Önceki Pazar Londra’da Erdal Boyoğlu’nun sunumu ile açılacak olan, Erdoğan Aydın ve Celal Başlangıç’ın da konuşmacı olacağı “Türkiye’de Basın Özgürlüğü ve İnsan Hakları” başlıklı bir toplantı da kendi basın deneyimimi anlatacaktım. Ayın 4’ünde yine Londra’da, “Gomidas 150 Yaşında, Soykırımın 104. Yılı” başlıklı bir toplantıda konuşacaktım daha önce. Vize sorunu bir türlü çözülemediği için her ikisine de katılamadım sonuçta. Bu arada rahatsızlandım 3 Mayıs’ta Çin Elçiliği önünde basın özgürlüğü protestosu yaparken, gökten buz gibi sulu sepkene maruz kalınca. Ama vize gelse 39 ateşle olsa giderdim Gomidas için!
Şu anda çok sayıda gazeteci, akademisyen, siyasetçi insanımız geldikleri Avrupa ülkelerinde günlük yaşamın en temel sorunlarını çözmekle uğraşıyor, bürokrasiyle boğuşuyor. Kimse kimseye hoş geldin demiyor!
Bir gün ilk kez 1967 yılında 19 yaşında “vizesiz” olarak geldiğim, Trafalgar Meydanı’nda Büyük Britanya Sosyalist Partisi’nin düzenlediği “Kapital 100 Yaşında” mitingine katıldığım Londra’ya kısa zaman içinde yeniden gideceğime inanıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları, darbeler zinciri öncesi Batı Avrupa ülke yurttaşları ile eşit konumda iken, serbest vize hakkına sahipken 1980 Kenan Evren darbesinden sonra, ikinci sınıf bir statüye mahkum edildiler. Serbest vize hakkı tek taraflı olarak iptal edildi. Devlet çalışanları, yeşil pasaportlular hariç! 12 Eylül cuntası kendi yurttaşlarının vize hakkını satarken, buna karşı Avrupa ülkeleri yurttaşlarına vize koymayıp “ikinci ülke” statüsünü kabul ederken, bir tek “devlet” mensuplarını bunun dışında tutmayı düşünüyordu.
İzninizle, kendi yaşamım örneği üzerinden Basın Özgürlüğü konusunu açmaya çalışayım. İlk yazım 1968’de ANT dergisinde çıktı. Aynı yıl Masis Kürkçügil ile Yeni Ufuklar dergisinin 68 Hareketi özel sayısının editörlüğünü üstlendik. Sürekli olarak yazmaya haftalık ANT dergisinde yazmaya başladım, 1969 yılında, 1970 yılında da yazı kuruluna girdim. Bir süre sonra ANT mali sorunlar nedeniyle aylık dergiye geçince ayrıldım, doktora çalışmam nedeniyle. Ama 15-16 Haziran olayı patlayınca kendimi Partizan dergisi yazı kurulunda buldum.
Sonuç: ANT ve Partizan dergileri yazı kurulunda olmam nedeniyle “gizli örgüt” yöneticisi olmaya terfi ve TCK 141. Madde’den mahkumiyet. 8 yıl hapis, 1,5 yıl Afyon’a sürgün. 1991 yılında 141 ve 142 kalktı ama yerine beteri TMY [Terörle Mücadele Yasası] geldi. Şimdi de “Özgür Gündem” gazetesi danışma kurulunda olduğum için TMY’den, bu kez “terör örgütü” yöneticisi olma suçlaması ile yargılanıyorum. Yani 1971’den sonra yeniden “örgüt” yöneticisiyim. O zaman komünist örgüt modaydı, şimdi terörist örgüt!
Yani 1971’den bu yana bir arpa yolu ilerleme yok. Hatta beteri. Çünkü o zaman bunu sıkıyönetim aracılığı ile askeriyeye yaptırıyorlardı. Şimdi ise sözde sivil yönetimin sivil mahkemeleri yapıyor.
1971 yılında da torba davalar vardı, ilgili ilgisiz insanın içine doldurulduğu, şimdi de torba davalar var. 1971 de Sebahattin Eyüboğlu, Vedat Günyol, Azra Erhat ve diğerleri gibi hümanist aydınlar ile 68 gençliği aynı torba davaya konuyor, TKP hayaleti ile bağlandırılıyorlardı.
1971 torba aydınlar davası (Sözde TKP davası) Türkiye’de hümanist kültürün öncülerinden Sabahattin Eyüboğlu’nun erken ölümüne yol açtı. (Vedat Günyol ile birlikte Sıkıyönetim duruşmasında.
Şimdi de barış isteyen akademisyenler, aydınlar, öğretmenler ve diğerleri “terör örgütü” ile bağlandırılıyor.
1971 furyasında, bilirkişi ulemanın verdiği raporla ile ayrıca, Vietnam Savaşı ve Ho Şi Minh’e ilişkin aylık ANT dergisinde çıkan yazımdan dolayı 1,5 yıl hapse mahkum oldum. 1974 yılında hükümet ortağı İslamcı Partinin taş koyması sonucu af kanunu kapsamı dışında kaldık. Komünizmle Mücadele Dernekleri’nde terbiye edilen kadroları, solun her türünden nefret ediyordu. Neyse ki Anayasa Mahkemesi hala işlev görüyordu. Bizi birkaç ay fazladan hapiste tutmuş oldular.
Benim 8 + 1,5 yıl hapsim ne ki? Doğan Özgüden ve diğer ANT yazar ve editörleri hakkında istenen hapis cezaları 500 yılı buluyordu. ANT’ın yazı işleri müdürleri olan Yaşar Uçar, Osman Arolat ve Alpay Kabacalı, af kanunu çıkmasa daha 10 yıllarca hapis yatacaklardı.
1979 sonbaharında, 36 aydın bir araya gelip BASSAN diye anonim bir şirket kurdular ve Demokrat gazetesini çıkarma kararı aldılar. Beni de aralarına davet ederek onurlandırdılar. Geleceğin birçok bilinen gazetecisi mesleğe burada başladı. İşkence olayı ilk kez ciddi olarak bu gazetede yansıtıldı. Bu nedenle gazetenin Ankara’ya girmesi yasaklandı. Gazete 12 Eylül’de derhal kapatıldı. Kapatılana kadar dış haberler sayfası editörü oldum ve Demokrat imzasıyla dış haberler yorumu yazdım, 9 buçuk ay boyunca.
Arkasından Demokrat davası, 11 yıl dışarı çıkma yasağı. Demokrat gazetesinin yasal sorumluluğunu Aslan Başer Kafaoğlu ve Emin Galip Sandalcı birlikte üstlendik ve İstanbul Sıkı Yönetim, Diyarbakır Sıkıyönetim ve derken İstanbul 2. Ağır ceza mahkemesinde beraat ile son bulan yargılamadan alnımızın akıyla da çıktık. Kimseden de teşekkür beklemedik!
Ardından 1991'den itibaren Özgür Gündem geleneğinden gazetelerde ve Evrensel’de yazma onuru. 1999 yılından 2003 yılına kadar gazetenin genel yayın yönetmenliğini üstlenme… Zor zamanlardı…
Ve bir sürü basın davası… 1990’larda avukatım, Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde (DGM) savcıların Zarakolu’nu “elimizden kaçırdık” diye lafımı ettiklerini duymuş. 2016 Özgür Gündem baskınından sonra yakalamayı başardılar!
Çetin Altan
Solmaz Kamuran, bir ara eşi Çetin Altan’ın TCK 159’dan açılan (Yani ‘hükümetin manevi şahsiyetine hakaret’) yüzlerce davasının listesini çıkarmıştı, “Devlet ‘Çete’ Olmasın Dediğinizde” başlığı altında kitaplaştırdı da. TCK değişti ama değişen sadece madde numarası oldu. Muhalif, eleştirel gazeteci olmak her zaman mahkeme kapısına abone olmak demek… Eskiden emniyetin basın masası ile yüzgöz olurduk, tutuksuz yargılarlardı hiç olmazsa. Şimdi dünya rekoru kırıyoruz mahpustaki gazeteci sayısı ile.
Çetin Altan mahkeme kapısı nöbetini oğullarına devretti. Ahmet Altan’a herhalde bir defada halledelim deyip müebbet hapsi dayadılar! Utanması olmayanlara nasıl “onlar utansın!” diyeceksin.
Sosyal sigortam 1980 yılında Demokrat ile başladı. 1999’da Özgür Bakış ile devam etti.
Ve 2015 yılında Özgür Gündem gazetesinden emekliliğimi tamamladım. Muhalif basından emekli olmayı başardım!
Bununla gurur duyuyorum. (RZ/HK)