devlet, Adalet ve Çocuk Olmak Üzerine Düşündürdükleri” ile Yrd. Doç. Dr. Nurşen Gürboğa'ın “Büşra Ersanlı'nın Entelektüel Aktivizmi, Onur ve Adalet İçin Eşitlenme ve Özgürleşme” sunumları yer aldı.
Devletin makbul olmayan çocukları
Şahin Fırat sunumunda devlet çocuk ilişkisi ile Müge Tuzcuoğlu'nun bu süreci nasıl kırdığın anlattı.
“Sosyal bilim sorular ve tahlillerle iletişim ve özgürlüğün bir biçimde mümkün olduğunu hatırlatır ve yeniden ele geçirilmesinin sınırlarını zorlar. Son 30 yılda Türkiye'de ve Kürdistan'da insanlar toplama kampı koşullarına maruz kalırken uygarlık hakikati bir yarılma yaşadı.
“Bütün bir toplumun hakikat algısında bir zedelenme söz konusu. Toplum devlet eliyle yaşanan kötülüğe sessiz ve kör kaldı. Bu kötülüklerin doğru, hak edilmiş ve meşru olduğuna inandılar.
“Sosyal bilim bu noktada devletin kadınlara, Kürtlere, çocuklara karşı işlediği cürümleri ifşa eder ve hakikati geri çağırır. Müge Tuzcuoğlu sosyal bilim partiği olarak bunu yapıyor ve iktidarı rahatsız ediyor. Taş atan çocuklarla konuşarak, Sarmaşık Derneği'nde çalışarak hakikati hatırlatıyor.
“Devletin çocuğa 'bakılacak, büyütülecek, biçimlendirilecek kişi' olarak bakıyor. Devletin tornasından geçerek 'makbul çocuk' olunuyor. Makbul çocuk olmanın tarifi değişebiliyor ama her şekilde makbulun yolu itirazdan değl itaat etmekten geçiyor. Buna karşı çıkan çocuklaraysa vatan hainliği ya da adalet terazisindeki cezalar düşüyor. Ama devlet babağa çocuğun yine kendisini sevmesini istiyor.
“Sosyal bilimciler olarak biz de devlet babanın gözünde bu çocuklar gibiyiz. Tuzcuoğlu bu iki mekanizmanın buluştuğu bir figür. Hem devletin makbul bulduğu, dayattığı özgürlük, sınır ve siyaset sınırını deşiyor ve bunu yaparken devletin makbul bulmadığı çocuklarla konuşarak yapıyor. Devletin çocuk oyununu ifşa ederek düzene çomak sokmaya çalışıyor.”
'İtibarsız' akademisyenler cephesi
Gürboğa ise konuşmasında Prof. Dr. Büşra Ersanlı'nın akademisyenliği ile siyaset arasında kurduğu ilişkiyi, nasıl iki alanı da beslediğini anlattı.
“Büşra Hoca akademik faaliyetle gelen entellektüel faaliyet ile siyasal faaliyet arasında çok önemli bir bağ kurmuş ve her iki mecrayı da besleyen biri olarak duruyor.
“Büşra Hoca'yı bir akademisyen olarak çok yakıcı sorunlar üzerine söz söylüyor, düşünüyor, çözüme dönük sorgulamalarda bulunuyor. Büşra Hoca aslında fikirlerini dar entelektüel akademik sınırların dışına çıkartabilen ve bunu bizzat önemseyen biri olaral karşımızda duruyor. Bir bilim kadını olarak da bilginin dönüştürücü gücüne inanyor ve bilgiyi güncel olana müdahale aracı olarak görüyor.
“Akademisyenlere iktidar tarafından 'tarafsızlık' adı altında soğuk bilgi üretmesi bekleniyor. Aksi halde çalışma 'taraflı' ya da 'yanlı' denerek 'itibarsızlaştırılıyor'. Hem akademisyen hem de aktivist olarak siyasal alana müdahale eden aktivist sosyal bilimcinin yakıcı konulara bilgi üzerinden müdahale etmesi ve bunun nasıl üretildiğini çözümlemek için araştırma yapması kuşkusuz yanlılıktır; gerekli bir taraflılıktır.
“Akademik bilgi üretimine bir itibar kazandırma karşılığında o soğukkanlı, haddini bilen, olması gerektiğini söyleyen iktidara karşı söz söylemektir. Bu yüzden de itibarsızlaştırılmış akademisyenlerin buluşması tesadüf değil, aslında bu bir cephe.”
Oturumun ardından Ersanlı ve Tuzcuoğlu'nun da katılımıyla tartışma gerçekleştirildi. (EA)