Yorulduk, Ölümlerden, yangınlardan, kayıplardan, yırtıcı gazete manşetlerinden, açık oturumlardan kapalı oturumlardan, savaş naralarından yorulduk. Dağ taş da yoruldu...
Sonra bildik ki, barışa ihtiyacımız var. Bilmem, nasıl bildik! Belki de ağaçların ne zaman çiçek açacağını, ne zaman öleceğini bilmesi gibi bildik.
Yorgun dimağlarımızla, çok büyük kayıplardan sonra, on yıllardır bize yasaklanmış, tabu sayılan şeyleri konuşmaya başladık. "Tek dil, tek millet" cumhuriyetinde, başka dillerden, bölgesel özerk yönetimlerden söz ediliyor. "Bölünüyoruz" feryatları kopuyorsa da, sular durulmakta yavaş yavaş... Bilinmeyen dil, merkezden uzak kentlerde eski ahengine kavuşuyor yeniden...
Lakin ülkenin Doğusu çağıldarken, Batısı kekeliyor. Bu yüzden anlaşmamız da kolay değil...
Kürt halkı yıllardır verdiği mücadeleyle öyle bir şey kazandı ki, o şey, 12 Eylül'de hepimizden söküp alınmıştı. İşte "miadının dolmasını" Kürt hareketinin istisnasız bütün bileşenlerinin herkesten çok istediği, bu yöndeki samimiyetini canı pahasına ortaya koyduğu o mücadelenin, yerine getirdiği işlev tam da bu... Mandela'nın bir zamanlar Güney Afrikalı siyahlar için söylediği gibi, Kürt halkı "özgür olmakta özgür" şimdi. Dahası, komşuda pişen bize de düşüyor.
Görünen o ki, toplumun büyük çoğunluğu barıştan, yeni anayasadan, dönüşümden yana. Ancak demekle olmuyor. Seksen yıllık yok saymadan, otuz yıllık kandan sonra kolay değil...
Benzer süreçlerden geçmiş ülkelerde yaralar, demokratik anayasa ile sarıldı. Savaşan güçler, yeni anayasa sürecinin meşru bir parçası olarak görüşmelere dahil edildi. Halkın anayasa yapım sürecine katılabilmesi için hak ve özgürlükler genişletildi, ifade, düşünme ve örgütlenme özgürlüklerinin önü açıldı. Yüzde onluk seçim barajını korumak yerine, her kesimin en demokratik biçimde temsili sağlandı ki, adaletsizlik yeniden savaşa yol açmasın. Kimse çözümü dağda belde aramak zorunda kalmasın. Hakikatleri araştırma komisyonları bir ölçüde de olsa, yaraların sağaltılmasını, zalimlerin cezalandırılmasını sağladı. Bağışlamak ve unutmak için anımsamak, yargılamak, yas tutmak gerekiyor çünkü.
Şimdi yeni bir dil bulmak gerek. Bu dil yeni yaralar açmamalı, yaraları sarmalı, bu dil kışkırtmamalı yatıştırmalı. Bıçak gibi saplanmamalı, kurşun gibi delip geçmemeli; şeftali gibi olmalı mesela; kiraz gibi, kavun gibi olmalı; Yumuşak, olgun, tatlı ...
Siyasi af çıkarılmalı. Gidenler, sağ salim evlerine dönsün önce. .. Abdullah Öcalan barış sürecine katkıda bulunabilsin diye, ev hapsine alınmalı. "Milyonlarca kişinin, ölümü göze alarak bağrına bastığı bir liderin özgürlüğü, halkın özgürlüğüdür, tutsaklığı ise halkın tutsaklığıdır," deniyor ise; yeni dile sarılmalı, bu dilde duymalı, bu dilde konuşmalı.
Barışa giden yol, savaş kadar meşakkatli ... Yaralar çok derin, kayıplar çok büyük... Kızlar, oğullar var mezarsız. Korucuların işlediği korkunç suçlar var. Asker olup, ölenler var, ölüden beter olanlar var. Doğu'da kadınlar uğradıkları cinsel saldırıların izini hayatta kaldıkça taşıyacak. Kolay değil. Çocuklar kolay unutmayacak, ahırlarda diri diri yakılan kuzuları, koyunları, ölen ana babaları, ağabeyleri, ablaları... Evler unutmayacak, duvarlar; ağaçlar unutmayacak.
Hele çocuklar, bir yaşındakiler, beş yaşındakiler, on bir yaşındakiler, Ceylan'lar Mehmet'ler, Uğurlar... Arkalarında kalan herkes, arkalarında bıraktıkları her şey anımsayacak gülüşlerini; oya gibi kaşlarını, gözlerini ...
Göç edenlerin ardında yollar tükendi. Boşaltılan köyler eski neşelerine kolay kavuşmayacak. Bağışlamak hiç kolay olmayacak. Daha kim bilir kaç nesil taşıyacağız yaralarımızı. İnsanlar bağışlasa toprak bağışlamayacak, ormanlar, kuşlar bağışlamayacak, tilkiler bağışlamayacak.
Bir kır kahvesinde sandalyeyi çekip yanaşır gibi teklifsizce oturamayacağız birbirimizin masasına. Halbuki, ne güzel olurdu böylesi...
Sözlerimiz öyle ağır ki, konuşmak kolay olmayacak. Bu yüzden bize yeni bir dil gerek. Kiraz gibi bir dil, şeftali gibi, yumuşak, olgun, tatlı... Yaz gibi bir dil, "gözlerinden öper, kucaklar" gibi. Bu dilin kelimeleri henüz hiçbir sözlükte yazılı değil. Şeftaliden, kirazdan ümitliyiz yalnızca...(AD/EÖ)