Karikatürist Kemal Gökhan Gürses yedi yıl aradan sonra “Ya Ameliyatlı Yerime Gelseydi” adlı bir çizgiroman yayınladı.
Gürses, kendisini “Gezi direnişine kadar biraz Ahmet Kaya, biraz Kazım Koyuncu, olabildiği kadar da Deniz Gezmiş’ten öğrenmiş bir solcuydum… Bi de çArşı var tabiy…” olarak tanımlayan kör fotoğrafçı Hasan’ın hikayesini okuyucuyla buluşturuyor.
Postacı Yayınevi çizgiroman serisinden çıkacak ilk kitap olma özelliğini de taşıyan “Ya Ameliyatlı Yerime Gelseydi” de aslında kör olan ve direniş esnasında polis saldırısında dünyayı görmeye başlayan Hasan’ın yanı sıra, Antikapitalist Müslümanlar grubundan Rümeysa ve Hasan’ın babası müteahhit Asım Bey de yer alıyor.
Ha bir de hikayenin ilerleyişine göre gazeteci Kemal Göktaş’ın yerine “rol kapan” yazar ve çizer Kemal Gökhan Gürses var hikayede.
Çizgiromanda Gürses bir bakıma “eski tüfek” solcuların genç kuşağa yakıştırdığı “okumuyor”, “bilmiyor”, “görmüyor” yaftalarını Gezi direnişi sürecindeki yaşanmışlıklarla ti’ye alırken genç kuşağın mizah gücüne şapka çıkarıyor.
Çalışmasını Hrant Dink’e adıyan Gürses, Gezi direnişi sırasında kaleme aldığı ve önce facebook sayfasında yayınladığı sonra İz Dergisi’nde yayımlanan “özeleştiri”ye de kitabın başında yer veriyor.
“Özeleştiri” kısmı HDP milletvekili Ertuğrul Kürkçü’nün 2011’de HDK toplantısındaki şu sözlerini hatırlatıyor biraz da:
“Biz artık gençlere nasihat vermek yol göstermek yerine, onları anlamalı, onların sorunlarına, fikirlerine kulak vermeliyiz…”
İşte Gürses de “özeleştiri”sinin girişinde şu ifadelere yer veriyor:
“Ben eski kafalıyım. ‘Örgütlü olmazsan sen de olamazsın’ diye gelenlerdenim. ‘Bu kadar ayrıdan bir aynılık çıkmaz’ diyenlerdenim…
“(…) Korkuların umutları körelttiği günlerde sulandı fidanım. Umut etmekten utananlardanım. Bir yandan da, bir şeyler azıcık iyiye gitse onu yere göğe koyamayanlardanım. Azla yetinmeye alışmış bir hayat benimkisi.
“Kavanozumdaki tortularla oluşmuş şeye ben diyorum tecrübe, siz deyin ‘ön yargı’. Bir de ‘di’li geçmiş zaman sevmeyenlerdenim. Şimdiki zaman kipimdeki tereddüt, bugünümü de rahat bırakmadan yaşatır beni.
“O zaman önce bir ‘di’li geçmişle başlamak lazım. Yani, şimdiye kadar böyle düşünürdüm demeliyim. Geçmiş bir anda çok uzağımda kaldı. Eskidendi, sanki çok eskidendi bütün bu ben...
“Şimdi ne oldu? Çapulcular geldi. Ne Taksim’i yıktılar, ne gezi parkını. Sadece benim ön yargılarımı yıktılar. Hem de içinde öyle ‘unsur’lar var ki bu ‘yıkıcı’ kitlenin, yolda görsem kafamı öteye çevirdiğim. Ellerinde bayrakları, hem de birilerinin askerleri. Aman, benim hiç işim olmaz.
“Ama ona da buldular çareyi; hem de benim mesleğim sandığım şeyi bir bakış açısına dönüştürerek; mizahın o aidiyet tanımayan renklerine boyadılar dünyamı. ‘Mustafa Keser’in askerleri’ yaptılar kaşları çatık bir kaç gelenekçi neferi... Uzun süredir bu kadar içten güldüğümü hatırlamıyorum. Benim mesleğim karikatürcülüktü. Bir kaç gün evvel tamamen bıraktım. Mizahın kendiliğinden gücüne maruz kaldım çünkü.
“Onu bu kadar güçlü kullanan kendi çocuklarımla tanıştım. Kendi çocuklarıma o kadar tepeden bakıyormuşum ki, zaten yakını görmeyen gözlerim iyice seçemez olmuş onların parlak tözünü…” (EKN)
* Bugün Postacı Yayınevi’nden piyasaya çıkacak kitabın yazar ve çizeri Gürses, 8 Kasım Cuma günü saat 13.00’te TÜYAP Kitap Fuarı’nda okurlarla buluşacak.