Bu yazı 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü için hazırlamakta olduğum ve iki haftadır üzerinde çalıştığım bir yazıydı. Ana teması çocukların toksik etkisi çok yüksek pestisitlere maruz kalmasını yıllardır nasıl önleyemediğimiz üzerineydi.
Yazım sürecinde Almanya’dan Türkiye’ye tatil için gelen Böcek ailesinin yaşadığı felaket gündeme geldi.
Çok sayıda insan gibi ailenin başına ne gelmiş olabileceğini anlamaya çalıştım. Zaman içinde olayın ayrıntıları ortaya çıkmaya başladıkça üzerinde çalıştığım yazının konusu da değişmeye başladı; Böcek ailesinin başına gelenlerle bağ kurmadan edemedim. Ancak yine de yazının okumakta olduğunuz bu son şeklini sizlerle paylaşmakta tereddüt ettim.
Tereddüt ettim, çünkü hala konuşulan, henüz netlik kazanmamış bir olay üzerine konuşmak çok riskli. Dahası, bu kadar üzücü bir olayda konuşma, söz söyleme arzusunu da yavaştan almak gerekiyor. Ancak bazen de bir olayın etkisi henüz geçmemişken, olayın mağdurlarını nesneleştirmemeye dikkat ederek söz söylemenin de kamusal bir tartışmayı doğru mecralara yöneltme, tartışılması gereken ama gölgede kalan, yeterince görünür olmayan meseleleri görünür kılmak gibi bir etkisi de olabiliyor.

Bir ailenin ölümü: Müsilaj, midye ve vibrio riski

Pestisit davasında önemli kazanım: Mahkeme, bakanlığın analiz sonuçlarını yayınlamasına hükmetti
Ben bu tereddütlerle bu yazıyı yazdım.
Ortaköy’de Böcek ailesinin bir zehirlenme sonucu yaşamını yitirmesi, Türkiye’de toksik maddelerle ilgili yapısal sorunların ne kadar derin ve çocuklar için ne büyük bir tehdit olduğunu göstermeye çalıştığım yazının ana temalarından biri haline dönüştü…
Olay henüz netlik kazanmadı, ancak ihtimaller ailenin gıda zehirlenmesine ya da otelde kullanılan zehirli kimyasal maddeye maruz kalmış olabileceği üzerinde yoğunlaşıyor. Ancak gerçek sebep ne olursa olsun, bu olay, yalnızca bireysel bir hatanın ya da bir dizi talihsizliğin sonucu değil; kamu kurumlarının işlevini yitirmesi, sosyal devletin çöküşü, kontrol/denetim mekanizmalarının zayıflığı, gıda güvenliğinin kamusal bir önceliğe dönüştürülmemesi ve kırılgan grupların —özellikle çocukların— korunmasına yönelik politikaların yetersizliğiyle iç içe geçmiş daha geniş, yapısal bir sorunun parçasıdır.
Böcek ailesinin kaybı, çocukların gündelik yaşamda maruz kaldığı görünmez kimyasal tehlikeleri ve bu tehlikelerin çoğu zaman ancak trajediler yaşandığında fark edilebildiğini hatırlatan çarpıcı bir uyarı niteliği taşıyor.
Böcek ailesinin kısa sürede gerçekleşen ölümcül kimyasal maruziyeti ile çocukların toksik maddelere yıllar boyu maruz kalarak yaşadığı yavaş ve görünmez şiddet, aynı yapısal sorunun iki farklı yüzünü oluşturuyor.
Biri ani ve yüksek dozlu bir zehirlenme biçimi; diğeri düşük dozlarda tekrarlanan, biriken ve çocukların bedenine sessizce işleyen bir toksisite. Ama ikisini de mümkün kılan şey aynıdır: Zehirli kimyasalların denetimsiz dolaşımı, halk sağlığının korunmaması, kırılgan grupların —en çok da çocukların— hak öznesi olarak görülmemesi…
Bu nedenle Böcek ailesinin trajedisi, sadece bir “olay” değil; çocukların kimyasal tehlikelere karşı nasıl savunmasız bırakıldığını gösteren acı bir uyarıdır.
Zehirli kimyasalların denetimsiz dolaştığı, çocukların hak öznesi olarak görülmediği bir ülkede ölüm bazen bir anda gelir, bazen yıllara yayılır…
Yıllara yayılan yavaş şiddet
İki ya da üç haftadan beri Avrupa Birliği RASSF kayıtlarını inceliyorum.
RASSF (Rapid Alert System for Food and Feed), Avrupa Birliği’nin Gıda ve Yem İçin Hızlı Alarm Sistemidir. AB üyesi ülkelerle birlikte bazı ortak ülkelerin, insan sağlığını tehdit eden gıda ve yem kaynaklı riskleri hızlı bir şekilde birbirleriyle paylaştıkları bir erken uyarı ve bilgi paylaşım mekanizmasıdır.
Sistemde Türkiye ile ilgili epeyce kayıt var. Ben 2022-2025 yılları içinde Türkiye’den AB ülkelerine ihraç edilen ürünlerde tespit edilen pestisit kalıntıları ile ilgili raporları inceledim.
Pestisitler tarımda, kentsel yeşil alanlarda, bahçelerde kullanılan toksik etkili kimyasal maddelerdir.

Türkiye, pestisit nedeniyle ürünleri en çok dönen ikinci ülke oldu

Greenpeace: Limitlerin üzerinde pestisit kullananlar açıklansın
Türkiye’de pestisit kullanımı belirli illerde yoğunlaşmıştır ve kullanım miktarı epeyce yüksektir.
RASSF sisteminde kayıtlı raporları gözden geçirdiğimde son derece çarpıcı bir sonuç ortaya çıktı.
RASSF sisteminde Türkiye’den ihraç edilen ürünlerde yapılan pestisit analizleri ile ilgili 2022 yılında 294 adet uygunsuzluk raporu var.
Bu raporların 197 adeti (%67’si) ürünlerde yasaklı pestisit kullanımı ile ilgili.
Bir başka deyişle, 2022 yılında ülkemizden AB ülkelerine ihraç edilen ancak yapılan kontrollerde yasal mevzuata aykırı olduğu için ülkemize geri gönderilen her üç üründen ikisinde kullanılması yıllar önce yasaklanmış pestisitlerin kalıntısı var.
Üstelik yasaklı pestisit kullanımı bitmiş değil. RASSF kayıtlarına göre, sorun 2023’te bildirilen her iki üründen birinde, 2024’te her üç üründen birinde, 2025’te ise dört üründen birinde görülmeye devam ediyor.
Hangi pestisitler var?
Raporlarda yer alan kullanımı yasak pestisitler (parantez içindeki tarih yasaklandığı yılı gösteriyor) şunlar:
4-CPA (2011), Aldicarb (2010), Antraquinone, Benzo(a)pyrene, Bromopropylate (2011), Carbaryl (2011), Chlorpyrifos methyl (2021), Chlorpyrifos etil (2020), Chlorothalonil (2021),Diafenthiuron (2011), Dimethoate (2023), Diniconazole (2013), Ethion (2010), Ethirimol (2010), Fenbutatin oxide (2021), Fenvarelate (2011), Methiocarb (2021), Omethoate (2012), Permethrin (2010), Thiacloprid (2022), Triadimenol (2021).
Bu pestisitler insan ve çevre sağlığı için büyük tehlike oluşturur. Zaten yasaklanmış olmalarının en önemli gerekçesi de budur. En büyük tehdit çocuklar içindir; sağlık zararına en açık, en hassas kesim çocuklardır.
Yukarıdaki listede yer alan çoğu pestisit hamilelik döneminde anne karnındaki fetüsü dış tehditlerden koruyucu bir işlev gören “plasenta bariyerini” aşar.
Sağlık zararı anne karnında başlar.
Listede yer alan pestisitlerin tamamı çocuk gelişiminin en dinamik olduğu yaş aralığı olan 0-14 yaş arasında hormonal ve nörolojik gelişime zarar verir. Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, disleksi, otizm spektrum bozuklukları, öğrenim güçlükleri, obezite bu sorunlardan bazılarıdır.
Üreme sağlığı üzerinde olumsuz etkilere yol açarak erken ergenlik, erkek çocuklarda meme gelişimi, kız çocuklarında erken adet görme gibi sorunlara yol açar. .
Neredeyse tamamı karsinojendir.
Bu pestisit kalıntıları bize ne anlatıyor?
Meselenin daha anlaşılır olması için her bir pestisitin yol açtığı sağlık zararına değinmek, ilgililere, sorumlulara, kamu otoritelerine, siyasetçilere… Yarın, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’nü kutlayacak her kişi ve kuruma bir kez daha hatırlatmak gerekiyor.
Listede yer alan Chlorpyrifos çocuklarda nörolojik gelişime en fazla zarar veren toksik maddelerden biri. Nörolojik hasara yol açtığı kanıtlanmıştır. Dünya çapında kullanımı yasaktır. Ülkemizde son on yıl içinde pek çok kez tartışma yaratmış, TBMM’de gündeme gelmiş, soru önergelerine konu olmuş bir toksik maddedir. 2020 yılında beri yasak ama ihraç ettiğimiz meyve ve sebze ürünlerinde açık ara en fazla kalıntısı çıkan toksik madde.
4-CPA, bir gıda mühendisi olarak mesleğe başladığımda gıdalardaki kalıntısının analizi için en fazla uğraştığım toksik kimyasal maddelerden biriydi. 1990’lı yıllarda ülkemizde çok büyük bir problemdi. Hormonal sistem bozucudur. Anne karnındaki fetüsün gelişimi üzerinde olumsuz etkiler gösterdiği ve uzun süreli maruziyette kansere yol açabileceği dile getirilir. Bu nedenle çocuklar, gebeler ve fetüs için özellikle riskli kabul edilir. On beş yıl önce yasaklanmıştı, piyasaya yeniden nasıl girdi acaba?
Aldicarb, sinir sistemini felç eden en tehlikeli pestisitlerden biridir ve çocuklarda çok düşük dozda bile ölümcül olabilir.
Carbaryl, çocukların sinir sistemi gelişimini olumsuz etkiler ve davranışsal bozukluklara yol açabilir.
Chlorothalonil, kanser riski nedeniyle yasaklanmış olup çocukların bağışıklık sistemi üzerinde olumsuz etkiler yaratır.
Dimethoate, fetüs ve küçük çocuklarda nörolojik gelişim bozukluğu ve doğum kusurlarıyla ilişkilendirilmiştir.
Diafenthiuron, solunum yoluyla alındığında çocuklarda sinir sistemi bozukluklarına yol açabilir.
Ethion, çocuklarda sinir sistemi toksisitesine neden olan güçlü bir pestisittir ve çok düşük dozlarda bile tehlikelidir.
Fenbutatin oxide, karaciğer ve bağışıklık sistemi üzerinde toksik etki göstererek büyüme çağındaki çocuklar için risk oluşturur. Bağışıklık ve metabolik sistem üzerinde hormon kaynaklı bozulmalara yol açabilir.
Methiocarb, davranışsal ve nörolojik sorunlara yol açabilen bir sinir sistemi zehiridir.
Omethoate, çok yüksek toksisite gösterir hem akut zehirlenme hem de uzun vadeli nörogelişimsel bozulma riski oluşturur.
Bromopropylate, Diniconazole, Ethirimol, Fenvarelate hormonal sistemi bozarak cinsel gelişim ve üreme sağlığını olumsuz etkileyen, fetüs gelişimini riske atan pestisitlerdir.
Permethrin, düşük dozlarda bile çocukların hormon sistemini etkiler.
Triadimenol, hormon dengesini bozarak çocuklarda gelişimsel ve nörolojik etkiler yaratabilir.
Thiacloprid, üreme sistemi üzerinde güçlü toksisite gösterir ve doğuştan gelen anomalilerle ilişkilidir.
Benzo(a)pyrene, güçlü bir kanserojendir; çocuklarda solunum, bağışıklık ve nörogelişim üzerinde çok ağır tehdit oluşturur.
Antraquinone, DNA’ya zarar verebilen ve çocuklarda kanser riskini artırabilecek bir kimyasaldır.
Biz ne yapacağız?
İhraç ettiğimiz ürünlerde, üstelik hiç de azımsanmayacak sayıda üründe ve yıllardır kalıntısı çıkan bu pestisitler ülkemizde 0-14 yaş aralığındaki yaklaşık 20 milyon çocuğa az ya da çok zarar verirken çocuk haklarını kutlamak ne anlama gelir?
Türkiye’den ihraç edilen gıda ürünlerinde yıllardır tespit edilen yasaklı pestisitler, yalnızca bir kontrol-düzenleme sorunu değil; toplumsal hayatımızda çocukların bedenine, gelişimine ve geleceğine yönelen görünmez bir şiddet biçiminin en çarpıcı örneklerinden biridir.
Böcek ailesinin yaşamını yitirmesi, ülkemizde toksik maddelerle ilgili kontrol ve denetimsizliğin, insan ve çevre sağlığını korumaya yönelik kamusal yapının ne kadar zayıf olduğunu acı biçimde gösterdi. Aynı zayıflık, çocukların gündelik yaşamda düşük dozlu pestisit kalıntılarına sürekli maruz kalarak yaşadığı yavaş ve görünmez şiddeti de mümkün kılıyor. Birinin etkisi ani, diğerinin ise yıllara yayılmış olsa da her ikisinin temelinde çocukları bir hak öznesi olarak görmeyen, onların yaşam hakkını koruma sorumluluğunu yerine getirmekten aciz bir toplum bulunuyor.
Bu meselelerin çözümü var. Teknik bir mesele olarak baktığımızda sadece pestisit kullanımını değil tarımda toksik kimyasal kullanımını azaltacak Agroekolojik yöntemler mevcut. Üstelik bu yöntemler çevre kirliliğinin çözümü için de bir yanıt üretiyor.
Ama meselenin teknik olmaktan ziyade hayatla, birbirimizle kurduğumuz bağa ilişkin bir mesele olduğunu düşünüyorum. Bu sorunları değiştirmek için toplumun bütününde heyecan yaratacak, giderek sönükleşen umudu canlandıracak bir siyaset diline ihtiyaç var.
Kamusal hayattaki büyük çöküşü kaçınılmaz görmeyen, çocukları kamusal politikaların ana öznesi, toplumsal hayatımızın ortak müştereği olarak gören bir politik dile büyük ihtiyaç var.
Çocukları merkeze alan bir kamusal politika, yalnızca gıda güvenliğini değil, toplumun bütününün sağlığını güçlendirecektir. Umut belki buradadır… (BŞ/Mİ)















