“Bu dünya yalnız bizim değil” sloganının gelecekte bir şey ifade etmeyeceğini bugünden görebilmek gerekiyor.
“YOL’CU”YLA birlikte Afyon’un Çay ilçesine 29 Ekim Bayramı'nın bir gün öncesi ulaştım. Daha önce yaptığı Bozcaada Kaymakamlığı sırasında tanıştığım ve Çay’a atanmasından sonra uğrayıp bir “çay”ını içeceğime dair söz verdiğim Kaymakam Bilal Bozdemir’in tatil nedeniyle yerinde olmayacağını düşündüğümden önce bir internet kafeye gidip ona bir mesaj attım: Özür diledim ve çay alacağımı geleceğe bıraktığımı söyledim.
Eber Gölü...
Oturduk biraz konuştuk. Henüz göreve yeni başladığını söyledi. Odasının duvarında kocaman ve ayrıntılı bir Çay ilçe haritası vardı. Ona gözüm takıldığında ülkeyi yıllardır dolaşmama karşın görmediğim yerlerden birisi olan Eber Gölü’ne gözüm takıldı.
Uzun yıllar önce bu göle ilişkin tartışmaları anımsadım. Oradan söz ettim ve görmeye gideceğimi söyledim. Bilal Bozdemir kendisinin henüz gitmediğini söyledi. Kaymakamlıktan bir görevli yolu tarif ederken sözlerinden bir sürprizle karşılaşacağım duygusunu uyandırdı.
Canlıların yaşamı için su olmazsa olmaz unsurların başında geliyor. Hemen hemen tüm uygarlıklar mutlaka bir “suyun kenarında” ortaya çıkmış ve gelişmiş. Sanırım insanın genlerinde de bununla ilgili bir şey var. Çünkü nerede olursa olsun, insanlar gezerken ya da yolculuk yaparken hep “su kenarlarını” ararlar, bulurlarsa oralarda konaklarlar.
“Yol’cu”nun bu yolculuğunda da benzer şeyler oldu. Ankara’dan çıktığımdan bu yana mümkün olduğunca hep bir su kenarına ulaşmaya ve konaklamaya gayret ettim.
Akşehir, Beyşehir Gölleri, Akdeniz, geçtiğim bir çok dere, çay kenarından sonra yeni hedefim Eber Gölü’ydü.
Gördüklerimi anlatmadan önce size internette yaptığım taramadan elde ettiğim kimi bilgileri paylaşayım. Vikipedi, ve bazı başka kaynaklardan topladığım bilgilere göre gölle ilgili şunları söyleyebilirim:
“Eber Gölü, Afyonkarahisar'ın Bolvadin ilçesinde bulunan göl Türkiye'nin 12.büyük gölüdür. En derin yeri 21 m'dir. Çöküntü gölüdür. Bu sebeple yıl içerisinde yüzölçümü farklılık gösterir. Ortalama 150 kilometrekarelik bir alandan oluşuyor. Akarçay ve Sultandağlarından gelen kaynak suları ile beslenen gölde daha önce en düşük su seviyesi Ekim 1991 de görülmüş ve göl alanı 62 kilometrekareye kadar düşmüş. En yüksek su seviyesi ise Mayıs 1969'da görülmüş ve o zaman göl alanı 164.5 km2 ye ulaşmış. Çok büyük bir göl olmasına rağmen üzerinde bulunan kamışlardan dolayı büyük kısmı göl değil de çayırlık gibi görülür. Özellikle avcıların uğrak yeridir.
Gölün üzerindeki adacıklar
Üzerinde yüzlerce yüzen adacık bulunur. Bu adacıklara kopak denir. Kopaklar kalınlaşan kamış köklerinin topraktan ayrılarak üzerine zamanla rüzgarın etkisiyle toprak birikmesiyle meydana gelir. Bazı kopaklar o kadar büyüktür ki üzerlerinde balıkçı ve kamışçıların geçici evleri bile bulunur.
Göl eski zamanlarda Akşehir gölü ile büyük tek bir göl halindeydi. Fakat zamanla su kaynaklarının azalması ile Akşehir Gölü Eber gölünden ayrılarak ayrı bir göl oluşturdu. Halen Eber gölü bir kanal vasıtasıyla Akşehir gölüne su aktarmaktadır.
Fabrika atıkları...
Eber Gölü, bir zamanlar kuş cenneti görünümünde ve yüzeyinde su çiçekleriyle bezenmiş bir bahçe iken, bugün yanına yaklaşılmayacak kadar kirletilmiştir. Eber Gölü Afyon şehrinin atıkları, süt endüstrisi, şimdi kapatılmış olan Şeker ve Alkoloid Fabrikalarının atıklarıyla kirletilmiş.
Günümüzde küresel ısınmanın etkisiyle ve özellikle su kaynaklarının bilinçsiz kullanılmasıyla göl küçülmeye başlamıştır. Bu nedenle Akşehir Gölüne su aktarılamamış bu da Akşehir Gölünün sularının çekilmesine sebep olmuştur. Bu nedenle Türkiye'nin en güzel göllerinden biri olan göl yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır.
Bilinçsizce yapılan barajlar ve çiftçilerin sulama amacıyla kullandıkları dalgıç pompa'lar gölün hem yerüstü hem yeraltı sulama kaynaklarını neredeyse sıfıra indirmişlerdir.
Eber Gölü, Konya Kültür ve Tabiat Varlıkların Koruma Kurulunun 22.6.1992 gün ve 1359 sayılı kararıyla "1.Derece Tabiat Sit Alanı" ilan edilmiştir.
Herhalde rehberlerde ve yazılı kaynaklarda bunların daha da cezbedici bir anlatımla, ayrıntılı ve güzel resimlerle süslenmiş resimler eşliğinde okumak mümkündür.
Peki tüm bunlar gerçek mi?
Hemen söyleyeyim ki artık daha önce bir kez suyunun kıyısına kadar ulaştığım Akşehir gölü gibi, suları çok çekilen Beyşehir gölü gibi, Eber Gölü’nde de “su yok”.
Kaymakamın yanından ayrıldıktan sonra nasıl ulaşacağımı bir de göle yaklaştığımda sorduğum gölün üzerinde “Yol’cu”yla dolaştım.
Gördüğüm yukarıdaki fotoğraftan sizlerin de fark edeceğiniz gibi büyükbaş hayvanların otladığı koca bir çayırlıktı. Dönüş yolunda yolun kenarında batan akşam güneşinin çarpmasıyla parıldayan ve bundan da orada su olduğunu çıkardığım bir küçük bir alan dışında burada göl filan kalmamıştı.
İnternette yaptığım taramada gördüğüm bu yıla ait bazı haberlerde “Kuşlar artık gelmiyor, balıklar öldü, kıyısında inekler dolaşıyor” deniyordu.
Eber Gölü artık yok!
Hayvanlarını otlatan, eskiden bu gölde balıkçılık yapan çobanlar da benim gördüğümü bana söylediler: “Artık Eber Gölü yok!”
Gölde atıklarla oluşan kirliliği arıtmak için atılan bir özel cins balık gölün eskiden var olan balıklarını kuruttuğundan beri zaten gölde balıkçılık yapamadıklarını söylediler. Suyun kenarına oluşan bataklıklar nedeniyle artık yaklaşmanın olanaksız olduğunu, varılan yerlerde ise kokudan durulamadığını eklediler.
Okuduğum haberlerde de onların söylediklerini resmi kaynaklardan teyid edildiğini gördüm. Bu yılki verilere göre Devlet Su İşleri 18. Bölge Müdürlüğü önceden 215 bin metreküp su hacmi olan Eber Gölü’nde ağustos ayında sadece 5 bin 648 metreküp su bulunduğunu söylemiş.
Yine internette Ankara Üniv. Müh. Fak. Jeoloji Mühendisliği Bölümü Başkanı ve Jeolojik Mirası Koruma Derneği Başkanı Prof. Dr. Nizamettin Kazancı’nın kendi bloğunda yazdıklarını okudum.
Yazısında Akşehir ve Eber gölleriyle ilgili bazı bilimsel gerçekleri ortaya koyan Kazancı “Göllerin doğuş, gençlik, olgunluk ve yaşlılık dönemleri” olduğunu ileri sürüyor ve son yüz yıl içinde tüm Türkiye'deki göllerin küçüldüğünü veya kuruduğunu belirtiyor.
1970 sonrası hızla artan sulu tarımın su ihtiyacı nedeniyle, göllerden ve yakınlarındaki yerlere açılan kuyulardan çekilen suların göllerin su düzeylerini düşürdüğünü, bundaki en önemli nedenin “yer altı sularının düzeyinin azalması” olduğunu ortaya koyuyor.
Sonuç şu: Eber Gölü artık yok. Peki bundan çıkarılacak ders ne?
Yeryüzündeki hiç bir şey yalnız bize ait değil. Doğaya ne yapacaksak hep gelecekte ne olacağını düşünerek yapmalıyız.
Küresel ısınmanın herkes tarafından kabul edilen istenmeyen sonuçlarının oluşmaması için herkese sorumluluk düşüyor ve herkesin yapması gereken pek çok şey var. Sonrasında “ahlanıp vahlanmamak” için çevremizde ne olduğunu ve buna ne kadar kendimizin yol açtığını anlamamız ve bunun için en azından doğru çözümleri uygulamamamız, yapabileceğimiz her türlü katkıyı sunmamız gerekiyor.
Çünkü “Bu dünya yalnız bizim değil”. Ama bu sözün anlamını çok uzak olmayan bir dönemde yitirebileceğini iddia etmek de mümkün. Her şey “insan soyuna” onu yakın çıkarı için egemenliği altına almış “küresel kapitalizm”e bağlı. (MS/NZ)