Yeni “terör” yasası çıkarmak ya da mevcut yasada değişiklikler yapmak üzere çalışmalar hızla devam ediyor. “Terör” denilen/dedikleri kavrama yeni anlamlar yüklenecek. Yeniden tarifi yapılacak. Yeniden içi doldurulacak istenildiği gibi kullanılmak üzere.
Emir verildi bir kere. Durmak olmaz. Emri veren tarifini de yaptı aslında. “Ya bizim yanımızda yer alacaklar ya da teröristlerin yanında yer alacaklar” diyerek yapılan yeni tarife bakıldığında üçüncü şık bulunmuyor. “Bizim yanımız” olarak tarif edilen, aslında “biz ne dersek o kabul edilecek” anlamından başka bir ifade değil.
Bu durumda, denilene karşı gelmek, denilenin yanlış olduğunu söylemek, eleştirmek, karşı durmak veya bir şekli ile muhalefet etmek “terörist” tanımlanmasının içine yerleşmiş/yerleştirilmiş olacak. Bu kadar açık, bu kadar kesin ve keskin bir tarifte başka bir şıkkın barındırılmaması, insanlara seçeneksiz bir ortam yaratıyor ve toplumu tam ortadan ikiye bölüyor.
“Teröristler” ve “terörist olmayanlar”…
Yeni “Terörist” tanımlaması içerisine yerleştirmek istedikleri ise, “terörist” olma şartlarından olan “silah” ortadan kaldırılacak ve “silahsız terörist”, “silahsız terörist eylem” tanımlamaları da yerleştirilecek. Ayrıca, terörist faaliyetler içerisinde örgütlü olma durumu da kaldırılıp, “bireysel terörist” kavramı da yaratılmak istenen yeniliklerden.
Kısaca, iktidar, kendisine muhalif olan, partili veya değil, kendi partisi dışındaki her bireyi, topluluğu, kuruluşu, partiyi ve örgütlenmeyi istediği şekilde “terörist” ilan edebilmenin araçlarına kavuşmuş olacak.
Daha iyisi can sağlığı.
Köşe yazarları eleştiri yazısı yazdığında, aydın ve akademisyenler eleştirel bildiri yazıp imzaladığında, partililer iktidarı eleştirdiğinde, kurum ve kuruluşlar, odalar, birlikler, değişik örgütlenmeler, herhangi bir şekilde iktidarın uygulamalarından hoşnutsuzluğunu dile getirdiğinde, çantasına çamaşır, çorap, havlu ve birkaç elbisesini hazırlayıp bekleyecek, terörle mücadeleden gelecek haberi.
Bildiğim kadarıyla cezaevleri kapasitesi doldu dolacak biçimde. Düşünülen kanun taslağı yasalaşırsa, cezaevlerinde kapasite artırımına acilen gidilmesi gerekecek. Susturulması, etkisiz hale getirilmesi gereken “terörist” sayısı bir hayli kalabalık olacak.
Buraya kadar güzel. Yeteri kadar muhalif olamadıysak, durdurmaya yetmiyorsa gücümüz yanlışlıklara, ülkenin kötü gidişatına dur diyemiyorsak, birleşemiyorsak düzeni beğenmeyenler olarak, giremiyorsak kol kola, razı olacağız elbette, bize hazırlanan sona.
Biz hazırız da, asıl hazır olması gerekenler, içinde bulundukları rahatlıktan dolayı ağızlarından bal dökülenler hazır mı?
“Teröre” asıl yardım ve yataklık edenler!
Asıl adı PKK, şimdiki adı KCK olan örgütlenme, devlet tarafından 40 yıldır “terörist” ilan edilmemiş miydi?
15 Şubat 1999 tarihinde, 56. Hükümet iş başındayken yakalanan/teslim edilen Abdullah Öcalan, “terörist” olarak tarif ettiğiniz örgütün kurucusu ve lideri değil midir? Yargılanma safhasında, öncesinde ve sonrasında, onun ismini bile anmaktan imtina edip “terörist başı” olarak ilan etmediniz mi? Abdullah Öcalan’a “sayın” dedikleri için birçok insan yargılanmadı mı?
Bu sorulara “hayır” deme şansı bulunmuyor.
O zaman, “terör” örgütünün kurucusu ve lideri olan Abdullah Öcalan’a methiyeler düzen, alkışlayan, olumlu bulan yine sizin iktidarınızda bulunan insanlar, sizin partilileriniz, milletvekilleriniz, danışmanlarınız, yandaş yazarlarınız değiller miydi?
Onların durumu ne olacak yeni tanımlama içerisinde?
Dönemin başbakan yardımcısı Beşir Atalay ne demişti, Abdullah Öcalan için? “Öcalan’ın mesajı bizim de düşüncemizdir…”
“Abdullah Öcalan, olayları okuma kabiliyetine ve tecrübesine sahip…” diyen de başbakan yardımcısı Yalçın Akdoğan’dı.
Dönemin başbakan yardımcılarından Bülent Arınç ise; “Sayın Öcalan demeyi ve PKK bayrağı açmayı suç olmaktan çıkardık…” demişti.
“Öcalan, bölgenin durumunu daha sağlıklı yorumluyor…” diyen adalet eski bakanı, Sadullah Ergin’i ve “PKK ve İŞİD terör örgütü değil politik hareketlerdir…” diyen AKP milletvekili Orhan Miroğlu’nu da unutmamak gerek.
Bütün bu insanlar, 13 yıldır iktidarda olan ve iktidarı devam eden partinin yetkilileri değiller miydi? Söylenen bu sözler, sizin söyleminizle, “suçu ve suçluyu övme” fiilini taşımıyor mu? “terör” örgütü olarak belirlenen PKK’yı ve liderini iyi ve güzel! Göstermeye çalışmak değil mi?
Bugün söz ve söylemleri nedeniyle suçlananlar, sadece “barış” istedikleri için tutuklananlar, bu söylemlerden ağır ne dediler?
Danışmanlarınızdan Yiğit Bulut; “Öcalan, Ortadoğu’da Türkiye’nin önünü açıyor…” dedi mi demedi mi? Diğer danışmanlarınızdan Etyem Mahçupyan; “Öcalan’ın çok geniş bir prestij alanı var. Nadir insanlardan biri.” Demedi mi?
Yandaş yazarlardan, Emre Aköz; “PKK terör örgütü değildir. Öcalan’a terörist demek denize göl demektir…” derken, “teröre” yardım ve yataklık yapmıyor mu? Hemen tutuklanması gerekmez mi?
“”Terörün” yeniden tarifi yapıldığında, bu söylemleri güle oynaya, televizyon ekranlarında boy göstererek yapanların durumu ne olacak?
Yandaş yazarlardan, Cem Küçük bile, zamanında; “Öcalan olmasaydı şu an çoktan kan gövdeyi götürmüştü…” demişti.
Yine de kan gövdeyi götürdü.
Demek ki mesele Öcalan meselesi değildir. Mesele “terörün ve teröristin” yeniden tarifi meselesi de değildir.
Mesele muhalefet olup olmamaktadır.
Mesele yanlışları görüp susmamaktadır.
Mesele İktidar olup olmamaktır…