Prof. Türkân Saylan Türkiye'nin yetiştirdiği en değerli bilim insanlarından. Aynı zamanda Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Başkanı. 50 bin öğrenciye burs veriyor. 36 bini kız. Prof. Saylan, ilerlemiş bir kanser hastası. Polis evine girip 7 saat arama yapıyor. Kitaplarını, CD'lerini götürüyor.
Aynı gün ÇYDD yöneticileri, üniversite rektörleri gözaltına alınıyor. "Baba Beni Okula Gönder" kampanyasını yürüten Tijen Mergen de gözaltına alınanlar arasında.
Gerek gözaltı, gerek arama ve el koymada söz konusu olan, masum insanların özgürlüğünün sınırlanması, özel yaşama, konut dokunulmazlığına müdahale edilmesi. O nedenle, AİHM de, Türk yasaları da bu tür müdahalelerin ancak yargıç kararıyla ve belirli koşullar altında yapılabileceğini öngörüyor.
Her şeyden önce suç işlendiğine ilişkin belirli bir yoğunlukta bir kuşku bulunması gerekiyor. Ceza Muhakemesi Yasası, aramada "makul şüphe", gözaltı için ise "kişinin bir suçu işlediğini düşündürebilecek emareler" bulunmasını istiyor. Her iki durumda da AİHM, ilgili makamların bireyin suç işlediği yolundaki makul bir kuşkuyu haklı gösterecek somut olaylar ya da bilgilere sahip olmasını öngörüyor.
Örneğin, Prof. Saylan'la ilgili olarak suç işlediği kuşkusunu haklı gösterecek ne gibi somut olaylar ya da bilgiler var savcının elinde? İnsan merak ediyor doğrusu. Cumhuriyet mitinglerine katılmak mı? Kız çocuklarını okutmak mı?
AİHM'in orantılılık ilkesi
AİHM, arama, el koyma gibi özel yaşamı ilgilendiren durumlarda orantılılık ilkesine önem veriyor.
Prof. Saylan'ın saygın kişiliğini bir yana koyun, ilerlemiş derecede bir kanser hastasının evinde 7 saat arama yapılması, bu süre içinde Prof. Saylan'ın dış dünyayla bağlantısının kesilmesi, burslu öğrencilere ilişkin CD'lere el konulması, bu yüzden çocuklara burs verilememesi orantılı bir davranış olabilir mi?
Çarlık Rusya'sında gizli polis ilgi çekici bir fişleme yöntemine sahip. Her kuşkulu için bir büyük kart açılıyor.
Kartın ortasında kırmızı daire içinde kuşkulunun adı yazıyor. Siyasal etkinlik arkadaşlarının adları küçük kırmızı daireler, öteki dostları yeşil daireler içinde gösteriliyor. Kahverengi daireler içindekiler, arkadaşlarının görüştüğü kişiler. Kuşkulu bunları tanımıyor bile. Ama onlar da fişleniyor. Kuşkulunun arkadaşları ile arkadaşlarının arkadaşları arasındaki çapraz ilişkiler ise, daireler arasındaki çizgilerle gösteriliyor.
12. dalgaya ulaşan Ergenekon davası soruşturmasındaki son gözaltılar bizde de benzer bir yöntemin kullanıldığı izlenimini veriyor. Günümüzde, karta gerek yok. Bilgisayarla, telefon dinlemeleriyle çok daha karmaşık çapraz ilişkiler saptanabilir.
Korku ve terör havası
Basın üzerindeki baskılar, telefon dinlemeleri, hükümete muhalefet eden bilim insanlarının gözaltına alınması, tutuklanması, evlerinin aranması, Türkiye otoriter bir rejime mi kayıyor sorusunun daha sık sorulmasına yol açıyor.
Totaliter rejimlerin en büyük özelliği, toplumda korku ve terör havasının egemen olması. İnsanlarda hükümeti eleştirmenin bir bedeli olacağı inancının yerleşmesi.
Totaliter yönetimlerde "kanunilik" ile "adalet" birbirlerinden ayrı kavramlar. Bu tür rejimlerde yasaların uygulanmasının amacı adaleti sağlamak değil, iktidarın siyasal amaçlarına hizmet etmek.
Özellikle, ceza yasalarının uygulanmasında evrensel standartlara uygunluk ve halkın temel bir mutabakatının ve yargıya güveninin bulunması vazgeçilmez bir koşul.
Romalı düşünür Çiçero buna "consensus iuris" diyor. Ergenekon davası, "consensus iuris"ten yoksun bir nitelik kazandı.
Türk demokrasisi bugün kıskaç içinde. Bir yandan bazı kişilerin demokratik olmayan yollardan hükümeti değiştirmek istedikleri iddiasıyla açılan bir dava var. Öte yandan, toplumda bu davanın dalga dalga genişlemesinin, soruşturmanın yürütülüş biçiminin demokrasiye tehdit oluşturduğu yolunda giderek artan bir kaygı. Türk demokrasisinin yaşayabilmesi için bu kıskaçtan kurtulması gerek. (RT/EÖ)
* Eski AİHM yargıcı Rıza Türmen'in yukarıdaki yazısı Milliyet gazetesinin 15 Nisan 2009 tarihli sayısında yayımlandı.