Elimde resimli bir çocuk dergisi. Dergide çocuklar oynamaya giderler. Evlerinin hemen arkasında devrilmiş tanklar, silah ve savaş atıkları vardır. Çocuklar bunların arasında oynarken bir mayın bulurlar; ayını tam ellerine alacakken, o sırada şehrin sokaklarında gezinmekte olan Hızır Dede yetişir ve çocukların mayına dokunması engeller. [1]
Ancak bölgede gerçek bu dergideki gibi değil. Kürt çocukları korumak için etrafta gezinen bir Hızır Dede yok. Halen birçok çocuk bu mayınlarla yarım kalıyor ya da yaşama veda ediyor. [2]
Mayınlar Kürt sorunun bir parçası. Bölgede sadece sınırlar değil sınırların içi de mayınlarla dolu. Bu sinsi silahı bölgede hem devlet hem PKK yoğun olarak kullandı. Mayın raporlarını hazırlayan Land Mine Monitor’un 2004 yılı raporuna göre; Türkiye’de 1957-1998 yılları arasında toprağa 936.663 mayın döşenmiştir. Rapora göre Türkiye, sadece 1989-1992 yılları arasında 39.569 mayını Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine yerleştirdiğini beyan etmiştir. 2011 tarihi itibari ile Türkiye’de toprağa döşeli mayın sayısı 981.778 adettir. [3]
Devlet, 1990’lı yıllarda köy boşaltmalarından sonra, boşaltılan birçok köyün etrafına ve karakolların etrafına mayın döşedi. Döşenen bu mayınlar, insanların köylerine dönmeleri için bir engel teşkil ettiği gibi, dönen birçok köylü de mayın ve çatışma atıkları ile yaşamaya devam etmektedir. Mayınlar köye dönüşler önünde büyük bir engeldir.
Türkiye 2003 yılında Ottawa Sözleşmesi’ni imzalayarak, 2014’e kadar toprağa döşeli mayınları temizleyeceğini ve mağdurlar için gerekli adımları atacağını taahhüt etti. Ancak Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi için birkaç girişim dışında ciddi bir mayın temizleme çalışması başlatılmadı.
Maalesef mayın meselesi yasalarda hep bir “güvenlik” meselesi olarak ele alındığı, bu meseleye insan hakları açısından bakılmadığı için, sorun tüm boyutlarıyla görünür olmuyor. Bugün bölgede binlerce mayın mağduru var. Bir anlamda mayın sorunu Kürt sorununun bir parçası haline gelmiş, mayın mağduru olmak Kürtlükle özdeşleşmiştir. Mayın mağdurları da tıpkı mevsimlik işçiler gibi ölürken bile gazetelerin en arka köşelerinde küçük bir haber olmanın ötesine geçemiyorlar.
Tüm bu olumsuz tablonun içinde umutlandığım nokta Toplumsal Duyarlılık Derneği (DUY-DER) gibi bölgenin köylerinde mayın ve savaş atığı patlamalarının önlenmesi için çalışan cevval sivil toplum örgütlerinin olması. DUY-DER 2005’ten beri mayın ve savaş atıklarına karşı bölgede örgütlenmiş bir dernek. Hakkari ve Şırnak gibi illerin yoğun mayın bulunduran ilçelerindeki köyleri yıllardır tek tek gezerek köy okullarında okuyan çocuklara ve öğretmenlere eğitimler veriyorlar. Bu eğitimlerle mayın ve savaş atıklarını tanıtıp, neye dokunulup neye dokunulmaması gerektiğini öğretiyor, bir anlamda devletin yapması gerekeni yapıyorlar. Bu okullarda bu eğitimleri vermek için gerekli izinleri almak hiç de kolay olmuyor. Yüzbinlerce mayının gömülü olduğu şehirlerde bile önce yereldeki yetkileri bir mayın sorunu olduğuna ikna etmeleri gerekiyor. Bir yandan da geride kalan mağdurlarla ilgileniyorlar. DUY-DER’in bastığı “Geride Kalanlar” adlı kitapta bir “geride kalan” şöyle anlatıyor:
“Henüz 8 yaşındaydım. Köyümüzün çocuklarıyla sağlık ocağının bahçesinde oyun oynarken bize ilginç gelen bir cisim bulduk. Hala bu cismin ne olduğunu tam olarak bilmiyorum. Bu cismin içinde rengarenk boncuk gibi bir şey vardı. O renkli boncuğu içinden çıkarıp almak istemiştim. Ben, ikizim Mehmet ve halamın kızı Rukiye onu alıp eve getirdik. Odamıza kapanıp oynamaya başladık. Bir çivi ve çekiçle vurarak içini açmaya çalışırken patladı. Bir anda kanlar içinde kaldık. Bizi hastaneye götürdüler. Sonrasında Mehmet’in öldüğünü öğrendim. Rukiye ve ben yaralanmıştık. Bir bacağımı, kolumu ve parmaklarımı kaybettim. Yüzüm paramparça olmuştu. Uzun bir tedavi süreci yaşadım. Bu olaydan dolayı hep suçluluk duydum.” [4]
Bunca yakıcılığına rağmen, maalesef mayın sorunu barış sürecinde ele alınması gereken konulardan biri olarak görülmüyor. Barış süreci başladığından beri kimse ölmüyor diye seviniyoruz. Oysa Kürtler ölmeye devam ediyorlar. Bu mayınlar temizlenmez ise Kürt çocuklar ölmeye ve yarım kalmaya devam edecekler. Öyle görünüyor ki mayınlar konusunda adım atılması daha uzun yıllar alacak. Bu arada, çocukları mayınlardan kim koruyacak?
Hızır Dede Kürt çocukları bırakalı yıllar oldu.
Ya Xizir! Were, sitara xwe bide ser zarokên me! [5] (NB/EKN)
[1] Hızır Dede, DUY-DER’in okullarda okuttuğu çocuk dergisi.
[2] Mayın vakalarına ilişkin bir çalışma mevcut değildir. DUY-DER Hakkari Mayın ve Çatışma Atıkları Araştırma Projesi kapsamında 2006 yılına dek Hakkari’den ölüm ve yaralanma ile sonuçlanan 1070 vakaya ulaşabilmiştir. DUY-DER Mayın ve Çatışma Atıkları Hakkari Faaliyet Raporu 2012 sf. 10.
[3] A.g.e. sf. 2
[4] Geride Kalanlar, DUY-DER, Kasım 2008, Diyarbakır.
[5] Ya Xızır sen yetiş, çocuklarımızı koru!