Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) liderlerinden Ulrike Meinhof, tecritte tutulduğu hücresindeki şüpheli ölümün ardından yapılan otopsi sonucu gömülmüştü. Yoldaşları Andreas Baader, Jan-Carl Raspe ve Gudrun Ensslin de aynı akıbete uğradılar; adli makamlar üçünün de aynı gece intihar ettiği hükmüne vardı ve soruşturmayı kapattı.
RAF liderlerinin beyinlerinin otopsiyi yapanlarca -tabii ailelerinden izinsiz olarak- alıkonulduğu, ölümlerinden neredeyse yirmi beş yıl sonra, 2002'de çıktı ortaya.
Meinhof'un kızının çabaları sonucu annesinin beyni bulundu; diğer üçününki ise hâlâ kayıp. Sadece Tuebingen Üniversitesi bünyesindeki Nörolojik Araştırmalar Enstitüsü tarafından "bilimsel çalışmalar"da kullanıldığı anlaşıldı ve başkaca bir açıklama yapılmadı.
İlköğretim müdürünün "imha" çözümü
RAF liderlerinin beyinleri ne tür bir araştırmaya konu olmuştu?
Kesin bir kanıt bulunmamakla birlikte tahminde bulunmak zor değil. Büyük ihtimalle isyankâr ve uyumsuz ruhlarının "gizem"ini aydınlatmaya çalışıyorlardı.
Neden bazıları haksızlıklar karşısında isyan ederek harekete geçerken ötekilerin boyun eğmeyi ve susmayı sürdürdüğünü...
"Asi" beyinler ile "itaatkâr" beyinler arasındaki fizyolojik fark olup olmadığını ve eğer varsa, buna yol açan "gen"in tespit edilip edilemeyeceğini..
Öyle anlaşılıyor ki "Emniyette suçluların kanını alıp gen haritası çıkarsınlar. Çocuk doğduktan sonra analizi yapılsın. Vatana, millete, bu ülkeye zararlıysa yürümeden yok edilsin" diyen ilköğretim müdürü Mustafa Aydın özlemlerinde yalnız değil.
RAF liderlerinin beyni üzerinde yapılan araştırmanın da ortaya koyduğu gibi birileri bu işi çoktan görev edindi.
"Olmasına izin vermeyin"
Küp şeklinde karpuz, dört bacaklı ve kanatsız tavuk yaptıkları gibi, özgür iradesini "baba-devlet"in otoritesine tamamen teslim etmiş, yüzde yüz itaatkâr -hemen hemen aynı anlama gelecek şekilde "dindar"- nesiller yetiştirilebilir mi?
Bu türden bir genetik müdahalenin henüz imkân dahilinde olmadığını; belki de hiçbir zaman olmayacağını düşünerek rahatlayamıyoruz. Egemen zihniyet, ezilenlere karşı zihinsel denetim mekanizmalarını sıkılaştırmaya; kontrolden çıkmaya meyilli gördüğünde de baskı ve imha politikalarını etkinleştirmeye kararlı.
George Orwell, iç karartıcı bir totaliter toplumu resmettiği 1984'ün önsözüne, "Bu tehlikeli kâbus durumundan çıkarılacak ders basittir", diye yazmıştı: "Olmasına izin vermeyin. Bu size bağlı"
Yerküreyi baskı ve şiddetle dolu, her türlü umuttan yoksun bir "distopya"ya dönüştürme emellerine karşı durabilecek tek güç yine "büyük insanlık"ın kendisi. Yeter ki özgürlük dersini çalışsın. (YD/HK)