Popüler Türkçe müziğin en önemli imgelerinden biri anne. Annelere adanmış sayısız şarkı var ve hepsi neredeyse kitleye ulaşmış, dillere pelesenk olmuş şarkılar. Bu şarkıların neredeyse hepsi etkisini enfes müzisyenliklerinden, şahane sözlerinden, orkestrasyonlarından ya da solistlerin yorumlarından değil -onlar da var elbette ama, bu imgeden alıyorlar.
Çoğunun hüzünlü şarkılar olmasıysa bambaşka bir etken.
Peki ama neden annelere adanan/söylenen/ithaf edilen bu şarkıların neredeyse tamamı kederli? Neden bu müzisyenler en içten, en canlarının yandığı, en yalnız anlarında yazıldıkları aşikar şarkıların odağına annelerini koymuşlar?
Ya da şöyle soralım; neden içinde anne geçen her şarkı ağlatıyor insanı?
Bu sorunun yanıtını geçtiğimiz anneler gününde annem verdi.
"Ağlarsa anam ağlar"
Geçen mayısın ikinci Pazar günü televizyonlarının neredeyse tamamı acılı anne şarkılarını çalıyorlardır, birbiriyle yarışır gibi. Bir kanalda Yıldız Tilbe en canhıraş sesiyle bağırıyordu: "Anam, anam, garip anam, sen yoksun yanımda, kime dert yanam, eller yalan!!!"
Tahmin edeceğiniz gibi annem şarkıya hem eşlik ediyor hem de ağlıyordu içli içli. Onu gören ben ve kardeşim de... Anneme ne düşündüğünü sorduğum da, zaten tahmin ettiğim yanıtı söyleyiverdi: "Annemi."
Hasta anneannemi düşündükçe her seferinde duygusallaşan annem, ayrı olduğu bilmem kaçıncı anneler gününde yine özlemle düşünüyordu annesini. Neden her çıkışsızlığında annesini özlediğini anlatıyordu.
Daha 17 yaşında genç bir kadınken, hayatı bilmiyor, çocukluğunu bitirememişken evlenerek çıktığı evini, annesini, çocukluğunu düşündükçe özlemi daha da artıyordu. Annem, "anan gibi yar olmaz" derken, buna tüm kalbiyle inanıyordu. Kendimi bildim bileli ben de...
Tilbe'nin ağzından çok ciğeriyle, kalbiyle söylediği sözleri de kendisine ait olan şarkı annemin hislerinin tercümesiydi bir anlamda:
"Ağlarsa anam ağlar ardımdan, göklerden ağır yağar yağmurla, dost yüzlü yalancılar kapımda, yalnızlık çırılçıplak koynumda, gül çiçek kokan yanakları, ninniyle umut veren dudakları, hiçbir şeyde yok ana sıcaklığı..."
Annesi uzakta olan annem bu nedenden olsa gerek hep bana da kardeşime de sığınılacak liman oluyordu.
Arabesk bir tondan girdik, öyle devam edelim...
Çıkılan kapıyı anne açar, akan gözyaşını yine O siler
Kimilerine göre Türkiye'nin en büyük seslerinden biri olan Kibariye deyince çoğu kişinin aklına gelen "Annem" şarkısı da Tilbe'ninki gibi hasret kokan bir şarkı.
"Rastlarsa gözlerin yaşlı yavruna, suçunu bağışla sarıl boynuna, biz bize yaşarken geldik oyuna, eller kadir kıymet bilmiyor anne, kimse senin gibi sevmiyor anne."
Sözleri Halit Çelikoğlu'na, müziğiyse Mehmet Dağdelen'e ait şarkıda Kibariye bir sevgili için evini terk etmiş bir kadın oluyor şarkıda. Sonra erkek şiddeti, yoksulluk ve kırılan hayalleriyle çıktığı kapıdan annesine dönmek isteyen kadının ağzından tıpkı Tilbe gibi o da annesini dalgalardan koruyan liman sayıyor.
Anne... liman... etti iki...
Sanat Güneşi'nin ürkek sesi
Sırada sanat güneşimiz Zeki Müren var. Türkiye müzik tarihinin en popüler anne şarkılarından biri de ona ait: "Üşüdüm üstümü örtsene anne..."
Müren, hepimizin içine işleyen o en kırılgan, en alıngan, en yalnız, en çocuk sesiyle yağmurlu günlerde annesini özleyen ben, sen, o... biz oluyor ve her derdimizi olduğu gibi yalnızlığımızı da geçireceğini bildiği adrese, annesine sesleniyordu:
"Uyandım uykudan aradım seni, sağıma soluma bakındım anne, geceler çok soğuk, sessiz ve karanlık, üşüdüm üstümü örtsene anne..."
Okul yurtlarını, okumak için gittiğimiz şehirlerdeki evlerin soğuk odalarını, istemeye istemeye gidilen kışları, bir ölümün ardından içine düşülen anları hatırlayın. Müren'in sesini bir de... Üçüncü şarkıdayız ve annemiz hala liman.
Cezaevi kapılarındaki annenin umudu
12 Eylül'ün hemen ardı; ülkenin, gençliğin, hayatın, umutların üstünden tanklar geçmiş, bed sesli bir adam ordunun yönetime el koyduğunu açıklamış... Sonbahar... binlerce insan cezaevine tıkılmış... Cezaevi kapılarında anneler... babalar, kardeşler, sevgililer, çocuklar, dostlar... Nevzat Çelik'in muhteşem dizeleri Ahmet Kaya'nın sesinde can bulmuş. "Şafak Türküsü"
"Beni buralarda arama anne, kapıda adımı sorma, saçlarına yıldız düşmüş koparma anne..."
Yukarıda saydığım süreçleri yaşayanlar için binlerce kat daha fazla muhakkak. Ama kulağına bu dizeler düşmüş herkesin neredeyse aynı şeyi düşündüğüne eminim.
"insanları düşün anne
düşün ki yüreğin sallansın
düşün ki o an güneşli güzel günlere inanan
mutlu bir yusufçuk havalansın..."
Anne bu kez güzel günlere dair umut. Umut da hep anne zaten.
"evde acılar koynuna yan gelip yatmış
İnadına giyin sen de mayısa batmış
Yürü sokakta çocukların düşü aksın
Yürü ki saksıda çiçekler sana baksın"
Çelik'in şiirlerinde en sık kullandığı imgelerden biri anne. Öyle ki "Anneler Günü" isimli bir şiiri de var. ve bu şiir Edip Akbayram'ın sesinde kendini bulmuş, ezgi olup kulağımıza asılmış.
Akbayram'ın coşkun sesi Çelik'in cezaevinde yazdığı şiiriyle yine umuda kesmiş. Umudu da anneye... Ama bir gün dönmeme ihtimaline karşı kırmadan, acıtmadan bekleme de demiş:
"Yeşildir artık yüreğinde kara bulut,
Bugün anneler günü annem beni unut"
Hayırsız kocanın söylettiği de anne
Sertab Erener, "Seyrüsefer" isimli şarkısında annesine şöyle diyor:
"Annem, annem, annem beni aşka ver
asi başım bir aşka boyun eğer..."
Aşk ancak anne elinden gidilecek bir mecra dizelerin bize söylediği. Ya da mayınlı bir tarla. Ancak anne eliyle girilebilir gibi... Sezen Aksu'nun sözleri ve enfes düzenlemesiyle de bu hisse salıyor dinleyeni. Güven anneyle aynı cümleye çok yakışıyor belli ki...
Aksu, içerik itibariyle en acıklı şarkılarından biri olan "Ben Annemi İsterim"de annesine sesleniyor. Kocasından, kaynanasından sıtkı sıyrılmış bir kadının dilinden dökülmüş sözleriyle, keskin, kızgın, coşkun, özleyen dizleriyle, hem de yukarıdaki şarkıların aksine yüksek tempoyla, hatta kavga eder gibi söylüyor şarkısını:
"Dağda belimde odun, beni ne hale kodun
Tarlada ırgat avrat, hanede hazır hatun
Bir uşak göbeğimde, altısı eteğimde
Yedi bitirdi beni, anandaki o çene
Dünyanın gailesi, yetmezmiş gibi bir de
El ayak çekilince, sen bitersin dibimde
Uy çalsın kemençeler de, ben bir horon tepeyim
Çatlasın kaynımgiller, bari kurtlarım dökeyim..."
Karadeniz kadının tarlada canını dişine katıp çalışırken, erkeklerin kahvede kağıt oynayıp çay içtiklerini hatırladıkça, Aksu'nun kızgın Karadeniz formundaki şarkısındaki kadına hak vermemek elde mi? Peki o kadının bu can yanmalarında annesini özlemesine ne demeli? Eğer o çatısı başına yıkılır gibi hissettiği ev dalgalı bir denizse anne o kadına yine liman oluyor tabii ki...
Şarkı şöyle sürüyor:
"Fındığı ben toplarım, kırması sana düşer
Uy ellerin iyisi, geh geh gerinip şişer
Üşüdüm senden baba ocağı, gözümde tüter
Uy adaletsiz dünya, gücün hep bize mi yeter?
Bir bezden bebem vardı, bohçamda hayallerim
Kızlığım yarım kaldı, ben annemi isterim."
Ben Annemi İsterim'in ilhamını aldığı halk türküsü "Yüksek Yüksek Tepelere Ev Kurmasınlar" da benzeri bir arzuyu, zorla evlendirilen bir kadının ailesine, en çok da annesine duyduğu özlemi anlatıyor.
Bu yüzden ki her kına gecesinde gelini ağlatmak için bu türkü söyleniyor:
"Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar, arşı arşı memlekete kız vermesinler, annesinin bir tanesini hor görmesinler, uçan da kuşlara malum olsun, ben annemi özledim..."
Kendi kınasından 20 küsür yıl geçmiş annem, her defasında ve hatta çoğu zaman gelinden bile çok ağlar bu türküye. "Çünkü" der, "Her seferinde kına gecemi hatırlıyorum. Anneme beni vermeyin dediğimi".
"Sen ne olur çocukluğumu sakla"
Ajda Pekkan'ı nasıl birlisiniz? Süperstar, arzulu, tutuklu, yıkılmaz bir kadın mı? Çoğumuzun yanıtı muhakkak ki evet. Ancak Pekkan bu imajını yerle yeksan etmeyi göze alarak Ajda 93 albümünde bestesi Yunanistanlı besteci Parios'a ait, sözlerini Aksu'nun yazdığı "Ağlama Anne"yi seslendirdi.
Fakat Pekkan en içli şarkılarından biri olan Ağlama Anne'de yine "cool", yine teskin edici, yine dirençli bir kadındı. Şöyle diyordu:
"Ah ne hayatlar ümidiyle
zamansız yollara düştükilk yenilen biz değildik elbet
gün oldu dünyaya kustuk
Ağlama anne benim için ağlama
bende herkes kadar aldım acılardana
ğlama anne benim için ağlama
bende herkes kadar yandım
sen ne olur çocukluğumu sakla
tek kalan bu elimde avucumda
ağlama anne benim için ağlama"
Pekkan, örneğin Kibariye'nin aksine seçimlerinin arkasında duran, bununla baş etmeyi tercih etmiş bir kadın olarak beliriyordu yine şarkıda. Annesine de bunu salık veriyordu. Alışılmış anne şarkılarının aksine bir yönde akıyordu Pekkan'ın yüzdüğü su.
Kahkaha atılacak günler var daha
Yazının iskeletini oluşturan birkaç şarkı, binlerce anne imgeli şarkının fotoğrafını çekiyor gibi. Jazz, opera, pop, rock, halk şarkısı ve diğer müziklerde anne hep en güvenilir, en açılınası, en huzurlu, en iyi olan neredeyse her şey.
Bu şarkıların ve burada yer veremediğimiz diğer her şarkının da yüzde 99'nun hüzünlü, hisli ve hatta popüler deyimle acıklı olması da bir tesadüf değil. Zira insan (genelleme yapmayalım hadi), insanların çoğu için anne en güvenli kapı, ne vakit çalınsa yüze açılacak. Bu nedendir ki anne deyince herkes bir duraksar, filmler, şarkılar, kitaplar, resimler annelerle hüzünlü ve özlem dolu.
Mayıs'ın ikinci haftasında annelerimizin ağlamadığı, ağlamayacağı, bizim de dinlerken kederlere gark olmayacağımı kahkahası bol şarkılar diliyorum... Anneme, Anneanneme, kayıpları için yıllardır bıkıp usanmadna direnen Cumartesi Annelerine... Ve tüm annelere... Umuyorum ki hepsinin güleceği güzel günler, güneşli Pazarlar olacak.(BÇ)