Zaman Gazetesi yazarı Ekrem Dumanlı 29 Mart 2011 tarihli yazısının başlığına "Tam Bir Operasyon" başlığını koymuş. Yazının başlığını görenler, elbette biraz saflarsa, Dumanlı'nın Ahmet Şık'ın önce tutuklanmasını, sonrasında, eşinin ve çalışma arkadaşlarının 'elinizde kitabın kopyası varsa teslim ediniz, yoksa terör örgütüne yataklıkla suçlanırsınız' yollu tehditlere maruz bırakılmasını ve nihayetinde dünyada eşi benzeri görülmeyen bir operasyonla, henüz yayınlanmayan kitabının kopyasının bilgisayarlardan silinmesini bir operasyon olarak tanımladığını düşünebilirler.
Ama ne gezer. Yazıyı okuduğunuzda, Dumanlı'nın, meğer, Ahmet Şık'ın, eşinin, çalışma arkadaşlarının başına gelenleri değil, tüm bu olan bitene tepki gösterilmesini bir operasyon olarak tanımladığını görüyorsunuz. Aslına bakarsanız şaşırmıyorsunuz, ama pes diyorsunuz. Pes...
Dumanlı gazetecilik mesleği ile savcılık makamını karıştırmış belli ki. Savcılığın dahi henüz 'delillerden' bahsettiği; ama bu delilleri suçlanan kişinin, yani Ahmet Şık'ın kendisine dahi söylemediği bir ortamda, Dumanlı, iddianamesini öne sürmüş adeta: "...Belli ki bahsi geçen kitap operasyonel bir amaç için kaleme alınmış..." Sonrasında ise Ahmet Şık'ın başına gelenlere tepki gösterenlere sormuş: "Ne oluyor Allah aşkına!". Dumanlı hızını alamasa, Ahmet Şık'ın tutuklanması hakkında yazanları "hassasiyetle" izlediğini yazacak. Ama neyse ki bunu yapmayıp, "harbi konuşmayı" tercih ediyor:
"Aslında harbi konuşmak gerekirse, ortada bizim bildiğimiz manada bir 'polis baskını' yok. İki memur geliyor gazeteye ve ellerinde mahkeme kararı olduğunu, kitabın bir nüshası varsa almaları gerektiğini, yoksa öyle bir nüsha olmadığına dair imza talep ettiklerini söylüyorlar. Bu da hoş bir manzara değil. Ancak bunu polis baskını ilan edip en mübalağalı ifadelerle bitmek bilmeyen canlı yayınlarla yeri göğü inletmek hoş bir manzara mı? Daha korkuncu: Niye bilmeden, ispat etmeden, güçlü bir delile dayanmadan, cemaat diye kestirip atıyorsunuz? Utanmıyor musunuz?"
Doğru bir soru gibi görünüyor: "Bilmeden, ispat etmeden, güçlü bir delile dayanmadan...utanmıyor musunuz?"
Peki bu durumda sormazlar mı, siz, Ergenekon ile ilgili yazdığı kitap ortada duran, işkenceciler ve çeteler ile ilgili yaptığı haberler arşivlerde duran Ahmet Şık'ı ve yazdığı kitabı, "güçlü bir delile dayanmadan" operasyonel bir amaç için kitap kaleme almakla suçlarken utanmıyor musunuz, diye...Sormazlar mı, polis baskını deyince ne anlamamız gerekiyor, diye. Yani Radikal'e giden polislerin kibar olması, gitmeden önce telefon açmış olmaları, yapılanın, bilgisayardan bir kitap taslağı silmek olduğu gerçeğini değiştiriyor mu, diye. Ya da sormazlar mı, polis Radikal'e nasıl gitmeliydi, diye...
Yazısının devamında "bu ülkede biz ne gazete baskınları gördük" diye devam etmiş Dumanlı ve eklemiş:
"1999'da bir gazetecinin yazısı dayanak yapılarak basılan Akit gazetesini ve arkasından hiçbir şey çıkmamasını ne çabuk unuttunuz? Yeni Şafak gazetesini onlarca polis bastığında, gazete binasındaki her bir ferdi saatlerce taciz ettiğinde neredeydiniz? Hadi ondan vazgeçtim, Nokta Dergisi, 'darbe günlükleri'ni yayınladığında, yapılan baskına neden sesiniz çıkmadı?"
İyi de, sormazlar mı, Zaman Gazetesi 28 Şubat post-modern darbesinde, dönemin Refah-Yol hükümetinde başbakanlık yapan Necmettin Erbakan'a dönük olarak "Hükümeti bırakmalı, ülkeyi daha fazla germemeli"[i] diyerek, bahsedilen baskınlarda önemli rol oynayan TSK ile uzlaşma öneren Fethullah Gülen'e nasıl tepki verdi, diye....Sormazlar mı, bahsi geçen Nokta dergisi çalışanlarından birisi de Ahmet Şık değil miydi, diye...
Peki madem darbelerle hesaplaşıyoruz, sormazlar mı, Sızıntı Dergisi'nin Ekim 1980 tarihli sayısında yazılan şu satırlar hakkında ne düşünüyorsunuz diye:
"Sahnenin bu rengarenk aldatıcılığı, ortalığı inleten valsin korkunç uyutuculuğu ve kostümün göz bağlayıcılığı karşısında, oynanan oyunun gerçek yüz ve vahşetini ilk sezen, son karakolun kahraman bekçileri oldu. Bu sezme, ümit dünyamızla yeniden kendimize gelmemizi ve kendi kendimizi idrak etmemizi temin etti. Aslında, buna bir (sezmek) demekte uygun değildir.
Bu düşman kıskıvrak yakalama.. Ve bir zaferdir. İçtimaî bünyenin harici bir kısım eracifden temizlenme, arındırılma düşüncesiyle onu aslına irca zaferidir. Bu zafer, kendinden ümit edilenleri getirdiği takdirde, Türk'ün zaferler hanesinde en mualla yeri işgal edecektir. Böyle bir ilk tefahhüs ve sezişe, bir evvelki sene selam durulmuş ve gaziler ocağının yiğit eri Mehmetçik'e teşekkürler sunulmuştu.
Ne var ki, yıllardan beri, binbir saldırı ile rehnedar olmuş bir bünye, böyle hemen bir mualece ile iyi edilemeyeceği de muhakkaktı. Daha köklü ve daha gönülden bir hareket gerekliydi ki, milli bünyeyi kemiren yıllanmış seretanlar (5) berteraf edilebilsin.
Ve, işte şimdi, binbir ümit ve sevinç içinde, asırlık bekleyişin tuluû saydığımız, bu son dirilişi, son karakolun varlık ve bekasına alamet sayıyor; ümidimizin tükendiği yerde, Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe bir kere daha selam duruyoruz. [ii]"
Darbelerle hesaplaşıyormuşuz...Sahiden, sormazlar mı: Utanmıyor musunuz? (TT/EK)
_______________________________________________________
[i] http://www.haber5.com/fethullah-gulenin-erbakan-pismanligi-haberi-70878.aw
[ii] http://www.sizinti.com.tr/konular/ayrinti/son-karakol.html