Otuz yıldır "orada" köyler, ormanlar yakılır, çocuklar öldürülürken burada hiçbir şey olmamış gibi yaşanabiliyor, tatile gidiliyor, alışveriş festivali, demokrasi bayramı kutlanıyor.
Özel harekattan bir polis küçük bir çocuğu yanına çağırıp, parmağıyla fiske atarak tek gözünü kör edebiliyor ve yanındakilerle birlikte gülebiliyor. Evlerin içine bomba atılıp bebekler öldürülebiliyor.
Bir at makineli tüfek ateşiyle ortadan ikiye parçalanabiliyor, kuzular ahırlara kapatılıp yakılabiliyor ve binlerce insan şerefli Türk ordusu tarafından asit kuyularına atılabiliyor
Birkaç terörist bacaklarından iple ne mutlu türküm diyene yazan bir tabelaya bağlanabiliyor ve insan kulaklarından koleksiyon yapılabiliyor.
Otuz dört genç bir saat içinde paramparça edilebiliyor.
Test edildi ve onaylandı.
Hapiste yedi yüz kişi barış için açlıktan her an ölüme doğru yaklaşırken, yenilip, içilip eğlenilebiliyor.
Kendimi izliyorum yabancı birini izler gibi, hayalet gibi geçiyorum şehirden, bazen bir tost ısmarlıyorum, çift kaşarlı olsun diyorum, alışkanlıktan. Üstüne bir sigara yakıyorum. Kitaplara başlayıp kitapları bırakıyorum. Yediğim her lokma zehire dönüşüyor, okuduğum her satır beynimi yakıyor. Bütün hücrelerim çığlık çığlığa ölüyor. Kimse inanmaz belki kulaklarımla duyuyorum ama.
Sokaktan gelip geçenlerin yüzüne bakamıyorum. Kendimden de onlardan da korkuyorum. Başkası ölürken yaşamak maharetini edinmiş bu yaratıktan herkes korkmalı. Bu yaratıktan türeyecek nesillerden korkmalı.
"Biz de bir candır kalmış." Dünyada ahrette malı mülkü olan korkmalı.
Kandil "dümdüz" edildikten, son " terörist" de ölü ele geçirildikten, son ağaç da yakıldıktan sonra olacaklardan korkmalı.
Vallahi ve billahi ölüm sanatını öğrenmedik biz. En kusurlu en halimizde ve en geniş tanımıyla BİZ... Bütün suçlarımızın vebalimin sonuna kadar üstlenerek; BİZ. Ölümden değil yaşamdan yana olduk BİZ.
"Anarşistleri" "teröristleri"" bölücü örgüt mensuplarını" muhalifleri katletmeye doyamayanlar, sonuncusu da yok edildikten sonraki mümbit toprakta büyüyüp yetişecek olanlardan korkmalı.
"Biz de bir candır kalmış", iktidardakiler korkmalı. Bu yaratık, başkasının kanlı etiyle beslenecek. Bu yaratık su olmayan şehirde havuzlu villada oturmak ve başkalarından daha çok yemek için nehirleri, ormanları yok edenlerin kök hücrelerinden türeyecek.
Diktatörler, her muhalif "faydalı gazla" boğulduktan, her sendika her örgüt yok edildikten sonra evlerinde gizil gizli kin büyütecek olanlardan korkmalı. Başkasının boğazını kesip lokmasını almaktan başka yol bilmeyecek, adalet, eşitlik, özgürlük fikriyle karşılaşmadan büyüyecek olanlardan korkmalı. Hafızasında hiçbir şey olmayan, hedefinde sadece kazanmak olan bu yırtıcıdan bütün dünya korkmalı.
Toplumsal hafızanın sığındığı her yuvayı yok edenler geçmişsiz ve geleceksiz doğacaklardan korkmalı.
Taksim meydanı... Ki otuz altı kişi birden ölmüştük orada. . Kötü bir anı evet, ama anılar böyledir, en güçlüsü en kötüsüdür her zaman. Hafıza, onu koruyorsa bir bildiği olduğundan...
Kanatları yanmış kuşlar çoktandır yasını tutuyor ağaçların. Kürdistan'da yakılan ormanlara aldırmayanların Taksimdeki ağaçları kurtarmayı başaramayacaklarını biliyorlar.
UMUT
Geçenlerde bir köpek gördüm, Kadıköy'de boğa heykelinin bulunduğu meydanın ortasında. Bir mağazanın önüne yatmış kriz geçiriyordu. Mosmor dili kaldırımın üstündeydi, gözleri yarı açık tir tir titriyordu.
Başında durdum su içirmek için ona doğru eğildim, Köpeğin önünde yattığı mağazadan bir genç çıktı. Gülümseyerek yanıma yaklaştı. "Üzülmeyin, bir şeyi yok" dedi, "Sadece yasta. Dün yanından arkadaşını götürdüler onun yasını tutuyor. Kalbi de galiba rahatsız, dayanamadı."
Meydanın ortasına oturup ağlamaya başladım. Yalnız üzüntüden değil, sevinçten de ağladım. Bu koca şehirde, yas tutmayı bilen bir köpek yaşıyor ve bir genç, ne anlama geldiğini pek ayırt edemese de onun yas tutabileceğini kabul ediyor.
Yanı başımda yaşlı bir Çingene onu vatandaş kabul etmeyen vatanın al rengi bayrağını satıyordu. Küçük iki kartona kazak koymuş bir adam, "yağmalayın sadece on lira" diye bağırıyordu.
Ama bu şehirde yas tutmayı bilen bir köpekçik var. Hala bir umudumuz var. (AD/HK)