AİHM kararlarından çıkan genel görünüm söyle: AIHM'de 1 Ocak 2009 tarihi itibariyle bekleyen 97 bin 300 başvurudan 27 bin 580'i (yüzde 28) Rusya'ya, 11bin 100'ü (yüzde 11.4) Türkiye'ye ait. 2008 yılında AİHM Türkiye ile ilgili 1857 ihlal kararı vermiş. Rusya 579 ihlal ile ikinci durumda. Türkiye 63 kere görevlilerin eylemleri nedeniyle, 114 kere etkili soruşturma yapmadığı için yaşam hakkını, 19 kere işkence, 142 kere kötü muamele yasağını ihlal etmiş. 329 bireylerin özgürlüğünü sınırlama, 513 adil yargılama, 240 dava süresinin uzunluğu, 166 ifade özgürlüğü, 446 mülkiyet hakki ihlali yapmış. Bütün bu konularda Türkiye, Sözleşme'yi en çok ihlal eden ülke.
Türkiye 2008 yılında vatandaşlarına 5.2 milyon euro tazminat ödemiş.
AB Komisyonu İlerleme Raporu'na bakarsak su temel eleştirileri görüyoruz:
* Adli tıbbın bağımsız olmaması, Adalet Bakanlığı'na bağlı olarak çalışması ve bu alanda fiili bir tekele sahip bulunması, etkili ve bağımsız adli tıp hizmetlerinin gelişmesini engellemekte.
* İşkence ve kötü muamele şikâyetleri ve bunlardan sorumlu görevlilere koruma tanınması kaygı verici. TBMM İnsan Hakları Araştırma Komisyonu raporuna göre, işkence ve kötü muameleden dolayı İstanbul polisine mensup 431 polis memuruna açılan 35 davadan hiçbiri mahkûmiyetle sonuçlanmadı. İşkence ve kötü muamele nedeniyle hakkında idari soruşturma açılan polis memurlarından sadece yüzde 2'sine idari yaptırım uygulandı.
* Türkiye BM İşkenceyi Önleme Sözleşmesi'nin ihtiyati protokolünü hâlâ onaylamadı. Onaylarsa, cezaevlerini denetlemek amacıyla bağımsız bir komisyon kurma yükümlülüğü altına girecek.
* Hapishanelerde bulunan kişilerin yarıdan fazlası yargılanmayı bekleyen tutuklular. Yargıçlar tutukluluğu, kamu çıkarının gerektirdiği zorunlu durumlarla sınırlamıyorlar.
* Ceza ya da tutukevlerinde ağır hasta olanların tedavi gereksinmeleri salıverilme nedeni sayılmıyor. 250 mahkûma bir doktor düşmesi gerekirken, Türkiye'de bu sağlanamadı.
* Özel yaşamla ilgili olarak Türkiye, yasalarını, AB'nin özel yaşamla ilgili bilgilerin korunmasına ilişkin müktesebatına ve bu konudaki direktife uyum sağlayacak biçimde değiştirmeli. Bağımsız bir bilgi koruma denetim organı kurmalı. Avrupa Konseyi'nin bu konudaki sözleşmesine taraf olmalı.
* İfade özgürlüğü açısından, TCK 301m.den çok, ceza yasasının başka maddeleri sınırlayıcı bir rol oynuyor. Doğan Medya Grubu'na verilen vergi cezaları, grubun ekonomik yaşamına son vererek basın özgürlüğünü olumsuz etkileme potansiyeline sahip. Vergilendirmede orantılılık ve adalet ilkelerine bağlı kalmak gerekir. Bilgisayarlardaki sitelere getirilen yasaklamalar kaygı verici.
* Din özgürlüğü konusunda, din dersi zorunlu olmaya devam ediyor. Türkiye, AIHM kararına uygun olarak din dersi kitaplarında gereken değişikliği hâlâ yapmadı. Heybeliada okulu açılmadı. Kimlik kartlarında hâlâ dinle ilgili bilgiler yer alıyor. Cemevlerini ibadethane olarak kabul etmeme siyasetinde bir değişiklik yok. Müslüman olmayan topluluklar sık sık ayrımcılığa maruz kalıyorlar.
Rapor ayrıca sendikal haklar, kadın hakları, çocuk hakları, engelliler, LGBTT topluluğuna mensup kişilere karşı ayrımcılık konularında eleştiriler içeriyor.
Bu konuların her biri tek başına bir sorun. Ayrı ayrı üzerlerinde durmak gerekir.
Bunlardan çıkan sonuç su: Türkiye'nin insan hakları karnesi iyi değil. Türkiye'de devlet, insanların temel hak ve özgürlükleri konusunda yeterli güvence sağlamıyor.
"Türkiye'de demokrasi ilerliyor" diyenlerin somut verileri görmeleri gerekir. İnsan hakları demokrasinin özü. Bireylerin hak ve özgürlüklerini ihlal eden, bunları koruyamayan bir devletin demokrasi alanında ileri gittiğini söylemek olanaksız.
İnsan hakları, yabancı yatırımcılara Türkiye'yi beğendirmek için değil, Türkiye'de yasayan insanların, insanca bir yaşam sürdürmeleri için gerekli.(RT/EÜ)
* Eski AİHM yargıcı Rıza Türmen'in yazısı Milliyet gazetesinin 2 Kasım 2009 tarihli sayısında yayınlandı.