Anne, ben bu satırları yazarken sen kim bilir rüyanda neler görüyorsundur. Ve büyük bir ihtimalle beni hâlâ seviyorsundur. Ben de seni anne… Ben de seni…
Klasik bir anne oğul hikayesi bizimkisi de. Sen beni, ben seni, birbirimizi seviyoruz. En çok birbirimizi kıskanıyor, en çok birbirimizi özlüyoruz. Sen eve geç geldiğim her gecenin “sabaha kadar” uyumadığını söylüyorsun ertesi sabah. Ben de “mışıl mışıl” uyuduğunu söylüyorum. Tatlı tatlı didişiyoruz. Didişirken de eğleniyoruz… Beni kırmamak için nasıl çabaladığını görüyorum. Bu yüzden de anne seni…
Çocukluğumdan beri her şeyi konuşuyoruz. “Aile sırlarını” da anlatıyorsun bana, babama anlatmadığın olayları da...
En çok “nedense” bana güveniyorsun. İçini en çok bana açıyorsun. Ben ise senden bir başka Bawer saklıyorum. Sen bana “dürüst” oldukça, kendimden uzaklaşıyorum.
Ben erkekleri seviyorum
Bu taşınamaz bir kayaya dönüşüyor artık. Anne ben bir anneler gününde sana “erkekleri sevdiğimi” söylemek istiyorum.
Biliyorum, altın yüzük, şık bir elbise, janjanlı bir ayakkabı, reklamın vaat ettiği gibi seni bana bırakacak bir ev eşyası kadar sevinmeyeceksin ilk anda.
Ama inan, sana vermek için en heyecanlandığım hediyem bu. Daha önce defalarca çıtlattığım, senin anladığın, hatta adın gibi bildiğin, esprisini yaptığın ancak hiç ciddileşmediğin “şey” hakkında konuşalım istiyorum.
Ben konuştukça, kafanda yarattığın o korkunç tahayyül yıkılsın istiyorum.
Evet, anne, ben erkekleri seviyorum. Sonradan bir mağazadan aldığım bir “tercih” de değil bu. Aklımın erdiği andan beri yaşadığım bir gerçeğim.
Senin, babamın, teyzelerimin, amcalarımın, konunun, komşunun, dış kapının mandalı herkesin söylediklerinin aksine “hasta, sapık, yanlış, korkunç, rezil, adi, güvenilmez vb.” biri de olmadım.
Televizyonda her gördüğünüzde küfrettiğiniz, cık cıkladığınız bu insanlardan biriyim ve bundan sandığınızın aksine utanmıyorum.
Kendim gibi pek çok insanla tanıştım anne. Hiçbiri sandığınız gibi değil. Şaşırdım önce. Çünkü kulağıma fısıldadığınız her şeyin aslında kocaman bir korku balonu olduğunu gördüm.
Tanıştığım insanların bazıları çok iyi arkadaşlarım, bazıları ailem oldu. Seninle/sizinle konuşamadığım her şeyi konuşabildiğim, utanmandan, korkmadan kalbimi açabildiğim sayısız insan var.
Ve hepsi de benim gibi önce annelerinin fikirlerini değiştirmek için örgütleniyor, çalışıyor, cesaretle tuttukları bir gökkuşağı bayrağını dalgalandırmaya çalışıyorlar.
Tüm arkadaşlarım, benim gibi annelerini seviyorlar.
En çok "annemi severim" diye cevap verdim hep
Hatırlar mısın? 2003 yazında bir sabah ağlayarak uyanmıştım. Başımda oturmuş bana bakıyordun. Ağladığımı fark etmiştin. Sesini çıkarmadan sarıldın bana.
Sana “Neden insan her dibe vurduğunda annesini arıyor” demiştim. Bir şey demedin. Ama anlıyordun, hissediyordum.
O gün bir aşk yüzünden, bir erkeğe duyduğum aşk yüzünden gözümden yaşlar döküldüğünü tahmin ediyordun. Bu yüzden de susuyordun. Oysa bir kelime çıksaydı ağzından ben sana şiirler okuyacaktım. Ol(a)madı…
“Anneni mi seviyorsun babanı mı?” dediklerinde hep “annemi” dedim. Ben her “annemi” dediğimde, sen beni daha çok sevdin. Hatta övündün bile.
Oysa ki inatla sustuğun bir gerçeğim var benim yıllardır. Bu olmadan beni hep biraz eksik seviyorsun. Haberin var mı bilmiyorum ama giderek yabancılaşan biri yaşıyor evde.
Seninle aynı masaya oturan ama senden uzaklaşan biri: ben, oğlun. Odanın ortasında kocaman bir fil var ve görmemekte direniyorsun. Ben her adım attığımda, sen gardını alıyor, Pedro Almadovar kadınları gibi davranıyor ve gündemi değiştiriyorsun.
Cesaretim kırılıyor her seferinde. Nedense en çok sende kırılıyor bu meret. Herkese fersah fersah yeten dilim, dimağım senin önünde nedense küçücük bir karıncaya dönüyor.
Neden korkuyorum senden bu kadar anne? Neden sevgim kadar “kaybetme korkusu” da yaşıyorum? Susuyorsun. Öyle olsun…
Tuhaf ama hep direnmeyi, dayanmayı, sabretmeyi öğrettin bana ve kardeşime. En yoksul zamanlarda, en yalnız zamanlarda, en çaresiz zamanlarda hep “dayan” dedin. Çıkışsız anlarımda ağlamaya vurmuşken kendimi, hep yaşlarımı ellerinle silip güven verdin. Ne zaman düşsem, elini uzatıp kaldıran oldun. Yüzümü güldürmek için şakalar yaptın, sevdiğim yemekleri pişirdin, ucuz mucuz ama bir şeyler aldın. Bir lokma yesen, bir tanesini bana ayırdın.
Çok klişe ama ciddi anlamda bir borç biriktirdin bize. "Annelerin hakkı ödenmez" diyorlar. Doğru bir yerde…
Ama sen o hakkı her fırsatta helal de ettin. Her güzel şeye rağmen içimdeki depresif, karamsar balık burcu her gece başını yatağa koyarken hastalığından dolayı başına bir şey gelecek diye endişelenip, ağlıyor hâlâ…
28 yıldır en istikrarlı yaptığım şey bu tuhaf bir şekilde. Oysa ki nasıl da sıkılırım biliyorsun “aynı” olan şeylerden…
Annecim, bir anneler gününde sana erkekleri sevdiğimi söylemek istiyorum. Öğrettiğin her şeyi sahiplendiğimi, yalandan, ikiyüzlülükten, hak yemecilikten, olmadığım biri gibi davranmaktan hep uzak durduğumu, yazılar yazdığımı, yazdığım yazıları insanların okuduğunu, kalabalık salonlarda yaşadıklarım hakkında konuştuğumu, dinleyenlerin beni alkışladığını, anneleriyle Lambda’ya, Kaos’a gelen arkadaşlarımı nasıl kıskandığımı, hep “bir gün…” dediğimi, düşmemek için ipince bir ipin üstünde nasıl da dengede durmaya çalıştığımı, bu “sırrı” saklamanın artık bana ağır geldiğini, her halükarda beni seveceğini bildiğimi, yüzüme kapatacak bir kapın olmadığına emin olduğumu, gurur duyacağın bir evladın olduğunu söylemek istiyorum.
Oğlunun eşcinsel olduğunu öğrendiğinde de onu sev istiyorum
1-0 yenik başladığım bir maçta beraberlik golüm olmanı istiyorum. Sen arkamda olursan, bana tiksintiyle bakan gözlere iyi niyetle ve daha güçlü gülümseyeceğimi biliyorum.
Göbeğine bağlıyken, kısa pantolonluyken, altıma işerken, okula başlarken, çeyizinden bir tabağı kırarken, eve ilk geç gelirken, eve ilk kez sarhoş gelirken, saçlarını uzatırken, senden izinsiz eyleme giderken, o eylemde gözaltına alınırken, dayak yerken, bitlenirken, hastalanırken, film izleyip ağlarken, usluyken, yaramazlık yaparken, sokakta dalga geçilirken, komşunun sana şikayet ettiğinde sevdiğin oğlunun eşcinsel olduğunu öğrendiğinde de sev istiyorum.
Anneler günün kutlu olsun. Tüm lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transseksüel annelerinin de. Hepsi çocuklarını çok sevsin, çocuklar da annelerini. Ve bir yüzükten daha kıymetli bir dürüstlüğe dönelim yüzümüzü.
“Görmedim, duymadım, bilmiyorum”u değil, anlayışı, dayanışmayı ve koşulsuz sevgiyi kılavuz edinelim.
Annecim, öpüyorum…
Çok sevdiğin, daha da çok seveceğini umduğum Oğlun… (BÇ/EZÖ)
* Bawer Çakır, [email protected]