ABD Doları’nın TL karşısındaki 2018’nin ilk 8 aylık dilimindeki seyri macera filmlerini andırdı. Türkiye 9 gün sürecek yılın en uzun tatili olan Kurban Bayramı'na girmek üzere. Şimdi Türkiye piyasaları kapalıyken uluslararası piyasalarda oluşacak fiyatlandırmaların iç piyasayı ne kadar etkileyeceği sorusu gündemde.
Önce ABD Doları'nın seyrini özetleyelim:
1 Ocak 2018 günü ABD Doları, 3,78 TL idi. Bugün bu yazı kaleme alınırken 5,79 idi.
2018’de ABD Doları en düşük 3,71’i gördü. Ama asıl macera ABD Doları’nın 2-12 Ağustos arası hızlı yükselişiydi. 2018’in zirvesini 12 Ağustos’ta gördü: 7,12.
2018’in ilk sekiz ayında 16 Ağustos itibariyle ABD Doları, TL karşısında yüzde 53,7 değer kazandı.
Türkiye ekonomisinin durumu açısından göstergelerden sadece biri olduğunu akılda tutmak kaydıyla, ABD Doları’nın böylesine hızla değer kazanması oldukça olumsuz bir havanın doğmasına neden olmuştu. Ancak son üç günde ibre tersine döndü ve ABD Doları yaklaşık 1 lira değer kaybetti.
13 Ağustos'ta ABD Doları 6,88 idi, 14 Ağustos’ta 6,35, 15 Ağustos’ta 5,99 oldu. Bugün düşüşünü sürdürdü.
Kaynak: tr.investing.com
Rahip Brunson meselesi
ABD Doları’nın hızlı yükselişinde Türkiye’de tutuklu yargılanan, ABD Başkanı düzeyinde serbest bırakılması talep edilen rahip Andrew Craig Brunson krizi de etkili olmuştu. İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesi Brunson’un tahliye talebine 25 Ağustos’ta ev hapsi kararı vermişti. Brunson’un avukatlarının tahliye talebini yineledi, 31 Temmuz’da ev hapsi devam kararı çıktı.
1 Ağustos günü ABD'nin geçtiğimiz hafta İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Adalet Bakanı Abdülhamit Gül hakkında yaptırım uygulama kararı alması sonrası Dolar 5 Lirayı geçti.
Ardından ABD Başkanı Trump Türkiye’den alınan bazı ürünlere uygulanan gümrük vergilerini artıracaklarını açıkladı. Türkiye, benzer bir karar vererek karşılık verdi.
Ancak son üç günde rahip Brunson meselesinde de yumuşama emareleri görüldüğüne dair bilgiler basın yansımaya başladı. Tarafların görüştüğü ve sorunun çözümü için formüller arandığı söyleniyordu. En son AKP'ye yakınlığıyla bilinen Hürriyet Gazetesi yazarı Abdülkadir Selvi de, rahibin hafta sonu serbest bırakılabileceğini duyurdu. Selvi bugünkü makalesinde şu ifadeyi kullandı: "...Ama Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 'Brunson’ın durumunda bir değişiklik yok' dedi. Ama güvenilir bir kaynak, hafta sonuna bakmamı işaret etti."
Ancak biliniyor ki Brunson meselesi iki ülke arasındaki sorunların son aylardaki görünen kısmı; F35 meselesi, Suriye'de Türkiye'nin aldığı pozisyonla kendini belli eden Rusya ile yakınlaşması ve nihayetinde ABD-İran gerginliğinde tarafını İran'dan yana göstermesi ve çok genel olarak Türkiye'nin "Batı bloğundan" uzaklaşıyor olduğuna dair izlenim ortada duruyor.
Merkez Bankası ne yaptı?
Ekonomik krizin siyasi ayağında bunlar yaşanırken Merkez Bankası, 13 Ağustos günü TL'nin değer kaybını önlemeye yönelik iki hamle yaptı. Böylece Merkez Bankası piyasaya yaklaşık 10 milyar TL ve 6 milyar ABD doları ile 3 milyar ABD doları tutarında altın cinsinden likidite sağlayacağını ve likidite yönetimini esneteceğinin sözünü vermiş oldu.
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, piyasa koşulları içinde kalınacağı, mali disiplinin bozulmayacağı ve devlet bankalarına destek sağlanacağına yönelik açıklamalarıyla Merkez Bankası’nın hamlesine destek verdi.
Ayrıca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) yurt içi bankaların swap işlemlerine kısıtlama getirdi. Önce swap* işlemlerinin bankaların öz kaynaklarının yüzde 50'sini geçemeyeceğini duyurdu. Daha sonra ikinci bir hamle ile bu oranı yüzde 25'e çekti.
Ekonomistlerin görüşleri swap işlemlerinin kısıtlanması sadece küçük ve orta ölçekli bankaların işlem hacmini azaltıcı bir etki dışında bir işe yaramayacağı yönünde. TL Swap faizlerinin yükseltilmesi ise politika faizinin yükseleceğine yönelik piyasalara sinyal veriyor.
Alınan tüm önlemler döviz ve TL piyasasındaki likitideyi yönetmeye yönelik. Döviz piyasalarındaki üç günlük seyire bakıldığında bu hamlelerin piyasayı rahatlattığını söyleyebiliriz.
Merkez Bankası faiz artırımı yapmama konusunda direnç gösteriyor. Ancak diğer yandan repo ihalesi açmayarak bankaları gecelik faize yönlendirmek suretiyle örtülü faiz artırımı yapıyor.
Türkiye ekonomisi OECD ülkeleri arasında ekonomik kırılganlığı en yüksek dokuz ülkeden biri. Türkiye’nin cari açığı, döviz borcu çok yüksek ve rezervleri kısıtlı. Bu durum yatırımcıların gözünde Türkiye'nin riskini artırıyor. Yatırımcılara güven vermek için kalıcı önlemlerle mali disiplin sağlanması şart. Ekonomi uzmanları beklentilerin olumlu hale getirilmesi için ABD'nin sorunların diplomatik yöntemlerle çözümüne ve faiz artırımının gerekliliğine işaret ediyor.
Türkiye bankaları kimin?
Son aylarda yaşanan döviz dalgalanmasının uzun süreli olamayacağının bir göstergesi de Türkiye'deki bankaların sahiplik yapısıyla ilgili.
Örneğin Akbank'ın yüzde 41'i Sabancı Holding'e, yüzde 10'u Amerikalı Citibank'a ait; yüzde 49'u ise halka açık.
Garanti Bankası'nın yüzde 25'i İspanya bankası olan BBVA'ya ait; Doğuş Grubu'nun payı yüzde 20; halka açık kısmı ise yüzde 55.
Yapı Kredi Bankası'nın yüzde 41'i İtalyan bir banka olan Unicredit'e, yüzde 41'i Koç Grubu'na ait; yüzde 18'si ise halka açık.
Finansbank'ın sahibi Yunan National Bank of Greece.
Denizbank ise Rusya bankası olan Sberbank'a ait (yüzde 99,85).
Türk Ekonomi Bankası'nın yaklaşık yüzde 68'i Fransız BNP Paribas'a, yüzde 28'i ise Çolakoğlu Grubu'na ait; yüzde 4'lük kısmı halka açık.
Kuveyt Türk'ün çoğunluk hissesi Kuveytlilere ait; 19 oranında Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün payı var.
Devlete ait Ziraat Bankası, Halk bankası, VakifBank'ın yanı sıra yüzde 28'i CHP'ye, yüzde 40'ı Munzam Sandığı yani çalışanlara ait vakfa ait olan İş Bankası haricinde tüm bankalarda ya uluslararası ortaklıklar var ya da uluslararası firmalara aitler. Kısacası bu dalgalanma sırasında başta İtalya ve Almanya'dan olmak üzere AB'den gelen sakinleştirici açıklamaların nedeni bankaların sahiplik yapılarında gizli.
Katar'ın yardımı
Bu arada Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani’in dün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşme sırasında Türkiye'ye 15 milyar dolar yatırım yapacağını açıklaması ise tüm bu borç birikimi içinde Kurban bayramına kadar bir rahatlama sağladı.
Bu noktada Ekonomist Ali Bilge’nin bianet’e 14 Ağustos'da verdiği röportajdaki borç miktarını tekrar etmekte fayda var:
“Yıl sonuna kadar 180 milyar dolar ödemek durumunda özel şirketler. Üzerine cari açıktan oluşan 53 milyar doları da koyun. Önümüzde 233 milyar dolarlık bir açığı kapatacak kadar büyük bir finansman ihtiyacı çıkıyor.”
Altına 3 Haziran günü eski Ekonomi Bakanı Mehmet Şimşek’in doğruladığı toplam dış borç miktarını koyduğumuzda ki bu rakam kamu ve özel sektör dahil, toplam borcunun 453 milyar dolar, Türkiye’nin repo ihalesi açmayarak, Katar’dan küçük miktarlı yardım alarak ya da swap oranlarıyla oynayarak gelmekte olan darboğazı atlatmasının çok da kolay olmadığı anlaşılır.
Özetle döviz ve TL için alınması gereken likitide artırıcı acil önlemler alındı.Türkiye piyasası bayram tatiline sakin girecek gibi görünüyor. (HK)