Yeryüzü bir bitki gezegenidir. Dünya tohumlu ya da tohumsuz çeşitli şekillerde çoğalan, farklı coğrafyalara dağılıp, yaygınlaşan sayısız bitki türüyle dolu.
Bitkilerin karşılaştıkları sorunlara karşı olağanüstü kimyasal çözümler üretebilme, kolektif davranabilme ve zaman içinde değişen koşullara adapte olabilme yeteneklerinin eşsizliği onları yaşadığımız gezegenin kalıcı sakinlerinden biri haline getirmiştir.
İnsan yediği gıdaların tamamını bitkilere borçludur.
Buğday, pirinç, mısır, arpa, çavdar başta olmak üzere pek çok tohumlu bitkinin insan hayatının devamlılığındaki rolleri tartışılmaz. Uygarlık tarihi bu bitkiler üzerinden de okunabilir. Tarım en temelde tohumlu bitkilerin çoğaltılmasının ve tohumların saklanmasının tarihidir. Elde edilen mahsulün bir kısmının bir sonraki yıl tohum olarak kullanılmak üzere saklanması ve eldeki tohumların başka çiftçilerin tohumlarıyla takas edilmesi çiftçilikte hemen her zaman egemen tutum olmuştur. Farklı tohum çeşitlerinin farklı koşullara adaptasyonunda insan önemli bir rol oynamıştır. Tohum değiş tokuşu ya da takası bitkilerin farklı koşullara adaptasyonlarını sağlamada kullanılan önemli bir yöntemdir.
Bir bitki türünün varlığını devam ettirebilmesi için gereken genetik bilginin tamamı tohumda mevcuttur. Ancak bir tohum ancak uygun şartlarda yeşerme imkânı bulabilir. Her canlı türü gibi bitkiler de değişen çevre şartlarına adapte olmaya çalışır. Gerçekleşen adaptasyonlar bitkinin genetik koduna yansıyacaktır. Genetik kodun taşıyıcısı olan tohumlar ekilip dikildikçe ya da kendi başlarına yeşerme imkânı bulabildikçe adaptasyonlar tıpkı diğer canlılarda da olduğu gibi kuşaktan kuşağa aktarılacaktır.
Yeryüzündeki hayatı sertifika altına almaya çalışmak, tohum takasını engelleyerek sadece sertifikalı tohumlar üzerinden tarım yapılmasını dikte etmek yıkıcı bir çabadır. Yıkıcıdır; çünkü hayatın devamlılığı biyolojik çeşitliliğe yaslanır ve biyolojik çeşitliliği körelten, canlılar arasındaki ilişkileri birer metaya dönüştüren her yaklaşım hayatın devamlılığını kesintiye uğratmak anlamına gelir. Ama bu kesinti geçici bir süre için vuku bulabilir; yeryüzündeki bitkisel hayat yoluna devam etmenin bir yolunu bulacaktır; yolunu yitirecek ve kaybolacak olan sadece insandır. İnsan besin üretme yeteneğini kesintiye uğratmak için tohum sertifikasyonundan ve sertifikalı tohumları hibritleştirerek piyasa ilişkilerine tabi kılmaktan daha iyi bir yöntem bulamazdı.
Tarım ve Orman Bakanlığı 19 Ekim 2018 tarihinde “Yerel Çeşitlerin Kayıt Altına Alınması, Üretilmesi ve Pazarlanmasına Dair Yönetmelik” başlığını taşıyan bir yönetmelik yayınladı.
Yönetmelik yerel tohumları bugüne kadar üreten, üretimde kullanan ve birbiri ile takas ederek tohum çeşitlerinin adaptasyon yeteneklerini geliştiren çiftçilerin elinden bu haklarını alıyor.
Bakanlığın çıkardığı yönetmelikle çiftçilerin ektiği bütün tohumların sertifikalandırılması zorunluluğu getiriliyor ancak bu sertifikasyon sürecinde çiftçilere söz hakkı tanınmıyor. Meslek örgütlerine, sivil toplum kuruluşlarına, üniversitelere ve kamu kurumlarına tohum sertifikasyonu için başvuru yapma yetkisi verilirken binlerce yıldır tohum saklayan, ekip diken, birbiri ile tohum takası yapan çiftçilerin böyle bir hakkı yok.
Mesele çiftçilerin de sertifikasyon yapma haklarına sahip olması değil; zaten çoğu çiftçinin ne sertifikasyon süreçlerindeki bürokratik işlemleri ve ne de bu süreçleri yürütmek için gereken parayı bulması mümkün. Çıkarılan yönetmelikle yerel tohum çeşitleri piyasanın boyunduruğu altına girecek ve çiftçilerin kendi tohumlarını ekme ve takas etme imkânları zamanla daha da daralacak; özellikle de yeknesak özellikler taşımayan tohumların ekilip dikilmesi zorlaşacaktır.
Tohum sertifikasyonunda öne çıkacak ve yasadan en fazla çıkar temin edecek kurum kısa adı TÜRKTOB olan Türkiye Tohumcular Birliği’dir.
Tarım Bakanlığı tarafından 2006 yılında çıkarılan Tohumculuk Yasası ile sertifikasız tohumların satışı yasaklanmış ancak çiftçiler arasındaki tohum takası engellenmemişti. Bakanlık tarafından yapılan açıklamada sertifikalı tohum kullanmayan çiftçilere tarımsal destek verilmeyeceği açıklanmıştı. Böylece çiftçiler sertifikalandırılmış tohum kullanmaya mahkûm edilecek. Çiftçilerin şirketler tarafından sertifikalandırılmış hibrit tohumlar dışında başka bir tohum kullanma imkânı bulmaları olanaksız kılınıyor. Hibrit tohumlar saklamaya ve takas etmeye elverişli değil, her sene piyasadan satın alınması gerekiyor.
Tohum yasasının kazananı şirketler olacak. Ama yasa değişikliğini bizlere övünçle duyuran yetkililerin dediği gibi yerli şirketler değil.
TÜRKTOB’un sitesinde yer alan bilgilere göre ülkemizde 832 adet tohum şirketi bulunuyor. Bu şirketlerin 22 tanesinin yerli ve yabancı ortaklık yapısına sahip olduğu 32 adet şirketin ise tamamıyla yabancı sermayeli şirket olduğu belirtiliyor.
Yabancı sermayeli şirket sayısı çok az olmasına rağmen (toplamın yüzde 2.6’sı) ülkemiz tohum piyasasının yüzde otuzuna hâkim oldukları görülüyor. Yerli ve yabancı ortaklığı ile kurulan şirketler de hesaba katıldığında piyasa hâkimiyeti yüzde elliye çıkıyor.
Tohum, gübre, kimyasal madde, ilaç ve biyoteknoloji birbiri ile içiçe geçmiş çalışma alanlarıdır. Son 20 yıldır dünya genelinde bu alanlarda çalışan şirketlerin birbiri ile birleşmesi ya da bir şirketin başka bir şirketi satın alması yolu ile piyasada az sayıda şirket kalmış; devasa büyüklüğe ulaşan, tekelleşmiş şirketler ortaya çıkmıştır. TÜRKTOB’un internet sitesinde tohum işinde ne kadar çok yerli şirket bulunduğundan -bence gerçeği tahrif eden bir biçimde- övünçle söz edilse de, TÜRKTOB yetkilileri uluslararası sistemin nasıl işlediğini hiç anlamamış görünüyor. Ya da çok iyi anlıyorlar ve tek dertleri para kazanmak. Ama onca milliyetçi ve yerli söylemlerine rağmen çok kısa bir süre içinde ülkemizde tohum alanında faaliyet gösteren şirketlerin tamamının tasfiye olacağını da bilmeleri gerekiyor. Burada tarımda şirketleşmeyi savunacak değilim; aksine tarımsal faaliyet olabildiğince şirket müdahalesinden arınık tutulmalıdır.
Tohum yasasının kaybedeni bütün bir toplum olacak. ÇiftçiSen, tohum takas ağları, tarım ve gıda inisiyatifleri bu değişiklikten çok olumsuz etkilenecek. Bu örgütlerin yıllardır savunduğu gıda egemenliği politikalarının önünü açmak, yaklaşan iklim krizi ile baş edebilmek için besin üretme yeteneğimizi daha da yaygınlaştırmak, çeşitlendirmek gerekirken tam aksi yapılarak insanların becerileri köreltiliyor, bir toplumun kendine yeterli gıda üretme imkânları elinden alınıyor.
Çıkarılan yasanın hukukun askıya alındığı bir zamanda iptalinin mümkün olacağını sanmıyorum. Hayata karşıt böyle yasaları tanımamak gerekiyor; ama şimdiye kadar yapılabilen tohum takasının bile bu şartlarda çok zorlaşacağını düşünüyorum. ÇiftçiSen, Ziraat Mühendisleri Odası, Gıda Mühendisleri Odası, Tabipler Odası, tohum takas ağları ve konu ile ilgili bütün örgütlerin yeni mücadele yolları ve yöntemleri geliştirmek için hızla bir araya gelmeleri gerekiyor. (BŞ/HK)