Bu bir dejavü değil. 10 yıl öncesi tekerrür etmeyecek sanki. Son anda bir "Ergenekon" hamlesiyle her şey altüst edilmezse, bu kez savaşın yurtları dışına sürdüğü Kürtler'in Mahmur, Kandil ve Avrupa'dan anayurtlarına dönüşüne devletin yol verdiğini, hiç değilse yol kesmediğini düşünmek için pek çok nedenimiz olacak.
O zaman yalnızca bir sembolizmden değil işleyen bir süreçten söz etmek ve bu sürecin işletilmesi sorumluluğuna ortak olmak, "barış"ı, toplumsal kurtuluşun bir momenti olarak gören herkesin de boynuna borç olacak.
Şimdi daha çok açığa vurulan bilgiler, devletin bu kez Öcalan'ın "dönüş"çağrısını 10 yıl önce olduğu gibi elinin tersiyle itmediğini, hatta bu çağrının bir ölçüde karşılıklı zemin yoklamalar sonucu oluştuğuna dair ipuçları sunuyor.
Kürt özgürlük hareketinin üç koldan giriştiği bu hamle, bir "açılım"a nereden başlayacağına bir türlü karar veremediği görülen hükümete, bir hareket noktası sağlıyor. Kürtler, karşı tarafta bir türlü harekete geçemeyen "barış" dinamiğinin de muharriki rolünü üstleniyorlar.
Devletin bir "güvenlik" operasyonu bağlamında, egemenliğin restorasyonu zihniyetiyle giriştiği "açılım"ın barışla sonuçlanması, sürecin yüzünü özgürlüğe dönüp dönmeyeceğine bağlı.
Sonuncu Kürt isyanı gerçekten bitebilir, yalnızca Kürtlerin değil Türkiye'nin kaderini de belirleyerek son bulabilir. Sürecin bu yöne evrilmesi herkesten çok, Kürt özgürlük hareketi ve hapisteki lideri Abdullah Öcalan'ın 1999'dan bu yana izlediği, barış ve çözümü halkların kardeşliği ve özgürlüğünde arayan politikalarının ürünü olacak.
Türkiye, statükoya, zulme ve inkâra boyun eğmeyen halkların mücadelesiyle özgürlük ve kardeşliğin egemenliğine doğru adım adım ilerliyor. Tarihsel bir dönemden geçiyoruz.... (EK)