“Fethullahçı Terör Örgütü” (FETÖ) soruşturması kapsamında tutuklanan aralarında Ahmet Altan, kardeşi Prof. Dr. Mehmet Altan, gazeteci Nazlı Ilıcak ile kapatılan Zaman Gazetesi'nin eski genel yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı'nın da bulunduğu 17 sanıklı dava başladı.
Mehmet Altan 72 sayfalık savunması "Rousseau'yu da Yargılardınız" başlıklı savunması özetle şöyle:
* Rousseau 254 yıl önce yazdıklarını bugün televizyonda söylese hiç kuşkusuz “darbeyi biliyordu, subliminal mesajları veriyor, darbeye zemin hazırlıyor” yakıştırması ile gözaltına alınırdı. Ardından üç kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talebiyle Silivri zindanlarına atılırdı.
* Tabii ki FETÖ’cü bir darbeden haberdar değildim ama hukuk devletinin ne olup ne olmadığını gayet iyi biliyorum.
* “Demokrasinin katledilişine” alkış tutmadığım için burada olduğumun bilincindeyim.
* Bu iddianameye savunma hazırlarken beni en çok bunaltan, “suç niteliğinde olmayan iddiaların suç olmadığını,” “delil sayılmayanın delil olamayacağını” anlatmak gibi akıl dışı bir konuda savunma yapmak oldu.
* Askerî ya da sivil her türlü vesayete karşı mücadelem, demokrasi ve hukuk yolundaki duruşum, toplumun gözü önünde saptanan kimliğim, kişiliğim, yıllardır yazdığım yazılar, kitaplarım, kayıtlara geçen konuşmalarım belli iken, neden, nasıl, niçin darbeyi önceden bileyim, darbeyi neden destekleyeyim? Neden İslamcı gruplar ile işbirliği yapmış olayım?
[14 Temmuz 2016 tarihli Can Erzincan TV'deki programdaki sözlerine ilişkin]
* Program iddia edildiği gibi “darbeden bir gün önce” yapılmadı, her hafta perşembe günü yapılan program her zamanki günü ve saatinde yapıldı.
[Programda EMASYA protokolünü eleştirdiklerini belirterek]
* Uyarı ve eleştiri yapan darbeci olur mu? Uyarı ile darbeye zemin mi hazırlanır? Nitekim, Ankara Cumhuriyet Savcılığının FETÖ iddianamesinde, darbeci askerlerin geleneksel terfi süreci dışına taşınarak hızlıca terfi almalarını sağlayan bir yasanın 37 iktidar milletvekilinin önerisiyle gerçekleştiği belgelenmiştir. TV programında vurgulanan tam da budur.
[“fiili başkanlık” sistemini eleştirdiklerini belirterek]
* Anladığım kadarı ile iddianameye göre hukuku ve meşru düzeni, Anayasa’nın hükümlerini hatırlatmak ve savunmak suç sayılıyor.
* Anayasa’ya aykırı hareket edildiğini, edenler açık açık ikrar ederken, hukuku bu şekilde kırmanın toplumu ve devleti nasıl derin sarsacağına dair uyarıları yapan, buna dikkat çekmek isteyen, ömrünü darbelere karşı her türlü vesayetle mücadele ederek geçiren ben, bir darbeci oluyorum, öyle mi?
* Anayasa’nın 2. maddesi Cumhuriyet’in niteliklerini “insan haklarına saygılı, demokratik, laik, hukuk devleti” olarak sayıyor. Bu sıfatların ileri düzeyde fanteziye dönüşmüş bir durumu var.
Hukukun hayatta olması hâlinde; olmayan ve dolayısıyla işlenmemiş bir suçtan gözaltına alınmam, aşırı siyasallaşmış bir yaklaşımla kanıtsız delilsiz tutuklanmam, matbu kâğıtlarla hukuksal itirazlarımın sürekli reddedilmesi, yarına belge olarak kalabilecek bir özensizlikle tutukluluğuma hiçbir inceleme yapmadan devam kararı verilmesi söz konusu olamazdı.
Anayasa başta, tüm hukuksal mevzuat paspas gibi defalarca çiğnenmezdi.
[28 Şubat döneminde de andıçlandığını belirterek]
* Eğer benim gibi yıllarca hem askerî vesayete hem de sivil vesayete, eğer benim gibi yıllarca hem askerî darbeye hem de din devletine karşı durursanız, gene benim gibi bir ömür evrensel bir demokrasi ile AB üyesi bir anlayışla Cumhuriyet’in demokratikleşmesini isterseniz, bunun için çaba sarf ederseniz, sizi hem askerî darbeler hem sivil vesayet andıçlar.
* Askerî vesayete karşı onca çabanız herkesin malumu iken, örgüt üyesi olmadığı hâlde darbeci, “demokratik laiklik” için onca yazı, yıllardır değişmeyen duruşunuza ve sözünüze rağmen “İslamcı bir örgütle iltisaklı,”
* Anayasal demokratik düzenin nitelik kazanması için onca çabanız karşılığında “hükümeti darbeyle ortadan kaldırmaya” yönelik bir terörist olarak andıçlanıverirsiniz.
* Düşünün, bir zeytinyağı atölyesinde bile bu kadar çok “sızma”dan söz edilemez. İddianamenin her yerinde “sızmışlar” açıklamasına rastlıyoruz. Bu ülkede “devlet” yok mu ? Denetim fonksiyonları, aygıtları işlemiyor mu? Siyasal iktidarın görevi devleti işletmek, yönetmek değil mi? Devlet çalışmıyor, hükümet yok, eli kanlı gözü dönmüş İslamcı terör örgütü her yere her daim, sürekli sızıyor. Böyle bir ön kabul ile bir iddianame olabilir mi? Bir kez daha söylüyorum; hukuktan ayrılmanın, hukuku rahmetli etmenin, hukukun üzerini toprakla örtmenin, nefessiz bırakmanın, paspas etmenin sonuçlarıdır tüm bu yaşananlar...
[“Örgütün medya ayağı” iddiası]
* 2012 yılına kadar Star Gazetesi başyazarı iken görevime son verilmiştir. O tarihten sonra 2016’ya kadar hiçbir gazetenin yazar kadrosunda yer almadım. “Medya ayağı” isem bir gazetede yazıyor olmam gerekmez mi? Yazıyor olmam gerekmez ama 2008 yılında yaptığım telefon görüşmeleri delil olabilir, öyle mi?
* Anayasal güvence altındaki tüm özgürlükler rahatça, fütursuzca suç gibi sunulmakta, “somut kanıt ve delil olmadan” bu temel hak ve özgürlüklerin kullanılması ağırlaştırılmış müebbetlik suç olarak takdim edilebilmektedir.
* En başta söylenilmesi gereken, “suç” olarak ve “suç kanıtı” olarak sunulanların hepsi anayasal güvence altındaki özgürlüklerin parçasıdır. Olup biten, kanıtsız, delilsiz, belki de bunlar olmadığı için bir algı operasyonu, hukuksal bir skandaldır.
[İddianamede “Şüphelinin ikametinde yapılan aramada toplam (6) adet 1 dolar ele geçirildiği,... (F) serisi olduğu tespit edilen diğer bir dolar kâğıt paranın ikametin koridordaki dolap içerisinde bulunan kırmızı cüzdanda ayrı bir yerde özel olarak muhafaza edildiği tespit edilmiştir” ifadelerine ilişklin]
* Bir kısım dolarlar diğer bozuk yabancı para kutusunda, bir tanesi de koridorda dolap içinde, ayrı özel bir yerde. Ayrı özel bir yer; koridordaki vestiyer! Vestiyer içinde, eski bir kırmızı kadın cüzdanında, unutulmuş, eski, ucu yırtılmış bir dolar. Ve ben de darbeciyim, öyle mi?
* Darbe girişimi tarihi 15 Temmuz’dur, gözaltına alınma tarihi ise 10 Eylül.
* Bu iki ay içinde 1 dolar meselesi çok popüler idi ve benim evimde 1 dolar bulundu. Bugün olsa gene evimde o paralar gene dururdu. Ben suçlu değilim, yok etmeyi kendime yakıştıramam.
[17 Aralık 2010 tarihli “Balyozun Anlamı” yazısına ilişkin]
* Bu yazım dahil hiçbir yazımdan ötürü hiçbir soruşturma görmedim. Basın Yasası dört ay süre öngörmekte iken, altı yıl önceye dönerek yasal düzenlemeleri yok sayıp, geriye dönük suç ihdas etme gayre
* Korkmadığım için, sinmediğim için, ezbere uymadığım için, tetikçi olmadığım için, özgürlük, demokrasi ve hukuk mücadelemden hiç vazgeçmediğim için, her türlü diktaya, vesayete karşı durduğum için bugün buradayım ve üç kez müebbet hapis cezası istemi ile yargılanıyorum.
* Fikir ve düşüncelerimden ötürü, fikir ve düşünce özgürlüğü olduğu söylenen ülkemde dokuz ayı aşkın süredir cezaevinde tutuluyorum ve yargılanıyorum. İddianame, suçlamalar ve gerekli olan ama bulunmayan kanıtlar yerine, darbeci olduğumu hisseden savcılık görüşü var. Ben de diyorum ki hayır, ben darbeci değilim. Hiçbir koşulda da olamam. “Hukuk” yerine “savcılık görüşü ve algı operasyonu” üzerinden “İslamcı terör örgütü” ile irtibatlı “darbecilik” suçlaması gibi skandal bir zulmün, bu utancın son bulmasını, birey olarak sahip olduğum anayasal haklarımın ve hürriyetimin geri verilmesini istiyorum. (EA)