Tekirdağ’dan İstanbul’a uzanan yol boyunca yaşamlarımızın değeri ve anlamı üzerine düşünüp durdum. Çoklu ayrımcılığın çeşitli varyasyonları ile mücadele ederken güçlenmek için tutunduğumuz dayanışma alanlarının onlarca yıla varan mücadele birikimine rağmen ne kadar sınırlı ve dar olduğunu bir kez daha gördüm.
Sistemin ve toplumun kamusal yaşamı dizayn ederken temel aldığı ikili cinsiyet rejiminin yarattığı sıkıntılar ve devamı için kurban edilen yaşamlar sadece trans kadınları değil, kendini bu ikili cinsiyetin içinde tanımlamayanları da içinden çıkılmaz bir şiddet sarmalında çevirip duruyor. Dayatılan ideal kadın ve erkek profili toplumsal gruplara göre değişiklik gösterse de, İslami kesimden liberallere, sosyal demokratlardan sosyalistlere uzanan geniş yelpazede “ikili cinsiyet rejimi” besleniyor, destekleniyor ve kurumsallaştırılıyor.
Bu sisteme ve yaratıcılarına lanet okurken, Tekirdağ’ın 2 No’lu tabutluğunda yatan 2 günahkarın direnişi geliyor aklıma. Duyulmayan, bilinmeyen, yazılmayan direnişleri… Ve bu direnişin sahipsizliği…
Tarihin tekeri her daim dönerken, birileri yazar o tarihi. İşte sizlere bu yazıyı yazmamın sebebi tarihi yalan yanlış yazanların egemenliğine inat iki günahkar kadının direnişini tarihe not düşmek ve bilinir kılmaktır aslında.
Diren 30’lu yaşlarına yeni adım atmış bir trans kadın. Dersimli bir ailenin çocuğu. Görünür trans kimliği ile Amed’de yaşama tutunmaya çalışıyordu geçtiğimiz Ağustos ayına kadar. Öylesine naif bir kalbe sahip ki kendisi; Amed’de hasta, sakat, işkence edilmiş ne kadar kedi varsa muhakkak geçmiştir evinden. Hem öyle sıradan bir hayvan sevgisi de değil onun ki… Bilinçle yoğrulmuş bu duygu. İnsan türünün zalimliğini en derininde hissetmiş bir vegan. Yediği bir dilim peynirin kölelikle olan bağını kurmuş müthiş bir insan. Ve aynı zamanda vicdani reddini açıklamış cesaretli bir trans kadın.
Diren var ettiği tüm bu güzelliklerle yaşama tutunmaya çalışırken, yargı makamlarının hiçbir somut delile dayanmayan “propaganda” suçlaması ile karşı karşıya kaldı ve ne yazık ki hüküm giydi. 3 yıl kadar daha F tipi tabutluklarda sistemli işkencelere maruz bırakılacak.
Buse ise cinsiyet kimliğini mahpuslukta tanımlayan 40’lı yaşlarında bir trans kadın. Ağrılı bir ailenin çocuğu. Müebbet hükümlüsü. Yanında tek bir avukat dahi olmadan Erzurum DGM kesivermiş cezasını. 20 yıldır mahpus ve daha 17 yılı var o karanlık hücrede.
Diren ile Buse’yi aynı hücrede buluşturan şey ise ikisinin de aynı örgüt suçlaması üzerinden ceza alması. Birinin varlığı diğerine güç verirken, bilinmezlikleri her ikisini de sonsuz bir boşluğun içine atıyor.
30 yaşında 3 ayrı hapishaneyi 3 ayrı kadın için gezmiş biri olarak, Tekirdağ 2 No’lu girişinde maruz bırakılacağım şiddetin bilinceydim. Ve yol boyunca Diren’in asker ve gardiyanların elinde yaşadıklarını düşünerek mızmızlanmamaya karar verdim ve bu şiddeti 3 yıl kadar daha yaşayacağım gerçeğine alıştırmaya çalıştım kendimi. Nitekim bir görüşçüydüm ve ayda bir kez dayattıkları onursuzluğu yaşayacaktım. Bedenim görece özgürdü Diren’e göre.
Gördüğüm her hapishane gibi Tekirdağ 2 No’lu da insanı moralsiz kılmak adına inşa edilmiş bir yapı. Kapısından içeri girerken Diren’i görecek olmanın mutluluğunu gölgeleyecek hiçbir yaklaşıma izin vermemem gerektiğini bir kez daha hatırlayıp ilerledim. Gidenler bilir açık görüşler çoluk, çocuk, yaşlı, genç bir sürü mahpus yakının olduğu kalabalık görüşlerdir. Kalabalığın içinde bir umut diyerek pasaportumu görevliye verdim. Olur ya cinsiyet rengi taşımayan bu pasaportla arama noktalarını tacizsiz, hakaretsiz geçebilme şansım olur.
Kayıt sonrası ilk arama noktasını diğer kadınlarla birlikte geçebildim. İkinci arama noktasına doğru ilerlerken Diren’in abisi “Dikkatli ol bu noktadan sonra gülen bir yüz göremeyeceksin” diye uyardı. Nitekim kadın gardiyan onlarca insanın içinde bana “Ameliyatlı mısın?” diye alabildiğine yüksek sesle bir soru yöneltti. Ve kimliği bıraktığım ilk noktayı arayarak cinsiyet hanesini sordu. Telefonu kapattıktan sonra kötülükten karanlığa boğulmuş suratını ekşiterek erkek gardiyanlara; “Ben bunu aramam. Alın götürün o tarafa” diye direktif verdi. Onlarca bakışın sessizliği altında göğüslerimden kalçalarıma ellenmedik yer bırakmayan gardiyanlar, vatani bir görevi yerine getirmenin mutluluğu ile işlerine devam ettiler.
Kapıda bunlar yaşanırken Buse ve Diren ne yaşıyordu acaba?
Diren’in açık görüşü ayrı bir odada gerçekleşiyor. Tecrit altında ayrı bir tecrit politikası. Başımızda iki gardiyan her bir kelimemizi dinliyor. Ne rahat sarılabiliyoruz ne de rahat konuşabiliyoruz.
Diren, vegan yemek olmadığı için aylardır haşlanmış patates ve domates ile besleniyor. Hormon ilaçlarını engelliyor infaz kurumu idaresi. Kadın kıyafetleri sokmak ayrı bir sorun. Sütyen vs. gibi ihtiyaçları kabul görmüyor. Revirdeki doktorların kayıtsızlığından bahsediyor. Görevlilerin sık sık kimlik ismi ile hitap ettiklerini ve “beyefendi” dediklerini ifade ediyor. O kadar ağır bir şiddete dönüşmüş ki “beyefendi” hitabı, geçtiğimiz haftalarda bir kutu hormon ilacını bir kere de yutuvermiş. Yazdığı veda notunda ise uygulanan sistematik şiddeti teşhir etmiş. Midesi yıkandıktan sonra devlet hastanesinde kalorifere kelepçelenmiş o haliyle. Neyse ki haykırışa dönen itirazları hücresine geri dönmesini sağlamış. Bu halde bile kendinden çok Buse’yi düşünüyor. Buse’nin 20 yıldır yaşadıklarını ve daha 17 yıl yaşayacaklarını. Ameliyat izni olmasına rağmen engellenen operasyonu ruh sağlığını iyice bozmuş. Elinde olan tek silahını, yeni bedenini açlığa yani ölüme yatırmayı planlıyor Buse.
Toplumun günahkarları ilan edilen biz trans kadınlar, direnerek var olmaya çalışıyoruz. Bu direniş insanlığın ayıbı üzerinden doğuyor. Öyle bir günah ki bu 9 ay yük edinip taşıyan anne bile yanaşamıyor.
Diren, görüşün sonuna doğru Buse’nin sabah makyaj yapıp hazırlandığını söyledi. Niye hazırlandığını sorduğunda ise “Belli mi olur? Belki abim gelir” diye cevaplamış. 20 yıldır beklenen ve gelmeyen bir abi! Buse’nin verdiği cevap içime dert, mücadeleme güç oldu. Görüşe dahi getirtmeyen bu günah ise topluma vebal olsun.
Buse, 20 yıldır kimi kimsesi olmadan var olmaya çalışıyor mahpuslukta. Unutulduğunu düşünüyor. Neyse ki 20 yılın sonunda İHD Eş Genel Başkanı ve avukat Eren Keskin tüm sürecin sorumluluğunu üstlenerek Buse’nin engellenen ameliyat hakkının ve yaşadığı hukuksuzlukların takipçisi olacak. Bu Perşembe günü Buse’nin yasal temsilcisi olarak Tekirdağ 2 Nolu’ya taleplerini netleştirmek üzere gidecek. İHD’de Buse ve Diren için oluşturulacak komisyon sonraki hafta basın toplantısı düzenleyerek yaşanan ihlalleri kamu ile paylaşacak. Buse’nin 20 yıllık sahipsizliği biraz da olsa son bulacak. Onurlu duruşlarını yazan tarihçiler ufak bir not düşecek belki ama peşi sıra gelen translara bin bir umut olacak.
Tekirdağ’ın iki günahkarı tarihi direniş ile yazarken onları ittiğimiz yalnızlık günü geldiğinde bizleri de bulacak. İkili cinsiyet rejiminin cehenneminden kurtulmanın yolu kişileri norma davet etmek değil normu dağıtmaktır. Norm diye dayatılanlar karanlığa, trans kadınların direnişi ise aydınlığa çıkıyor. (KA/EA)