Enerji Piyasası Denetleme Kurulu (EPDK) 19 Eylül 2011'de aldığı bir kararla [1] akaryakıta, hammaddesi tarımsal bitkiler olan "biyoyakıt" katkısını zorunlu hâle getirdi.
EPDK'nın kararına göre, benzin türlerine 1 Ocak 2013 tarihinden itibaren yüzde 2, 1 Ocak 2014 tarihi itibarıyla da en az yüzde 3 oranında yerli tarım ürünlerinden üretilmiş etanol ilave edilecek.
Motorin türlerinde de yerli tarım ürünlerinden üretilmiş yağ asidi metil esteri (YAME) içeriğinin (biyodizel) 1 Ocak 2014 itibarıyla en az yüzde 1, 1 Ocak 2015 tarihi itibarıyla en az yüzde 2, 1 Ocak 2016 tarihi itibarıyla en az yüzde 3 olması gerekiyor.
Bu çalışmamızda, EPDK'nın bu kararının Türkiye için ne anlama geldiği, agroyakıtların doğaya dost olup olmadığı ve gıda yerine yakıt amaçlı tarımsal üretimin gıda krizi ve açlık sorunlarına etkisi ile ilgili değerlendirmemizi bulacaksınız. [2]
I. Biyoyakıt Değil Agroyakıt
Günümüzde bir pazarlama stratejisi olarak içtiğimiz sütten kullandığımız kremlere, yediğimiz gofretten giydiğimiz çoraba kadar her şeye "biyo" yaftası yapıştırılıyor. Günümüzün moda deyimi hâline getirilen biyo yaftası tarımsal yakıtlara da yapıştırıldı.
Tarımsal yakıtların biyoyakıt diye adlandırılarak "yenilenebilir" enerji sınıfına sokulması özellikle gelişmiş ülke hükümetlerine kolay yoldan çevreci/doğa dostu makyajı yapma imkânı sağladı.
Oysa aşağıda gerekçelerini anlatacağımız üzere, hükümetlere yenilenebilir enerji kriterlerini yerine getirme fırsatı veren 'biyoyakıtlar' hiç de o kadar 'biyo' değiller! Bu yüzden, bu yakıtlar için biyo takısını kullanmak yanlıştır. Doğru ifade biçimi ise tarımsal anlamına gelen 'agro' takısını kullanmaktır.
Biyo, Yunanca bios kelimesinden gelir, hayatı ve yaşayan bir organizmayı ifade eder. Biyoyakıt ise yaşayan bir organizmanın hayatının sonlanmasıyla ortaya çıkartılan bir yakıt türüdür.
Bilindiği üzere kömür, petrol gibi fosil temelli yakıtlar da bir zamanlar yaşamış olan organizmanın hayatının sonlanmasıyla ortaya çıkan yakıtlardır. Fosil yakıtlar uzun yıllar önce hayatı sonlanan canlılardan, biyo takısı takılmış olan yakıtlar ise yakın zamanda hayatı sonlandırılan bitkilerden elde edilmektedir. Bu anlamda, iki yakıt türü fazlasıyla benzeşmektedir.
Nitekim bu iki yakıt türünün neden olduğu zararlar ve yarattığı tahribatlar arasında da pek bir fark yoktur. Dolayısıyla, fosil yakıtlar ne kadar 'biyo' olabilirse agroyakıtlar da ancak o kadar 'biyo' olabilir.
Teknik olarak tarımsal üretimle elde edilen ve hiç de doğa dostu olmayan bu akaryakıt biçimine biyoyakıt, biyodizel vs. demekten vazgeçip gerçek tanımlarıyla, agroyakıt/agrodizel diye hitap etmek gerekir. 'Biyo' takısıyla yaratılmak istenen doğallık, saflık, yenilebilirlilik yanılsamasından kaçınılmalıdır.
II. Agroyakıt Doğa Dostu Mudur?
Yaratılmak istenen yanılsamanın aksine, tarımsal yakıtlar doğaya zarar vermeyen, doğa dostu bir yakıt değildir. Agroyakıtların doğaya verdiği zararlar dört ana başlıkta toplanabilir.
1) Agroyakıtlar sera gazı emilimini arttırmaz, azaltır
Agroyakıtlar yanarken çevreye karbondioksit salarlar. Salınan karbondioksitin, yakıtın elde edildiği tarım ürününün (mısır, soya, kanola, pamuk, ayçiçeği buğday, şeker pancarı, şeker kamışı vb.) yetişmesi sırasında emdiği karbondioksitle dengelendiği kabulü üzerinden agroyakıtların doğa dostu olduğu propaganda edilir.
Oysa bu büyük bir kandırmacadır. Agroyakıt üretimi daha önceden bitki örtüsüne sahip olmayan, yetiştirilmeyen çorak arazilerde değil, zaten hâlihazırda tarımsal üretim yapılan arazilerde gerçekleştirilir. Yani o arazide zaten karbondioksit emen bir bitki örtüsü mevcuttur.
Dolayısıyla, tarlanızdaki buğday, mısır, kanola veya ayçiçeğini sofranız için kullanmak yerine arabanızın deposu için kullandığınızda atmosferden ekstra karbondioksit emilimi gerçekleştirmezsiniz.
Diğer yandan, hükümetlerin yönetmelikler ve sübvansiyonlar marifetiyle agroyakıt üretimini arttırmaya yönelik politikaları zaman içerisinde yeni tarım arazilerine ihtiyaç konusunda bir baskı yaratacaktır. Brezilya ve Endonezya örneklerinde gördüğümüz gibi, atmosferden yüksek miktarda karbon emilimi gerçekleştiren orman alanları agroyakıt üretimini arttırmak için yok edilmektedir.
2) Agroyakıtlar fosil yakıt tüketimini azaltmaz, arttırır
Agroyakıtlar enerji ihtiyacını azaltmaz, tam tersine, enerji ihtiyacı yaratır. Tarımsal ürünlerin agroyakıta dönüştürülmesi yüksek miktarda enerji kullanımı gerektirir. Esasen, agroyakıtların üretimi negatif enerji balansı içerir. Yani bu yakıtların üretimi aşamasında sisteme ilaveten sokulan enerji miktarı, üretilen agroyakıtın içerdiği enerji miktarından daha fazladır.
ABD'nin en saygın üniversitelerinden Cornell ve UC Berkeley'den Profesör David Pimentel ve Prof. Tad Padzek, hazırladıkları kapsamlı ortak çalışmalarında, üretilen her 1 kilokalori agroyakıt için mısırda 1.29, soyada 1.27, ayçiçeğinde ise 2.18 kilokalori enerji tüketildiğini ortaya koyuyorlar. [3]
Agroyakıt elde etmek için tüketilen bu enerjinin kaynağını ise başta kömür olmak üzere fosil yakıtlar oluşturuyor. Bir başka deyişle, biyoyakıt katkılı akaryakıtlar esasında kömür katkılı akaryakıt, yani fosil yakıt katkılı fosil yakıttan başka birşey değildir.
Negatif enerji balansına rağmen agroyakıtta ısrar etmenin bir önemli yan etkisi ise yakıt fiyatlarını geri dönülmez biçimde sürekli yukarı tırmandıran çok tehlikeli bir enerji sarmalına itilmemizdir.
Agroyakıtlar doğaya verilen zararı azaltmak şöyle dursun, net fosil yakıt tüketimini arttırarak fiilen daha çok tahribata sebep olurken, bu uğurda tarlaların gıda üretiminden kopartılarak -negatif enerji balansından dolayı- esas itibarıyla hiçlik üretir hâle gelmesi ise bedeli açlıktan ölen insanların kanlarıyla ödenen çok büyük bir kandırmacadır.
3) Agroyakıtlar yüksek fosil yakıt tüketimine dayalı endüstriyel tarım uygulamasını arttırır
Agroyakıtların hammaddesi olan bitkiler monokültür (tek ürün) olarak yetiştirilen bitkilerdir. Monokültür bitki yetiştirmek ise endüstriyel üretim modelini zorunlu kılar. Endüstriyel tarım modelinde yoğun fosil yakıt, kimyasal/sentetik gübre ve kimyasal ilaç kullanılır. Sentetik gübre ve kimyasal ilaç toprak ile birlikte yeraltı ve yerüstü sularını kirletir, kullanılamaz hâle sokar. Fosil yakıt ise atmosfere saldığı karbondioksit ile küresel ısınmaya neden olur. Kimyasalın kullanılmadığı, düşük enerji kullanımı ile gerçekleştirilen küçük aile çiftçiliği enerji üretimini en aza indireceğinden, tarımsal yakıt üretimi yerine tarımda üretim modeli değişikliğine gidilmesi daha doğru bir çözüm olacaktır.
Agroyakıt amaçlı yetiştirilen bitkiler daha agroyakıta dönüşmeden evvel, yani daha yetiştirilmeleri esnasında doğayı tahrip eder, kirletir. Ayrıca kimyasala dayalı endüstriyel tarım, topraktaki karbon depolayıcı organik maddeleri yok eder. Kimyasal gübrelerin kullanıldığı endüstriyel tarım ve hayvancılık önemli miktarda nitrik asit üretir. Nitrik asit ise küresel ısınmadan sorumlu üçüncü sıradaki sera gazıdır. Endüstriyel tarımın vazgeçilmezi kimyasal gübreler, nitröz oksittir. Nitröz oksit, iklime karbondioksitten 25 kat daha fazla zarar verir. [4]
Tarımsal ürünün etanole dönüşmeden neden olduğu doğa tahribatı ve kirleticiliğinin yanı sıra, etanole dönüşmesi esnasında da atmosfere karbondioksit salar.
4) Agroyakıt endüstrisi yüksek oranda atık su yaratır
1 litre etanol üretmek için sadece fermantasyon ve distilasyon (damıtma) aşamasında 13 litre su tüketilir. Bu orana üretim aşamasını da eklersek, tüketilen su miktarı 19 litreyi bulmaktadır. Türkiye'nin mevcut tüketimi itibarıyla 81 milyon litre etanol ihtiyacı (yüzde 3 etanol zorunluluğu başladığında) doğduğuna göre, bu etanolu üretmek için 81 x 19 = 1.539 milyon litre, yani 1,5 milyar litre (veya 1,5 milyon ton) su ihtiyacı doğacaktır. Üstelik imalat esnasında kullanılan sular temizken, imalat sonrası atık hâle dönüşmektedir. Agroyakıtların yaygınlaşması, yüksek oranlarda suya ihtiyaç duymaları nedeniyle, zaten hızla azalan temiz su kaynakları üzerindeki baskıyı daha da arttıracaktır.
Yukarıda açıkladığımız sebeplerden de anlaşılacağı üzere, 'biyo' takısı kullanılarak tarımsal yakıtlara dair yaratılmak istenen imaj yanılsama yaratma amaçlıdır ve bir kandırmacadır. Agroyakıtlar ilk üretim aşamasından itibaren küresel ısınmaya neden olan, iklimi kararsızlaştıran, kısıtlı miktardaki temiz su ve orman varlıkları üzerinde ciddi baskı oluşturan, doğa dostu olmak bir yana, tersine, doğaya zarar veren bir yakıt türüdür.
Bu nedenlerden dolayı, etanol, arabamızın motorunda yandığında sadece yük ve personel taşımaz, agroyakıtları da 'çevre/doğa dostu' olmanın çok uzağına taşır.
III. Türkiye'nin akaryakıt tüketimi ve agroyakıt hammaddelerinin mevcut durumu
Türkiye'de 2010 yılında yaklaşık 13,9 milyon ton motorin ve 2,1 milyon ton da benzin tüketimi yapıldı. Motorinin yoğunluğu ortalama 0,845 gr/cm3 olarak alındığında 16,4 milyon m³ motorin, benzin yoğunluğu ortalama 0,775 gr/cm3 olarak alındığında 2,7 milyon m3 benzin tüketimi bulunuyor. (5]
Benzin ve motorinde yüzde 3'lük bir harmanlama yapılmasının zorunlu hâle getirilmesi durumunda 493 bin m³ agrodizel ve 80 bin m3 agroetanole ihtiyaç bulunuyor.
a) Agrodizel
Agrodizel, palmiye, kolza (kanola), aspir, pamuk, ayçiçeği vb. ürünlerden elde edilmektedir. Türkiye ekonomik palmiye üretimi için uygun iklime sahip değildir. Geriye kalan bitki türleri Türkiye'de üretilebilmektedir.
Aşağıdaki grafikten de görüleceği gibi, 493 bin m³ agrodizel kanoladan üretilirse 1 milyon 262 bin ton, ayçiçeğinden üretilirse 1 milyon 447 bin ton, soyadan üretildiği takdirde ise 3 milyon 280 bin ton ürün ihtiyacı doğuyor.
Bu ürün miktarlarını üretmek içinse Türkiye'deki ortalama verim miktarları göz önüne alındığında, kanola için 370 bin, ayçiçeği için 683 bin, soya içinse 889 bin hektar araziye ihtiyaç duyulmaktadır.
Öte yandan, söz konusu yağlı tohumlar, agro dizel zorunluluğu konmadan dahi Türkiye'nin mevcut ihtiyacına cevap verecek miktarda üretilemediğinden ithal edilmektedir. Bitkisel yağ ithalatı için ödenen döviz miktarı petrol ürünlerinden sonra en yüksek meblağı teşkil etmektedir. Örneğin, 2010 yılı ayçiçeği üretimimiz 1 milyon 320 bin ton olarak gerçekleşmiştir.
Ancak üretim, ihtiyacı karşılamayınca üretimden daha fazla ithalat gerçekleştirildi. Bu sebeple, 2010 yılında 1 milyon 366 bin 199 ton ayçiçeği ve mamulleri ithalatı yapan Türkiye'nin kasasından 746 milyon 099 bin 180 dolar çıktı.[7] Yukarıdaki grafikten de görüleceği gibi, agrodizel ihtiyacını eğer ayçiçeğinden karşılamaya çalışacak olursak, 1 milyon 447 bin ton ile Türkiye'nin 2010 yılı ayçiçeği ithalatından da, üretiminden de daha fazla miktarda ek ayçiçeği ihtiyacı yaratmış olacağız.
Görüldüğü üzere, küresel şirketlerin 'agro' kelimesi yerine 'biyo' takısı kullanarak yanılsama yaratması gibi, yağlı tohumların yüksek oranda ithalatçısı olduğumuz gerçekliği orta yerde dururken, EPDK'nın "yerli yağlı tohumlarla biyodizel üreteceğiz" demesi de benzer bir yanılsama yaratmaktan başka bir şey değildir.
b) Etanol
Etanol, şeker kamışı, şeker pancarı, mısır, buğdaydan elde edilmektedir. Türkiye ekonomik amaçlı şeker kamışı üretimi için uygun iklime sahip değildir. Diğer türler ise Türkiye'de üretilebilmektedir.
Agrobenzin için ihtiyaç duyulacak olan 80 bin m3 etanolu üretmek için 784 bin ton şeker pancarı, 213 bin ton mısır veya 225 bin ton buğday üretimi gerekmektedir.
Bu miktarları üretmek için agrobenzine ayrılması gereken arazi miktarları da aşağıdaki grafikte yer almaktadır.
Türkiye'de en fazla üretilen ürün grubu tahıllar olmasına rağmen, üretim tüketimi karşılamamaktadır. Bu nedenle, son yıllarda neredeyse her yıl önemli miktarda ithalat yapılmaktadır.
Tahıllar içinde temel gıda maddemiz olan buğday üretimimiz 2010 yılında bir önceki yıla göre yaklaşık 1 milyon ton azalarak 19 milyon 660 bin ton oldu. Türkiye bu üretimine rağmen 2 milyon 469 bin 071 ton buğday ithal ederek 628 milyon 354 bin 910 dolar ödedi. Mısır üretiminde Türkiye zaten kendine yeterli değilken, çıkarılan Şeker Kanunu sonrasında nişasta bazlı şekere tanınan kota nedeniyle, Türkiye mısırda kendine yeterlikten büsbütün uzaklaştı. Bunun sonucunda, 2010'da 600 bin ton mısır ithal edildi.
2010 yılında toplam tahıl ithalatımız kayıtlara 4 milyon 20 bin 472 ton olarak geçti.[8] Dolayısıyla, "etanol üretimi için yerel hammadde kullanılacaktır" kararının da gerçekliği yoktur.
c) İki depo benzin için bir insanı aç bırakmak!
Agrodizel ve etanol üretimine temel teşkil eden ürünlerde ithalatçı olmasak dahi, yani ürün fazlamız olsa bile agroyakıt üretme yoluna gidilmemelidir. Agroyakıtlar, hammaddeleri bitkisel olduğu için ormanlara ve gıda üretimine ayrılmış tarımsal topraklar ile rekabet içine girerler, çünkü agroyakıt üretimi, "İnsanların midesi mi, yoksa otomobillerin deposu mu önceliklidir?" sorusunu başköşeye oturtur. Yani ahlaki bir durum söz konusudur.
FAO'ya göre, bir insanın karnını doyurabilmesi için ihtiyaç duyduğu minimum arazi miktarı 700 m²'dir. Türkiye'deki verimlilik hesaplarıyla, 700 m²'de yetişen mısırdan 193.2 litre etanol üretilebiliyor. Etanolun enerji miktarı benzinin 2/3'ü kadar olduğu için, 193.2 litre etanol 128.8 litre benzine denk geliyor. 128.8 litre benzin 3 depo bile etmiyor (kimi arabalarda 2 depo). Bir insanın bir yıl boyunca karnını doyurabileceği toprak 2-3 otomobil deposuna ayrılabilir mi? Ayrılırsa gıda fiyatları nerelere fırlar? Bunu Dünya Bankası'nın verilerine bakarak anlamak mümkündür.
IV. Agroyakıtlar, gıda fiyatlarını yükseltmektedir
Agroyakıtlar, gıda fiyatlarının yükselmesinin en önemli nedenleri arasında sayılmaktadır.
Agroyakıtların sahte 'yenilenebilir'liği, ABD ve AB gibi gelişmiş ülkelerin agroyakıt üretimine direk ve dolaylı sübvansiyonlar uygulamaları sonucunu doğurdu. Bu sübvansiyonlar ise her geçen yıl daha fazla tarım arazisinin gıda üretiminden yakıt üretimine kaydırılmasına yol açtı. EPDK'nın söz konusu kararıyla bu oyun ülkemizde de sahnelenmek isteniyor.
Bu yeni enerji sektörünün tüm lobi faaliyetlerine rağmen, sonuçların yıkıcılığına Dünya Bankası raporlarında da yer verilmiştir. Dünya Bankası'nın üst düzey kıdemli ekonomistlerinden Donald Mitchell, Nisan 2008'de hazırladığı raporu ortaya çıkan ürkütücü sonuçtan dolayı dolaşıma sokmamış, geri çekmiştir. Kamuoyundan saklanmaya çalışılan bu rapor birkaç ay sonra İngiliz The Guardian gazetesince ele geçirilerek yayınlanmış[9] ve böylelikle, agroyakıtların gıda fiyatlarındaki artışa sanılanın çok daha üzerinde etki ettiği gözler önüne serilmiştir. Sözkonusu rapora göre, gıda fiyatlarındaki toplam artış oranının yüzde 75'inden (bu oran, makale yazıldığı tarihte yüzde 105 net artışa tekabül ediyor) agroyakıtlar sorumludur. Yine aynı raporda, agroyakıtların gıda fiyatları üzerindeki etkileri 3 madde hâlinde ele alınmıştır:
Tarım arazilerinin gıda üretiminden yakıt üretimine kaydırılması sonucunda gıda üretimi azaldı.
Çiftçiler arazilerini agroyakıt üretimine ayırmaları konusunda teşvik edildi.
Bu gelişmeler emtia borsalarında tarım ürünleri üzerinde spekülasyon oluşmasına yol açtı.
ABD'deki mısır üretiminin üçte birinin, AB ülkelerindeki bitkisel yağ üretiminin yarısının agroyakıtlara kaydırıldığını belirten rapor, yükselen petrol fiyatları, devletlerin yasal taahhütleri ve buna bağlı sübvansiyonlar neticesinde gıda fiyatlarının hızla arttığını ifade ediyor.
Geçen yılın ortalarından bu yana, gıda fiyatları dünya genelinde yüzde 40 arttı. BM Gıda ve Tarım Örgütü FAO'nun rakamlarına göre, agroyakıtların yaygınlaşmaya başladığı 2003 yılından 2011 yılının Mayıs ayına kadar geçen sürede, reel bazda gıdada yüzde 110, hububatta yüzde 130, şekerde yüzde 228 fiyat artışı gerçekleşti. FAO'ya göre, gıda fiyatlarındaki artış en çok tüketim harcamasının yüzde 60 ila 80'ini gıdaya ayıran gelişmekte olan ülkelerdeki yoksul insanları etkiledi[10].
BM Gıda Hakkı Raportörü Jean Ziegler, bir Alman radyosunda yaptığı açıklamada, biyoyakıt üretiminin gıda ürünlerinin fiyatını yükselttiğine işaret ederek, "Devasa miktarda biyoyakıt üretimi, insanlık suçu anlamına geliyor" diyor ve ekliyor: "Toplam nüfusunun iki katını doyuracak olanaklara sahip bir dünyada, açlıktan ölen her insan katledilmiş sayılır."
Jean Ziegler, daha önce bir Fransız gazetesine verdiği demeçte de, gıda fiyatlarının artması ve gıda sıkıntısının baş göstermesi yüzünden, dünyanın isyan çağına doğru ilerlemekte olduğu uyarısında bulunmuştu.[11]
Yukarıdaki veriler ışığında baktığımızda, agroyakıtların kullanımı ve yetiştirilmesi kamu politikalarıyla desteklenmesi son derece sakıncalıdır.
Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu olarak diyoruz ki:
Agroyakıtların doğa dostu olmadığı, küresel ısınmaya sebep olan sera gazı salınımını azaltmak bir yana, tam tersine, körüklediği kabul edilmelidir;
Agroyakıtlar, ormanlara ve gıda üretimine ayrılmış topraklar ile rekabet içine girdiğinden, agroyakıtları özendirecek politikalar terk edilmeli, kamu desteği verilmemelidir;
Yüksek fosil yakıt kullanımı gerektiren endüstriyel tarım yerine, küremizi soğutan, daha az enerji gerektiren ve daha verimli olduğu kanıtlanmış olan doğa dostu küçük aile çiftçiliği devlet politikası olarak uygulanmalı ve desteklenmelidir. (AA/HK)
Dipnotlar
[1] 27 Eylül 2011 tarih, 28067 no.lu Resmi Gazete
[2] Bu verilerin oluşturulmasında birebir çalışıp katkı sunan Tarık Nejat Dinç'e teşekkür ediyoruz.
[3] Pimentel ve Patzek (2005), "Ethanol Production Using Corn, Switchgrass, and Wood; Biodiesel Production Using Soybean and Sunflower"; Natural Resources Research, Vol. 14, No. 1.
[4] Abdullah Aysu; "Küremiz Serinletilebilir", www.karasaban.net/kuremiz-serinletilebilirabdullah-aysu/
[5] http://www.aa.com.tr/tr/kategoriler/ekonomi/94273-arac-depolari-tarladan-dolacak
[6] 2010 yılı verilerine göre Türkiye'de ortalama verimlilik dekar başına kanolada 341, ayçiçeğinde 212, soyada 369, şeker pancarında 5451, mısırda 726, buğdayda 243 kilogram.
[7] Veriler: Hasad Dergisi; Eylül 2011, yıl 27, sayı 316'dan derlenmiştir.
[8] Veriler Hasad Dergisi Eylül 2011, yıl 27, sayı 316'dan derlenmiştir.
[9] The Guardian, "Secret report: biofuel caused food crisis"; 3 Temmuz 2008.
[10] Gelişmiş ülkelerdeki insanlar ise tüketim harcamalarının sadece yüzde 10 ila 20'sini gıdaya ayırıyor.
[11] www.karasaban.net/931/, "BM Ropörtörü "Biyoyakıt üretimi insanlık suçu""; 15 Nisan 2008.