"Anne-babana neden dava açtın?"
"Beni doğurdukları için!.."
12 yaşındaki bir çocuğun, Zain'in ailesine hesap soran isyanı bu. Lübnan'ın başkenti Beyrut'un en fakir mahallelerinden birinde "çok kardeşli" bir evde, sokaklarda bazen tek başına verdiği bir mücadele onunkisi.
Lübnanlı yönetmen Nadine Labaki'nin Cannes Film Festivali'nde Jüri Özel Ödülü'ne değer görülen son filmi "Kefernahum" aynı zamanda Lübnan'ın Oscar adayı. Geçen hafta gösterime giren film, yoksul mahallelere yakın plan yapan tarzıyla belgesel türüne de yaklaşıyor.
"Cehennemde yaşıyoruz"
Gazete Karınca'da Tolga Er'in çevirisiyle yayınlanan Nadine Labaki söyleşisinde yönetmen, Kefernahum'un kaos anlamına geldiğini söylüyor.
"Kelime aslen Fransızcadan. "Kefernahum" kaos anlamına geliyor ve Fransız edebiyatında kaosu ifade etmek için kullanılıyor. İncil'deki bir köy ve çok kaotik olduğu için lanetlenmiş. Ve tarihe baktığımızda daha sonra kaosu, cehennemi, kargaşayı ifade etmek için kullanmaya başlamışız."
"Filmde çocuk hakları, bu çocuklara yapılan adaletsizlik, sınırların absürtlüğü ve var olduğunuzu kanıtlamak için bir belge gerekmesi gibi şeyler yer alıyordu. Bunların hepsini tahtaya yazdım ve tahtaya baktığımda bu "Kefernahum" gibi dedim; "Bu cehennem ve biz de cehennemde yaşıyoruz". Filmin adı işte böyle ortaya çıktı."
"Ekonomik kriz ile mülteci krizinin yaşandığı dünyadaki bütün büyük şehirlerde böyle bir problem var. Çocuk işçiliğindeki onca çocuk, belgesiz çocuklar...
"Onlar sadece başarısız sistemler veya başarısız toplulukların bedelini ödeyen savunmasız çocuklar değiller, aynı zamanda burada olmayı istemediler, sadece bedelini ödüyorlar ve cezalandırılıyorlar. Çocuklarla konuştuğumda onlara yaşadıkları için mutlu olup olmadıklarını sordum. Çoğunluğu bana 'hayır' dedi, "Neden buradayım" diye sordu. Burada olmayı seçmedim."
Eleştirmenler ikiye bölündü
Nüfusa bile kayıtlı olmayan, sokaklarda meyve satan, mahalle bakkalında getir-götür işine bakan, kilosundan ağır bidonları taşıyan bir oğlan çocuğu Zain. Sokaktan gelen ve haliyle sokağı da iyi bilen, 'acı patlıcanı kırağı çalmaz' türünde bir hayat kısacası. Ama en büyük mücadelesi kız kardeşini para karşılığı evlendirmeye çalışan ailesine karşı.
Çocuk hakları meselesini temeline oturtan bir film Kefernahum. Ayrıntıda ise göç, erken yaşta evlilik, aile, çocuk işçilik, yoksulluk gibi konuları izliyoruz.
Çocuk üzerinden bir film haliyle duygu sömürüsü riskini de beraberinde getiriyor. Kaldı ki bazı eleştirmenleri de ikiye bölmüş durumda film. Klişelere yaslanarak gözleri dolduran ve fazla dokunaklı bulan da var, tam kıvamında bırakılmış diyen de. Aslında bütün bu akışın içinde Zain'in öfkeli ve yenilgiyi kabul etmeyen, tam her şey kötüye gidiyor – ki daha ne kadar kötü olabilir?- derken yeniden ayağa kalkan karakteri klişeleri görünmez kılıyor da diyebiliriz.
Zain bu yönüyle güçlü bir karakter. Hapishaneye girip de ailesine dava açmasına kadar gelen süreçte başından geçenler, 12 yaşında bir çocuğa fazlaca yüklenen sorumlulukları kapsıyor. Etiyopyalı mülteci kadın Rahil'in bebeğiyle yalnız kaldıkları ve abilik yapmak zorunda kaldığı sahnelerde bunu fazlaca hissediyorsunuz.
Zain çocuk dünyasından her ne kadar ailesine "beni neden doğurdunuz?" diye isyan etse de yönetmen, krizler ve savaşlarla çarpıklaşan toplumsal yapıyı, yozlaşmayı ortaya koyarak bakışları başka yöne çekiyor. Duruşma sahnesinde Zain'in annesinin, kendisine yargılayan gözlerle bakan avukata dediği gibi; "Beni yargılamaya hakkın yok, vicdanım beni zaten yargılıyor!" (AÖ)